Siyaset bilimci Dr. Fatih Yaşlı, “Çakıcı sadece Kılıçdaroğlu'nu tehdit etmiyor, ana muhalefet partisi liderinin şahsında bütün bir toplumsal muhalefet tehdit ediliyor. MHP tarihsel misyonu gereği bir kez daha düzenin vurucu gücüne dönüşmüş durumda” dedi.

Rejimin vurucu gücüne dönüşmüş durumdalar

HAZIRLAYAN: OĞUZCAN ÜNLÜ

MHP, Cumhur İttifakı içerisinden yaptığı çıkışlarla birçok demokratik kurumu ve partiyi açıktan hedef alıyor. Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden Çakıcı’ya sahip çıkması da rastlantı değil.

Antikomünizm, Ülkücü Hareket, Türkeş, Kinimiz Dinimizdir ve Türkçü Faşizmden “Türk-İslam Ülküsü”ne kitaplarının yazarı, siyaset bilimci Dr. Fatih Yaşlı ile MHP’nin yeni rejimdeki yerini ve emperyalizmle ilişkisini konuştuk.

Cumhur İttifak’ı yeni rejim inşasında hangi önemli dönemeçleri aldı?
AKP-MHP ittifakı, yeni rejimi fiili düzlemden hukuki/anayasal düzleme geçirmeyi başardı. Yani ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ adlı bir sistem, şaibeli bir referandumun ardından hayata geçirildi. Böylece zaten fiili olarak tesis edilmiş olan saray rejimi hukuki bir statüye de kavuşmuş oldu. Bu da beraberinde egemenliğin mekânının ve kaynağının değişmesini getirdi, yani TBMM bütünüyle bir dekora indirgendi, varlığı yokluğu bir hale geldi. Bugün ülke saraydan yönetiliyor, neredeyse hiç denetlenmeyen, denge-fren mekanizmasının olmadığı, kuvvetler ayrılığının ve anayasal yargı denetiminin sadece kâğıt üzerinde kaldığı bir rejimden bahsediyoruz. ‘Devletin fethi’ gerçekleştirilmiş olsa da aynısını ‘toplumun fethi’ için söylemek o kadar kolay değil. İktidar 18 yılın sonunda toplumun en az yarısını kapsayamıyor, hegemonyası giderek zayıflıyor, inşa ettiği rejime uygun yeni bir toplumu kolay kolay yaratamayacağını görüyor.

CEMAATİN TASFİYESİ ÜLKÜCÜ KADROLARA YARADI

MHP iktidar ortağı olduğu zamandan beri istediklerini elde edebildi mi?
İstediklerinin önemlice bir bölümünü elde ettiğini söyleyebiliriz. MHP yönetimi mevcut koşullarda Türkiye’de asla tek başına iktidar olamayacağını biliyordu. Parlamenter sistemin sonu ile birlikte koalisyon hükümeti kurmak da artık pek mümkün değildi. Bu noktada MHP, bir tür gayriresmi koalisyon ortaklığını tercih etti. Böylece iktidarın her yaptığının sorumluluğunu almazken, devlet aygıtı içerisinde kadrolaşma ve hükümet icraatlarında da istediklerinin bir kısmını yapmayı başardı. Özellikle cemaatten boşalan güvenlik ve yargı aygıtında zaten öteden beri mevcut olan ülkücü kadrolar, cemaat tasfiyesi sonrası daha da güçlenmiş oldular. İdeolojik olarak bakıldığında ise bu gayriresmi koalisyonla hem 12 Eylül’ün hem de MHP’nin ideolojisi olan Türk-İslam sentezi iktidar oldu, devletin resmi ideolojisi haline geldi…

rejimin-vurucu-gucune-donusmus-durumdalar-808125-1.


MHP’nin tahayyül ettiği ülke nasıl bir ülke?
Doktriner olarak bakıldığında ideallerindeki Türkiye’nin 1930’lar Almanya’sı ve İtalya’sı olduğunu söyleyebiliriz ama günümüz dünyasında bu pek mümkün değil. Daha gerçekçi bir tahayyül ise şu anki Türkiye’nin, yani yeni rejimin mantıksal sınırlarına doğru gitmesi olabilir. Bekçi ve sosyal medya yasaları, seçim sisteminde değişiklik yapma çağrısı, TTB’nin ve hatta AYM’nin kapatılması yönündeki çağrılar buna dair birtakım ipuçları verecektir sanıyorum.

MHP son dönemlerde demokratik kitle örgütlerini hedef göstermişti. Bunun arkasında ne var?
AKP-MHP ittifakı giderek toplumsal rızayı üretmekte zorlanıyor ve zor politikaları giderek ön plana çıkıyor. Bu da geleneğinde şiddet bulunan MHP’yi koalisyonda daha öne çıkarıyor. Topluma daha çok milliyetçilik ve hamasetin pompalanması da yine böyle bir durum yaratıyor. Bu noktada MHP şu an için söylemsel düzlemde olmakla birlikte ‘rejimin vurucu gücü’ gibi bir pozisyona yerleşiyor. Yeni rejimin önünde engel olarak görülen kurumlar/yapılar MHP aracılığıyla hedef tahtasına yerleştiriliyor ve etkisizleştirilmek isteniyor.

MHP ABD’NİN KIRMIZI ÇİZGİLERİNDEN ÇIKMIYOR

MHP’nin soğuk savaş yıllarında güçlü antikomünist histeri çerçevesinde kurulduğunu hatırlayacak olursak, MHP ve emperyalizmin çıkarları arasında nasıl bir ilişki var?
MHP geçmişten bugüne ‘devletlû’ bir parti olmuş ve düzenin çıkarları adına hareket etmiştir. MHP’nin kodları eninde sonunda Amerikancılık ve NATO’culuk üzerine kuruludur. Günümüzde anti-emperyalist kimi söylemlerin bu kadar kolay dillendirilebilmesi ise konjonktürle ilgilidir. Dünyada ve Türkiye’de solun bu kadar zayıf olduğu, ülkücü hareketin de kendisini sola karşı paramiliter bir güç olarak var etmek zorunda olmadığı koşullarda anti-emperyalist ve anti-Amerikan bir retorik kullanmak hiç de zor değildir. Ancak neoliberal politikalardan tutun da Suriye meselesine uzanan bir genişlikte bakıldığında, Türk sağının diğer unsurları gibi MHP’nin de ABD’nin belirlediği kırmızı çizgilerin dışına çıkmadığı görülecektir.

Antikomünizm, Ülkücü Hareket, Türkeş kitabınızda, “Devleti kurtarmak için ülkücülere ve İslamcılara yol verenler devleti kurtarmışlardır ama devletin sahibi olmaktan çıkmışlardır” derken neyi kast ediyorsunuz?
Türkiye yönetici sınıfı 2. Dünya Savaşı sonrası, sol korkusuyla kontrollü bir İslamizasyon politikasını hayata geçirmeye çalıştı. Yani dinselleşmeyi beli bir dozda artırarak kitlelerin yüzünü sola dönmesinin engellenebileceği düşünüldü. Bunun dozajı ise 12 Eylül sonrası arttı ve Türk-İslam sentezi devletin ideolojisi haline geldi. Ancak anti-komünizm adına açılan kapılardan giren İslamcılar netice itibariyle devleti ele geçirdiler ve rejimi değiştirdiler. Ülkücü hareket de rejim değişikliği sürecine destek verdi. Yani devlet kurtarılırken cumhuriyet rejimi yıkıldı. Devleti soldan kurtarmanın bedeli cumhuriyetin yıkılması oldu.

rejimin-vurucu-gucune-donusmus-durumdalar-808126-1.


1990’larda çokça tartışılan ülkücü mafya ve derin devlet ilişkisi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Güvenlikçi politikaların yürürlükte olduğu dönemlerde güvenlik aygıtının içinde mutlaka hem tepede hem aşağılarda bu politikalarla akçeli işler arasında bağlantı kuran ve maddi menfaat elden eden kişiler ve gruplar ortaya çıkar, mafyatik birtakım işlere girişirler. Haraç alma, adam kaçırma, fidye isteme, şantaj yapma… Birer para kazanma mekanizması haline gelir. Bunlar böyle dönemlerde sıkça kullanılan araçlardır. Öte yandan lümpen bir milliyetçilik mafya mensuplarının çoğunun aidiyet duygularını şekillendirir, delikanlılık, racon kesme, silah külah işleri, ülkücülükle mafyatik yaşam tarzının ortak bileşenlerini oluşturur. Devlet içerisindeki kimi odaklarla işbirliği yapmayı da kolaylaştıran bir tarzdır bu. Dolayısıyla şaşırtıcı olmayan bir ilişkiden söz edebiliriz.

2020’lerde MHP’nin yarını nasıl şekillenecek?
MHP’nin yarınını belirleyecek birden fazla faktör arasında ilk sıraya AKP’yle yapılan koalisyonun devam edip etmeyeceğini, rejimin evrileceği yeri ve bir iktidar değişikliği olup olmayacağını yazmamız gerekiyor. “Koalisyonun büyük ortağının kaderi, küçüğünkini de belirleyecek” diyebiliriz yani ve elbette ki tam tersi de geçerli: Küçük ortağın atacağı adımlar büyük ortağın da kaderini belirleme potansiyeline sahip. Başka bir faktör ise Bahçeli’nin sağlık durumu olacak. Bahçeli’nin olmadığı bir durumda, MHP’yi Bahçeli’nin daha önceden işaret ettiği bir isim mi yönetecek, yoksa partide başka birileri de başkanlığa oynayacak mı? Bunu göreceğiz. Tüm bunlar ise İYİ Parti ile MHP arasındaki ilişkileri belirleyecek ve bu iki partinin birleşip birleşmeyeceği görülecek. Son olarak ise bizlerin dikkate alması gereken başka bir faktör daha hiç beklenmedik şekilde ortaya çıkabilir. Türkiye’de solun ve işçi hareketinin yükseldiği bir ortamda MHP hızla 12 Eylül öncesi koordinatlarına, yani varoluş nedenine geri dönecek, bu da MHP’nin kaderini belirleyen faktörlerden biri olacaktır.

***

rejimin-vurucu-gucune-donusmus-durumdalar-808127-1.

Çakıcı’nın tehdidi sadece CHP Lideri'ne değil

Peki, Devlet Bahçeli’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden Alaattin Çakıcı’ya sahip çıkmasını nasıl yorumluyorsunuz? Ülkücülük ve mafya ilişkileri hâlâ güncel gözüküyor...
Çakıcı sadece Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmiyor, ana muhalefet partisi liderinin şahsında bütün bir toplumsal muhalefet tehdit ediliyor, topluma sopa gösteriliyor. MHP tarihsel misyonu gereği bir kez daha düzenin vurucu gücüne dönüşmüş durumda. Şimdiden kendini ön alıcı bir pozisyona yerleştirip özellikle ekonomik kriz nedeniyle yükselen hoşnutsuzluğa karşı bir kez daha halk düşmanlığına soyunuyor. Bunun için de Çakıcı’yı sahneye sürüyor. Bu aynı zamanda MHP’nin Cumhur İttifakı içerisindeki yerini koruması için de işlevsel görünüyor. Tüm bu olup bitenin AKP’ye ve Erdoğan’a rağmen yapıldığı yönündeki iktidarı aklayan tezlerden ise uzak durmak gerekiyor. Aynı şekilde, ittifakın sonuna gelindiğini söylemek için de henüz erken. Güç ilişkilerinin ve pazarlıkların nereye evrileceğini dikkatli bir şekilde izleyelim, ondan sonra daha kesin değerlendirmeler yapmamız olanaklı hale gelecek.