Bu yıl İsveç için seçim yılı olacak. Siyasi partiler, yedi ay sonraki seçimler için ayırdıkları bütçelerini açıkladılar. Partiler, seçimi kazanabilmek için toplamda 350 milyon kron yatırmaya hazırlanıyor. Bu oran, “süper seçim yılı” denilen 2014’ten daha da yüksek. Buna rağmen partilerin seçim zaferinde, paranın sonucu belirlemeyeceği söyleniyor. Fakat İsveç siyasi hayatında zengin ve fakir parti arasında tarihi bir fark oluştu. Bu fark, “sosyal medya” üzerinden “stratejimizi kurduk, adım adım zafere ilerliyoruz” yoluyla kapanacak gibi de değil.


İktidardaki Sosyal Demokratlar, dört yıl daha tekrar hükümet olabilmek için en fazla yatırımı yapan parti oldu. Sosyal Demokrat Parti için 100 milyon kronun üzerinde bir bütçeden söz ediliyor. İçinde devlet desteği de var, partinin kendi gelir kaynaklarından ayırdığı bir bölüm de var. İsveç’te, parlamentoya girme barajı yüzde 4. Sandıkta yüzde 2,5’in üzerinde oy kazanan her partiye devlet, senelik bir bütçe ayırıyor. 2017’de bu toplamda 187 milyon kron olmuştu.
Bu bütçeden en az payı alan da Feminist Parti oldu. Tüm seçim kampanyasını Feminist Parti’nin 3 milyon kronla tamamlaması gerekiyor. Partinin iletişim şefi Amanda Mogensen, “Çok sıkı çalışan gönüllüler, akıllı stratejilerle bazı açıklar kapatılabilinir ama her şey değil” diyor. Amanda’ya göre asıl kapışma, Sosyal Demokratların ve ana muhalefette olan Muhafazakâr Parti’nin ilan bütçelerinde değil, geleneksel medyayı kullanmada.

Feministler parlamentoda oturmadığı için geleneksel medyada gölge durumundalar ve varlıkları neredeyse yok. Bu durum için Amanda Mogensen, “Diğer parlamento partileri gibi medyada o kadar gözükmüyoruz. Örneğin bizim, devlet televizyonundaki açık oturumlara katılma olanağımız yok. Bu da mesajımızı yaymada aynı şansa sahip olmadığımız anlamına geliyor” diyor. İsveçli feministlerin, en güçlü tarafları ilgili seçmenleri ve sempatizanları. Partide birçok insan gönüllü olarak çalışıyor, seçim kampanyalarına destek olabilmek için çoğu kişi işyerlerinden ücretsiz izinler alıyor.

2018 seçiminde İsveçli feministlerin sandıkta güçlerini göstermesi ve kendilerini parlamentoya taşımaları, ırkçı parti İsveç Demokratlarının önünü kesecek bir siyasi hamle olarak yorumlanıyor. İsveç’te kadın erkek eşitliğinden çok ırkçılığı durdurmak için feminist harekete ihtiyaç var. 2014 seçimlerinde iyi bir çıkış yapan feminist hareket, parlamentoya giremeyince ırkçılar üçüncü büyük parti olarak İsveç Meclisi’nde yerlerini aldılar.

Geçen yıla damgasını vuran ‘me too’ açıklamaları; İsveç’te kadınların yaşadıkları cinsel tacizi sosyal medya üzerinden paylaşmaları ve çözüm bulunması için kurulan kamuoyu baskısı, feminist hareketin eylüle kadar unutturmaması gereken bir konu başlığı.

2014 seçimlerinden zaferle çıkan Sosyal Demokratların Genel Başkanı, şimdiki Başbakan Stefan Lövfen, seçim öncesi, defalarca kez kendisinin bir feminist olduğunu açıklamış ve bütün kalpleri kazanmıştı. Lövfen’in feministliği, Feminist Hareketi ne kadar engelledi analiz etmek zor, ama hareketin yüzde 4 seçim barajını geçememiş olması ırkçı partiye çok sandalye kazandırdı.

İsveç Demokratları, şu aralar o sandalyeleri kaybediyor. Parlamentoda partisinden ayrılan vekillerin sayısı son bir ayda beşe yükseldi. Bu parlamenterlerden biri Çevre Partisi’nden, diğer dördü İsveç Demokratlarından. Siyaset bilimciler, iki partide yaşanan bu ayrılışları “işler yolunda gitmiyor” diye yorumluyor. İsveççe’den Türkçe’ye direkt çevirecek olursak bağımsızlar; “politik yabaniler” olarak adlandırılıyor. Seçim yılında parlamentodaki tüm partilerin korkulu rüyası bu yabaniler.