Rejimin can suyu ‘normalleşme’
Meclis’in açılışındaki görüntülerin ardından “Normalleşme” tartışmaları yeniden alevlendi. Kimsenin bir anlam çıkaramadığı tartışma rejime biraz olsun nefes aldırırken muhalefeti ise belirsiz rotalara sürüklüyor.
Mehmet Emin Kurnaz
mehmeteminkurnaz@birgun.net31 Mart yenilgisinin ardından iktidar cephesin kamuoyunda beklenti yarattığı “normalleşme-yumuşama” tartışmaları Meclis’in açılmasıyla birlikte yeniden alevlendi. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını görmezden gelen, en küçük hak arama eylemini bile şiddetle bastıran, en küçük eleştiride yargı sopasına sarılan rejim, normalleşmek bir yana önümüzdeki dönem daha da sertleşeceğinin sinyallerini defalarca verdi.
Son olarak Meclis’in açıldığı 1 Ekim’de MHP Lideri Devlet Bahçeli, CHP, Halk TV ve 4 gazeteciye tehdit ve hakaretlerde bulundu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Meclis Genel Kurulu’nda partisini tehdit eden MHP Lideri ile samimi pozlar vermesi, ardından Bahçeli’nin “Alınmıyorsun demi, siyasetin gereği olarak söylüyoruz” sözleri ve Özel’in gazetecilere “Normalleşmenin partime de ülkeye de zararı olmaz” şeklinde yanıtı siyasetin gündemine oturdu. Onca yıkıma, hukuksuzluğa, baskılara rağmen muhalefetin neden hala ısrarla “yumuşama-normalleşme” beklentisinden çıkamadığı sorusu ise yanıtını arıyor.
NORMALLEŞME NE?
İktidarın normalleşmeden ne anladığı sorusunun yanıtını bulmak zor değil. En basit anlatımla muhalefetin itirazlarını, iktidarın çizdiği sınırlarda yapması. Ilımlı bir siyaset yürütmesi ve fazla ileriye gitmemesi. Asıl kafa karıştıran ise muhalefetin normalleşmeden ne anladığı sorusu. Erdoğan’ı, Meclis’e girdiğinde ayakta alkışlamak ya da aynı gün partisine tehditler savuran MHP Lideri Bahçeli’nin elini sıkmaya kadar tepki çeken pek çok gelişme normalleşme başlığına sıkıştırılabilir mi? AYM kararlarının çiğnenmesi, Can Atalay’ın hala içeride olması, sokak röportajında iktidarı eleştirenlerin cezaevine tıkılması, Sinan Ateş Davası’nda yaşananlar, gazetecilerin hedef gösterilmesi gibi pek çok skandal bile tek başına, normalleşme beklentisinin beyhudeliğini her seferinde yüzümüze tokat gibi çarpamaya yetiyor.
Normalleşme tartışmalarıyla 31 Mart’tan bu yana 6 aydan fazla zaman geçti. Yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’nin, iktidarın ipini çekmek için elinde büyük bir fırsat varken, bizzat onun kurduğu bir oyun planının parçası haline gelmek şüphesiz rejime bir zafer daha kazandırır. Örneğin adaylık tartışmalarının bir iktidar tuzağı olduğu parti kurmayları tarafından defalarca vurgulansa da günün sonunda bizzat adaylık tartışmasına dahil olan aktörler, bile bile işaret edilen tuzağa düşüyor.
HALK NEREDE?
Ülkeyi normal koşullarda artık yönetemeyeceği iyice ayyuka çıkan iktidar biraz nefes almak için tüm tuşlara aynı anda basarken önemli belediyeleri elinde tutan, moral üstünlüğüne sahip, son anketlerde de hala birinci parti konumunu koruyan CHP’nin tuzaklara düşmeden oyun kurucu bir pozisyon üstlenmesi elzem görünüyor.
Öte yandan ülkenin dört bir yanında emekçiler “geçinemiyoruz” talebiyle irili ufaklı, çok parçalı eylemler yapıyor. İktidarın minderinde dövüşmek yerine yüzünü toplumsal taleplere dönen bir muhalefetin eksikliği her geçen gün daha derinden hissediliyor. Günlük tartışmalara göre yön belirlemeye çalışan bir muhalefetin rotası rüzgarın yönüne göre oradan oraya savruluyor. İktidar olmayı hedefleyen sahici ve bütünlüklü bir programın olmayışı ise tüm bu sorunların ana kaynağı olarak düşünülebilir. Böyle bir program eksikliği siyaseti halktan koparıyor. Siyaset sahnesinde rol yapmaktan fazlasını başaramayan bir muhalefetin böylesine kemikleşmiş bir rejim karşısında şansı giderek azalıyor.