İBB soruşturmasından yargının İmamoğlu kararına, HDP’nin kapatılması davasından grev yasakları ve sansür yasasına dek seçimi kaybetmeyi göze alamayan iktidar tüm tuşlara aynı anda bastı. Prof. Dr. Kalaycıoğlu rejimi ‘sultanizm’ olarak tanımlarken muhalefetin ‘sandığı bekleyin’ tavrını eleştiren Prof. Dr. Özuğurlu ise, “Toplumsal talepleri örgütleyecek iradeye ihtiyaç var” diyor.

Rejimin artan baskılarına karşı acilen kurucu irade örgütlenmeli: Sandığı bekleyin tavrı riskli
İmamoğlu'na verilen cezaya tepki gösteren on binler Saraçhane'de toplanmıştı. (Fotoğraf: Depo Photos)

Mehmet Emin KURNAZ

Seçime sayılı haftalar kala baskının dozunu artıran iktidar savaşa hazırlanır gibi sandığa yığınak yapıyor. Yargısından polisine, medyasından devlet kurumlarına eldeki tüm imkanlar bir bir seferber ediliyor. Grev yasaklarından sansür yasasına, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik hapis ve siyaset yasağı kararından HDP’nin kapatılması davasına, belediyelere atanan kayyumlardan YSK’yi ele geçirme hamlesine dek ülkede fiili bir OHAL rejimi uygulanıyor. Kaybetmeyi göze alamayan iktidar tüm tuşlara aynı anda basıyor.

Öte yandan en başta geçim sıkıntısıyla boğuşan milyonların iktidara karşı öfkesi artıyor. Kimi zaman ‘geçinemiyoruz’ talebi ile sahneye çıkan tepkiler kimi zaman da yargının İmamoğlu kararının ardından Saraçhane’de ‘hak, hukuk, adalet’ sloganları ile kendini gösteriyor. Son dönem adaylık tartışmalarına gömülen muhalefet cephesinden verilen mesaj ise ‘sandığı bekleyin’ demekten öteye gitmiyor. Tabanda sandığı da içine alacak bir tepkisellik birikiyor ancak bir türlü akacak kanal bulamıyor. Anketlerde AKP ve MHP’nin oylarında ciddi erime görülse de bu siyasal atmosferde gerçekleşecek seçimin riskleri de ortada duruyor.

KİTLELERİN POLİTİKLİĞİ MUHALEFETİN ÖNÜNDE

İktidarın artan baskılarını ve muhalefet güçlerine düşen görevleri BirGün’e değerlendiren Prof. Dr. Metin Özuğurlu, “Bir dava üzerinden İBB Başkanı İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirecek şekilde ceza verilmesi, öncesinde Güneydoğu’daki belediyelerden başlayarak kayyum atamaları, Canan Kaftancıoğlu’nu yasaklı koruma düşürmeleri gibi hamleleri baskının arttığını gösteriyor” dedi.

Artan baskının aslında hükümetin meşruiyet alanını da son derece daralttığına dikkat çeken Özuğurlu, “Bir de tabii başkanlık sistemini sürdürmek isteyen kendisini aslen kurucu iktidar olarak niteleyen bir yönetim söz konusu. Bu iktidar, kendisini mevcut yasaların üzerinde görüyor. Bu haliyle bir oligarşi yönetimi ile karşı karşıyayız diyebiliriz. Yani devletin zor gücüne, servetine, siyasi gücüne el koyan bir rejim bu” ifadelerini kullandı.

HALK KENDİ YAZGISINI BELİRLEMEK İSTİYOR

Ancak rejimin aslında bir nevi ‘kağıttan kaplan’ olduğuna, artan zorbalığın bir tür kırılganlık göstergesi de taşıdığına değinen Özuğurlu, “Bu açıdan zor yoluyla iktidarda kalma yolunu seçmek durumunda kalan, kendisine başka bir yol bırakmayan iktidara karşı muhalefetin tek stratejisi sandık olmamalı. Muhalefetin bence en önemli sorunu kitlelerin, sokağın politikliğinin gerisinde kalmış olması.

Muhalefet, edilgen bir şekilde halkın kendisini kurtarıcı beklediğini düşünüyor. Hayır öyle değil. Tam tersine, kitleler vaziyetin farkında ve uzun zamandan beri öfkeli. Dolayısıyla muhalefetin bu öfkeyi örgütlemiyor olması bunun örgütlenmesine dönük bir faaliyet yürütmüyor olması, sadece seçimlere, sandığa sıkışmış olması problem” değerlendirmesini yaptı. Öncelikle kitlelerin ahlaki öfkesini sokakta, mahallesinde örgütleyecek ve onu kolektif bir iradeye dönüştürecek hamleler yapılması gerektiğine değinen Özuğurlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaten sandık denilen şey onun etkilerinden biri olarak ortaya çıkar. Bugün halk çözülmüş vaziyette. Bu halk yeniden kendini bir halk iradesi ve ifadesi olarak örgütlemek için çaba gösteriyor. Yani akacak bir kanal, yürüyecek bir yol arıyor. Ama muhalefet, rejimin temelleri oturmuş, dolayısıyla sadece iktidarın değişimiyle meselenin hallolacağı bir ülkede yaşıyormuşuz havası içerisinde.

Egemen olarak bağımsız, içeride kendi kaderini kendi ellerine almış bir topluluk olarak örgütleyecek bir kurucu iradeye ihtiyaç var aslında. Onun dışında tüm dikkati sandığa çekip ‘üç beş oy oradan beş oy buradan gelir’ mantığı halkın ihtiyaçlarına tekabül etmeyen bir politik strateji ortaya çıkarır. Bugün ortaya çıkan tepkilere bakarsak ana arzu halkın kendi iradesiyle kendi. Halkın yazgısını belirleme arzusudur.”

Türkiye’nin özellikle Cumhurbaşkanılığı Hükümet Sistemi’ne geçtiği 2018’den itibaren demokrasiyle bağdaşık olmayan bir rejimle yönetildiğini ifade eden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ise şu değerlendirmeyi yaptı: Ülke bir nevi ‘Sultanizm’le yönetiliyor. Bu tür rejimlerin muhalefete karşı herhangi bir hoşgörüsü yoktur.

DEMOKRASİ VARMIŞ GİBİ DAVRANIYORLAR

Dolayısıyla o şartlar altında muhalefetin kolay bir şekilde çalışacağını düşünmek pek anlamlı da olmayacaktır. Siyaset bilimi açısından bunu değerlendirmek de çok mümkün değil. Sultanizm rejimlerinde seçimler yarışmacı olarak yapılmaz. Muhalefete fazla imkan tanınmaz. Türkiye’de bana göre dört tane büyük sorun var. Yoksulluk, yolsuzluk, giderek artan yasaklar ve giderek artan yozlaşma. Muhalefet de bunları devamlı dile getiriyor. Onun dışında hükümetin uygulamalarına bakarak ‘Demokraside bu mümkün değildir’ diyorlar. Ortada bir demokrasi varmış gibi davranıyorlar. En büyük açmazımız bu.”

***

BU NE KİBİR BU NE AYMAZLIK?

İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişliği tarafından İBB ile bağlı kuruluş ve iştiraklerinde işe alınan personelin işe girişine yönelik hazırlanan tevdi raporu, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın memur ve özel soruşturma bürosuna teslim edildi. İBB Başkanı İmamoğlu, konuya ilişkin yaptığı ilk açıklamada, "Uydurma bir terör soruşturmasının savcılığın başvurması hali. Malum bakan çıkıp şöyle olursa görevden almam, şu hallerde görevden alırım. Bu ne kibir bu ne aymazlık" dedi. İmamoğlu, şöyle konuştu: "Uydurma bir terör soruşturmasının savcılığa başvurma hali. Birkaç gün önce malum bakan çıkıp 'Şöyle olursa görevden almam, bu hallerde görevden alırım' diyor. Bu ne kibir bu ne aymazlık. Ben samimiyetle söyledim İstanbullu olarak, İstanbul'un hizmetinde olmaktan gurur duyan biri olarak söylüyorum. Bu kişi Gaziosmanpaşa'da gidip kahve, çay içecek kahvehane bulamayacak.”

Ardından Saraçhane'de düzenledikleri ortak basın toplantısında İBB ile ilgili ‘terör’ soruşturmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu ve İBB Başkanı İmamoğlu, söz konusu soruşturmaya tepki gösterdi. Kaftancıoğlu, "İktidardakilerin yaptıklarının sınırı yok ve görünen o ki bundan sonra da yapacaklarının sınırı yok" ifadelerini kullandı. Öte yandan İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, İYİ Parti İl Başkanlık Divanı ve İlçe Başkanları ile birlikte İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na destek ziyaretinde bulundu.

İçişleri Bakanlığı, İBB'ye bağlı kuruluşlar ve şirketlerinde işbaşı yaptırılan personelden 455'inin PKK/KCK, 80'inin DHKP-C, 20'sinin MLKP, ayrıca bazılarının FETÖ ve diğer örgütlerle iltisaklı/irtibatlı olduğu yönünde ihbar, şikayet ve elde edilen tespitler olduğunu öner sürmüş, konunun soruşturulması için özel teftiş başlatıldığını açıklamıştı.