Rejimin harcında faşizm ve zulüm var
Kobani davasında rejimin Kürt sorununa ilişkin pozisyonu değişmedi. Erdoğan, rejimin yapı taşlarından biri haline getirdiği ‘Kürtleri kriminalize etme siyasetine’ devam etti. Daha çok büyüyen bir toplumsal muhalefet, Erdoğan için en büyük tehlike. Siyaset Bilimci Aytaç, Kobani davası kararının rejimin meşruiyet arayışının bir parçası olduğunu belirtti. Ülkede bir değişim isteği olduğunu vurgulayan Aytaç “Bunu kalıcı hale getirmek toplumsal muhalefetin en büyük görevlerinden biri” dedi.

Politika Servisi
Kobani Davası'nda siyasetçilere yüzlerce yıl ceza verildi. Rejimin bu cezaları meşrulaştırmak için kullandığı 'şiddet' söylemi ise karara yansımadı. Siyasilerin konuşmaları alınarak suç üretilmesi davanın siyasi yönünü de bir kez daha ön plana çıkardı.
Kobani veya "6-8 Ekim olayları" olarak bilinen, 2014 yılında yaşanan olaylarla ilgili 18'i tutuklu olmak üzere toplam 108 kişinin yargılandığı Kobani davasında mahkemenin eski HDP'nin eş genel başkanlarının da içinde bulunduğu siyasilere verilen ağır cezalar büyük tepki çekti.
Kobani Davası'nda siyasetçilere verilen cezalar birçok kentte yapılan açıklamalarla protesto edildi.
Diyarbakır’da Ceylan AVM önünde açıklama yapan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) "Kararı tanımıyoruz, direnerek kazanacağız" dedi.
DEM Partinin Ceylan AVM önünde yapmak istediği açıklama valilik yasağı gerekçe gösterilerek engellenmek istendi. İl başkanlarının polisle yaptığı müzakere sonuçsuz kalarak, kitle polis ablukası içerisinde açıklama yapıldı.
İNSANLIK VE VİCDAN DAVASIYDI
12 yıl ceza verilerek tahliye edilen siyasetçi Gültan Kışanak Diyarbakır'a geldi. Aynı davada yargılanan ve 10 yıl ceza verilen Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk ile Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Devrim Demir, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Doğan Hatun ve Serra Bucak'ın da aralarında olduğu çok sayıda kişi Kışanak'ı karşıladı. Kışanak ve beraberindekiler, DEM Parti İl Örgütü binasına geçti. Kışanak burada yaptığı açıklamada "Kobani aslında bir insanlık, vicdan davasıydı. O zaman gerçekten 7’den 70’e herkes Kobani’de insanlığa, vicdana, onura sahip çıktı. Bugün de cezaevlerinde aynı direnişi sürdürüyorlar" diye konuştu.
DAHA ÖRGÜTLÜ MÜCADELE
Ahmet Türk ise, "Kobani Davası Kürt halkını sindirmeye, susturmaya, Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik bir siyasi dava olarak karşımızda duruyor. Yüreğimiz buruk, çünkü yoldaşlarımız halen içeride. Ama biz, özgür ve demokratik gelecek için elbette ki bugün dünden daha fazla örgütlü, inançlı bir şekilde mücadele edeceğiz." diye seslendi.
Şırnak'ın Silopi ilçesi, Urfa ve Siirt'in de aralarında bulunduğu birçok kentte karar protesto edildi.
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Genel Merkezi, Kobani Davası’nın hukuki değil siyasi bir dava olduğu belirtilen açıklamada, "Bu cezalar, Türkiye'deki sol, sosyalist, muhalif kesimlerin Kürtlerle birlikte yaşama istemlerine verilen cezadır. Aleviler demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir ülke özlemine vurulmuş bir darbe olarak görüyor, bu davayı ve siyasetçilere verilen cezaları ret ediyoruz. Siyasetçiler tahliye edilmeli, bir hakikat komisyonu kurularak bu sürecin gerçekleri ve hukuksuzlukları açığa çıkarılmalıdır” denildi.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Adalet İçin Hukukçular, Demokrasi İçin Hukukçular, Katılımcı Hukukçular, Özgürlükçü Demokrat Avukatlar ile Toplum ve Hukuk Araştırmalar Vakfı (TOHAV) Kobani Davası'nda verilen kararı protesto etmek için Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi önünden açıklama yaptı. Hukuk örgütleri, “Sayısız hukuksuzluğun yaşandığı düzmece yargılama süreciyle verilen cezaları tanımadığımızı ve imha politikalarını kabul etmediğimizi ve bu karanlığa karşı mücadele edeceğimizi haykırıyoruz” ifadelerini kullandı.
3 İLDE SOKAĞA ÇIKILACAK
Kararın ardından DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), olağanüstü toplandı. DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, toplantıda alınan kararlara ilişkin parti genel merkezinde açıklama yaptı. Doğan, "Kobani davası kararları bundan sonra bizim için yeni bir mücadelenin kavşağıdır" dedi.
DEM Parti Sözcüsü, "özgürlük ve demokrasi" talebini dile getirmek için ilk aşamada İstanbul, Diyarbakır ve Adana’da bugün halk buluşmaları düzenleneceğini açıkladı: "Hak, hukuk, adalet ihtiyacı duyan herkesi Adana’da, Diyarbakır’da ve İstanbul’da DEM Parti’nin yapacağı halk buluşmalarında sesini yükseltmeye ve bizimle birlikte olmaya davet ediyoruz."
Perşembe günü Türkiye genelinde 20'ye yakın il valilikleri tarafından alınan kararla, gösteri yürüyüşü, açık ve kapalı yer toplantıları ile her türlü protesto eylemleri 4 gün süreyle yasaklanmıştı.
∗∗∗
YASİN BÖRÜ'NÜN ÖLÜMÜNE BERAAT
Mahkeme, Kobani olayları sırasında Yasin Börü'nün arasında bulunduğu 6 kişinin ölümü ve onlarca kişinin yaralanmasına ilişkin Demirtaş'ın arasında bulunduğu 36 sanığın da suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat kararı verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçmişte yaptığı konuşmalarda Yasin Börü ve arkadaşlarının ölümü konusunda Demirtaş ve dönemin HDP'li siyasetçilerini suçlamıştı. 36 kişi, çeşitli kentlerdeki protestolardaki can kayıplarından sorumlu bulunmayarak beraat etti. Mahkeme, savunmaları alınmayan ve geriye kalan isimlerin dosyası hakkında tefrik kararı verdi.
∗∗∗
ÇÖZÜM SÜRECİ FOTOĞRAFI SUÇ SAYILMADI
Demirtaş'a 2015 yılında çözüm süreci kapsamında Kandil'de PKK yöneticileriyle fotoğraf çektirmesi nedeniyle terör örgütü propagandası yapmak suçundan ise "Fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması" nedeniyle beraatine hükmedildi. Demirtaş, toplamda 32 suçlamadan beraat etti. Demirtaş'a bazı konuşmalarından ise "Suç olsa dahi yasama sorumsuzluğu kapsamında kaldığı" gerekçesiyle beraat verildi.
∗∗∗
CUMHUR’UN ARAYIŞI FARKLI, İZLEDİKLERİ YOL HEP AYNI
Onlarca kişiye çıkartılan cezaların ardından Kobani davasından çıkan sonuç, siyasi bir karar olarak değerlendirilirken dava yeni dönemde bir yol arayışı içerisinde olan rejimin karakterini de bir kez daha açığa çıkardı.
Yerel seçimlerin ardından toplumsal desteğini iyice yitirmeye başlayan rejimin dümenindeki AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yeni bir yol arayışı için başlattığı normalleşme tartışmalarını sürdürürken Kobani Davası’nda esneklik gösteremedi. Verilen ağır cezalar açığa çıkardı ki; özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidarda kalamayan ve MHP ile kurulan ortaklıkla yoluna devam etmek zorunda kalan Erdoğan, rejimin Kürt sorunu karşısındaki konumlandığı çizgiyi değiştirmedi. Rejim, Kürt sorununa karşı durduğu yeri muhafaza etti.
Özellikle MHP ile kurulan ortaklık sonrası rejimin Kürt sorununa karşı konumlanışı, oluşturulan kutuplaştırıcı dili, terör söylemlerinin ve güvenlik politikalarının arkasında yürütülen bir siyaset hattı her kritik dönemde kullanışlı bir aparat haline getirilirken Kobani Davası’nda da bu aparat iktidar blokunun selameti açısından elden bırakılmadı. Rejim yine kendine tehlike gördüğü an elindeki yargı sopasını kullanmaktan geri durmadı.
TOPLUMSAL KARŞILIĞIN BELİRLEYİCİLİĞİ
Kobani Davasında en ufak bir esneme bile gösteremeyen iktidar, davanın hemen ertesi günü 28 Şubat’tan yargılanan generallerin tahliyesini gerçekleştirebildi. Bir taraftan MHP ile çatışma halini sürdürmek zorunda kalan diğer yandan siyaset sahnesindeki bütün kesimleri Anayasa tartışmalarına davet eden Erdoğan, rejimin kırılganlık gösterebileceği her alanı kapatma gayretinde. Yani toplumsal muhalefetin büyüyebileceği, halkın rejime karşı itirazı daha yüksek sesle ortaya koyabileceği her türlü senaryonun tehlikesini gören Erdoğan, generallerin salınmasında göze alabildiğini Kobani davasında alamadı. Kararın ardından 16 ilde getirilen eylem etkinlik yasaklarıyla da toplumdaki tepkiyi dizginlemeye çalışan iktidarın ülkenin can alıcı gündemleri karşısında görüldü ki yumuşama şansı yok.
Kobani Davası’nın rejim açısından önemini Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç değerlendirdi.
KARAR MEŞRUİYET ARAYIŞININ BİR PARÇASI
“Kobani kararlarını bugünkü rejimin meşru siyasal faaliyetin sınırlarını çizerken dayandığı bu ilişkiler ağı çerçevesinde değerlendirebileceğimizi düşünüyorum” diyen Aytaç şöyle konuştu:
“Ana unsurları AKP ve MHP tarafından temsil edilen iktidar blokunca benimsenen siyaseti şekillendiren söylemin içinde Kobani yargılamaları kurucu bir önemdedir. Yerli ve milli oluş ekseninde tanımlanan devlet ideolojisinin kurucu ilkeleri de bu bağlamda tanımlanmış ve yasal alanda Kürt siyasetinin yeniden kriminalize edilmesi eğilimi böylelikle baş göstermişti. İktidar, terör ile arasında mesafe koymayan HDP’li siyasetçilerin Kürt seçmenlerin meşru temsilcisi olmak şöyle dursun, terörün meclisteki ve yerel yönetimlerdeki taşeronu olduğu düşüncesini yerli ve milli bakışın ana ilkelerinden biri olarak kendi destekçilerine empoze eden bir anlatı benimsedi.
Protestolar sırasında yaşanan şiddet olayları, oluşan çıkan can kayıpları, özellikle de Yasin Börü’nün ölümü ekseninde gelişen tartışmalar iktidar tarafından Kobani sürecini bu anlatının merkezi simgesi olarak öne çıkarmak için bir fırsat olarak değerlendirildi.
Kobani davasında alınan kararlar, tıpkı Gezi kararları gibi, gösteriyor ki bu dava başkanlık sistemi ekseninde yeniden inşa edilen devletin ideolojik meşruiyet arayışının önemli bir parçasıdır. İktidarın Kürt sorunu karşısındaki siyasi söylemini ve tutumunu yargı eliyle doğrulamak, bu vesileyle başkanlık karşıtı muhalefetin bileşenlerinin kriminalize edilmesi amacına matuftur.
31 Mart sonrasındaki toplumun değişim arzusunun önemine ve ülkede var olan hayat pahalılığı, gibi can alıcı sorunların rejimin çizdiği sınırları aştığını belirten Aytaç toplumsal muhalefete ciddi görevler düştüğünü belirti. Aytaç şu ifadelere yer verdi:
“Özellikle 15 Temmuz sonrasında biçim kazanan yeni siyasal rejimde yurttaşlar güvenlik politikalarına veya terörle mücadele vaadi üzerine kurulu ideolojik-politik manipülasyonlara koşulsuz destek verme eğilimindeymiş gibi gözüküyordu. 31 Mart seçimlerinde, AKP’nin siyasi hayatının başlangıcından bu yana ilk defa ikinci parti olduğu ve ana muhalefetin görünür olduğu bir süreç yaşandı. Bu sürecin en önemli sonucu Gezi ve Kobani sonrasında, darbeci güçleri bastırmak için 15 Temmuz’da sokaklara dökülen kitlelerin siyasi tahayyülünde bir değişme eğiliminin başladığını işaret etmesidir. Bu kesimler Türkiye’de güvenlik ve asayiş meselesinin her şeyden önce geldiği konusuna ziyadesiyle ikna edilmiş gibi gözüküyordu. Ancak yerel seçimlerde hayat pahalılığı, yoksulluk ve depremin yarattığı yıkıma karşı barınma, eğitim, beslenme ve çalışma gibi sosyo-ekonomik meselelerin seçmen davranışında pasif bir AKP karşıtlığını tetiklediğini gördük. Pasif derken, aslında CHP’nin aldığı oy sayısında ve oy oranlarındaki artışın asayişçi-güvenlikçi hassasiyetleri olan kesimlerin tercihlerini açıkça CHP’den yana değiştirmesinden kaynaklanmamasını kastediyorum. Bu kesimler tepkilerini sandığa gitmeyerek veya geçersiz oy vererek göstermeyi tercih ettiler. Tabii bu durum Yenikapı Uzlaşısı ile konsolide edilen kitlelerin siyasi önceliklerinde köklü bir değişiklik olmadığını, ancak iktidarın tüm gücüyle terörle ilişkilendirmeye, kriminalize etmeye çalıştığı muhalefetin yerel yönetimlerde başa geçmesine de önceki kadar önem vermediğini göstermektedir. Bu durum toplumsal muhalefetin üzerinde önemle durması ve değerlendirmesi gereken bir gelişmeyi işaret ediyor.