Molla rejimine karşı kadınların başlattığı direniş sürüyor. İranlı yönetmen Mehdi Shabani, “Mesele işçiler, kadınlar, emekliler ve öğrenci hareketleri. Şimdi kadın eylemleri hepsinin üzerinde bir şemsiye gibi oldu” diyor.

Rejimi yıkarsa kadınlar yıkar
Rejim karşıtı protestolar 13 gündür devam ediyor. (Fotoğraf: Depo Photos)

Işıl ÇALIŞKAN

İran’da saçının bir kısmı gözüktüğü için gözaltına alınan Mahaa Amini’nin ölümü üzerine baskıcı rejime karşı başlayan protesto gösterileri 13’üncü gününde. Ülke genelinde 80 kent ve kasabaya yayılan gösterilerde, onlarca kişi hayatını kaybederken, binlercesi ise gözaltına alındı.

Güncel gelişmeleri İranlı yönetmen Mehdi Shabani ile konuştuk. Shabani, “Sahada kadınlar ve erkekler var ama ruhu kadın. Bunu Türkiye’de de görmek isteyen herkes gördü. Bir his, bir dinamizm görüyorsun. Sadece eylem değil. Sloganları görüyorsun; ne dini, ne etnik, ne cinsiyetçi, ne ayrımcı bir slogan var. Eylemin ruhu kadınsaldır. Bir rejim ve politika kadınlar üzerinde kurulursa devrim de kadınların elinden geçip bu sistemi değiştirebilir” diyor.

Öncelikle olayların başına dönelim isterim. İran’da 22 yaşında bir genç kadın, başörtüsünü yanlış taktığı gerekçesiyle gözaltına alınıyor ve adından hayatını kaybediyor. Siz bunu ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?

Bu haber gelince tabii ki bir umutsuzluk hissettim. Çünkü bu eylemlerden önce bir umutsuzluk vardı. Artık rejim bizim başımızda ve İran halkı köleydi. Artık sadece “Nasıl kaçabiliriz?” diye düşünüyorduk. Bir dinamizm yoktu. Bu haber gelince “Bu da başımıza geldi, acaba bir itiraz olur mu?” diye düşündük, ama umutsuz olarak. Ama sinir, öfke yüksekti. Bu olaydan önce de Tahran’da kadın eylemleri uzun zamandır devam ediyordu. Üst üste farklı kampanyalar oldu. En son İnkılap Meydanı’nda bir olay çıktı. Bir kadın, bambaşka bir şey yarattı. İnkılap Meydanı’nda yani Tahran’ın merkezinde çok önemli bir meydanda bir posta kutusu üzerine geçip başörtüsünü bir sopa üzerine takıp sallanmaya başladı. Onu orada gözaltına aldılar ve o bir zincir oldu. Bu süreç devam etti ve Mahsa Amini’nin öldürülmesine kadar geldi. İki hafta önce gazeteci bir kadın, çarşaflı bir kadınla kavgaya girdi. Çarşaflı kadın, muhtemelen rejime yakın bir kadın çünkü normal bir başörtüsü değil. Normalde İran’da kimsenin kıyafet üzerinden bir kutuplaşması yok. İsteyen istediğini giyer. Kadın şikâyetçi olmadı, gazeteci kadın kamera kayıtlarından tutuklandı. Bir hafta habersiz kaldık sonra televizyonda gördük. Canlı bir kadın, enerjik, mutlu bir kadının işkence görmüş haline denk geldik. O öfke de peş peşe geldi. Ve Mahsa Amini katledildikten sonra bir öfke, bir mutsuzluk kendiliğinden geldi ve biz bir anda “Niye itiraz etmiyoruz” dedik. Ben olayı ve cenazeyi görünce, burada bir şey olabileceğini anladım. Mahsa Amini Kürt bir kadın, Sakkız şehrinde yaşıyor. Ve orada, mezar başında iki cümle var. O iki cümle en önemli cümlelerdir. Biri, Jin Jiyan Azadi ve yanında, mezar taşı üzerinde bir cümle vardı: “Mahsa artık bizim sırrımız, bizim sembolümüzdür.” Ve Mahsa gerçekten bizim sembolümüz oldu.

Mehdi ShabaniMehdi Shabani

Olayların bir rejime karşı direnişe dönüşmesini nasıl anlamlandırıyorsunuz?

Bakın, bu sadece İran değil; Orta Doğu da böyle, devam edersek dünya da böyle. Artık değişmek ve değiştirmenin öznesi kadındır. Bunu rahatça diyebiliriz. Bu devrim, bunun için çok önemlidir çünkü bunu sahaya getiriyor. Biz çok konuşuyoruz, “kadın devrimi, kadın hareketi” diye. Bunu sahada görüyoruz. İran üzerinden konuşacak olursak, bunu da unutmamak lazım; Bu rejim, 1978’den sonra birkaç ay için “özgürlük baharı” olarak anlamlandırıldı. Ben de onlardan biriyim. O dönemden sonra, 8 aydan sonra İslami rejim kendini tespit etmeye başlarken bastırma nesneleri nedir? Kadındır. Evet, solcular ve devrimciler de katledildiler ama ilk düşman kadın. Kadınlardan başlayıp sonra başka yerlere dağıtmaya başladılar. İran’da devrim olursa kadınlar tarafından olur. Sahada kadınlar ve erkekler var ama kadın ruhu var. Bunu Türkiye’de de görmek isteyen herkes gördü. Bir his, bir dinamizm görüyorsun. Sadece eylem değil. Sloganları görüyorsun; ne dini ne etnik ne cinsiyetçi ne ayrımcı bir slogan var. Hiçbir cinsiyet yok gibi diyoruz ama mesele kadın sloganlarıdır. Eylemin ruhu kadınsaldır. Soruya dönecek olursak; bir rejim ve politika kadınlar üzerinde kurulursa devrim de kadınların elinden geçip bu sistemi değiştirebilir.

İran’daki yakınlarınızdan haber alabiliyor musunuz?

Bazen irtibat kurabiliyorum. Annemle irtibata geçmeye çalıştım. Haberler çok az geliyor. Oradaki eylemlerin çok azını görüyoruz, çünkü internet çok kesiliyor. Arada bir şeyler oldukça haber geliyor. Çok az haber alıyoruz, bazen alamıyoruz.

TAMAMI KADIN SESİNDE BİRLEŞİYOR

Şimdiye kadar basına yansımayan ve sizi şaşırtan bir şeyler oldu mu?

Bir fotoğraf görüyoruz, bir video görüyoruz. Her videoda o kadar farklı şeyler görüyoruz ki belki görmüşsünüzdür eylemlerin birinci gününde yaşlı bir kadını arkadan görüyoruz. Büyük ihtimal 60-65 yaşlarında. Tahran’ın ortasında bir TOMA geliyor ve kadın ona “Vur” diyor. Sonra ona desteğe arkadaşları da geliyor. Kadının ayakkabıları dikkatimi çekti. Plastik terlik, ev terliği. Kadın muhtemelen eylemin sesini duyuyor ve hiçbir şey yapmadan eylem alanına geliyor ve diyor ki “Beni vur, hiç umurumda değil!” Başka bir kız meydana saçlarını toplayarak, savaşa gider gibi gidiyor. Bugün birini gördüm, erkek. Diyor ki “Benim vücudumda dört litre kan var.” Küçük mermilerle vuruyorlar. Vücut kan gölü. Ve mutlu, güçlü ve ayakta. “Dört litre kanım var, dört litre kanımı veririm” diyor. Mesele sadece kadınlar değil. İran’da farklı farklı hareketler devam ediyor. İşçiler, kadınlar, emekliler ve öğrenci hareketleri. Bu hareketlerin hepsi ayrı etnik kitlelerden yükseliyor. Rejimin niyeti bunların ayrıştırılması. Şimdi kadın eylemleri hepsinin üzerinde bir şemsiye gibi oldu. Bütün hareketler bunun altında hareket ediyor ve herkes de bunu kabul ediyor. İlk kez İran içinde ya da yurt dışında bir gruptan bahsetmiyoruz. Bunlar sağcı, solcu, liberal, sosyal demokrat… Bunlar artık gelmiyor. Sadece kadın sesi geliyor. Bütün sesleri, kadın sesi birleştiriyor.

Baskılar çok uzun süredir vardı ama neden şimdi?

Artık zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok. Oylarımızın sayılmasını istedik gerçekleşmedi. 2013’te yoksul eylemleri… Orada da “biz geçinemiyoruz” isyanı ve bin 500 kişinin öldürülmesi. Bu olaylar gösterdi ki bu ilişki devlet-millet değil, işgalci grup ile işgal edilen halk ilişkisidir. Bu farklı bir dinamizmdir. Şimdilik caddelerde sokaklarda eylem yapan insanlar, çoğu 17-25 yaş arasında, partizanlar. İşgalci kişiye karşılar. “Bu benim devletim değil” diyoruz. Hukuk, rejim tarafından reddediliyor ve millet bunu görüyor. Bu farklı bir dinamizm ve umarım daha ileri gideceğiz.

ARTIK KÖLE DEĞİL BİRER ÖZNELER

Bu direniş İran için nasıl bir umut olabilir? Nasıl olumlu gelişmeler olabilir?

Türkiye’de yaşayan arkadaşlarımız bunu iyi anlar. Şimdiye kadar Türkiye için “Bakın bu gidişle İran gibi olacaksınız” düşüncesi vardı. Böyle bir akıbet yok. Biz varız. Biz de cesur ve güçlü olursak bu umut vericidir. Kabul edersen köle olursun. Ama artık böyle değil. Sokaklarda özellikle gençler, mermi gelip ölme ihtimalleri var ama mutlular. Çünkü artık köle değiller, özneler. Bir devrimi ya da bir değişikliği gerçekleştirdik. Birbirimizi görebiliriz, asıl mesele budur. Bu en mutluluk verici hikâyedir.

***

İRAN’DA YOLLARDA ŞİİR SATILIYOR

İran’da kültür ve sanata da oldukça baskı var. Geçtiğimiz ay İranlı ünlü yönetmen Cafer Panahi’nin de aralarında olduğu 3 yönetmeni tutukladılar. Sanattan neden bu kadar korkuyorlar?

Her şeyden korkuyorlar. Sanat, bir ifade biçimidir. Yaşanan ve hissedilen şeyler sanatla ifade edilir. Sistem bunu tabii ki istemez. Çünkü yaşadıklarımız kötüdür ve değiştirilmesi gerekir. İran’ın kendine has bir kültürü var. Eskiden şiir en önemli sanattı, bir ifade biçimiydi. Mesela burada trafikte su ya da çeşitli şeyler satıyorlar. İran’da şiir satanlar var. Trafikte veya kaldırımda otururken bir kişi geliyor ve “Şiir alır mısın” diyor. Sanat ve edebiyat önemlidir. 80’lerden sonra, örgütleri kapattıktan sonra asıl düşman sanatçılar oldu. Kaç kişi, kaç önemli yazar, dünyaca ünlü yazarlar, şairler, çevirmenler sokaklarda öldürüldü. Çünkü korkuyorlar. Bu, bugün de geçerli çünkü hiç beklemediğiniz sanatçılardan radikal sesler geliyor. En önemlisi, Mahsa Amini katledildikten sonra 10’dan fazla kadın oyuncu, kamera önünde başörtüsünü çıkarttı. Bunlar çok tanınan kişilerdir. Kariyerleri biter ama onlar için önemli değil. “Madem insanlar canlarını kaybediyor, biz de kariyerimizden vazgeçelim” düşüncesindeler.