Harran Üniversitesi (kurumun adı olduğu için üniversite diyoruz) rektörünün “İslami olarak Cumhurbaşkanı’na itaat etmek farz-ı ayındır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasında haramdır” sözü “Rektörden skandal sözler/açıklama” başlığı ile haberleştirildi.

Skandal, resmi sözlüğe (TDK) göre “Büyük yankı uyandıran, utanç verici veya küçük düşürücü olay” demek. Bir olaya veya söze skandal sayılabilmesi için olayın/sözün sizde yankı uyandırması ve beklenmedik olmasının yanı sıra failin de yaptığından ötürü utanıp küçük düştüğünü hissetmesi gerekir. Ki söz konusu şahsın açıklamalarında utanç belirtisine rastlanmamaktadır. Aksine, RS fm’den Yavuz Oğhan’ın sorularına verdiği yanıtlar ve istifa gerekçesi, rektörün sözünün arkasında durduğunu göstermektedir.

Rektörün istifa etmiş veya ettirilmiş olması da utanıp arlanma sonucu gerçekleşmiş bir tasarruf değil. “Konuşmalarım maalesef çarpıtılarak, kamuoyunda Sayın Cumhurbaşkanımızı yıpratmak üzere kullanılmaya kalkışılmıştır. Bu nedenle üniversitemi ve Cumhurbaşkanlığı makamını yıpratmamak için rektörlük görevimden ayrılıyorum” diyerek Erdoğan’a olan sadakatini teyit etmiştir. Yani ortada skandal falan yok, adam inandığı gibi davranıyor.

Biat eden rahat eder, kuşkusuz rektörün de itaati karşılıksız kalmayacaktır. Üniversite yıpranmasın diye istifa edeni YÖK üyesi yapanlar, aynı gerekçeyle istifa eden rektör Ramazan Taşaltın’a yıpratabileceği, hatta yıpranmış bol maaşlı bir makam bulmakta gecikmeyeceklerdir.

Harran Üniversitesi rektörünün geleceğine dair tahminde bulunabilmek için yine bir televizyon programında “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor” diyen Sabahattin Zaim Üniversitesi eski Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı’nın kariyer serüvenine bakmak yeterli. Bülent Arı, bilgiyi değersiz bulan sözlerine sosyal medyanın verdiği tepki üzerine bir gün sonra “mensubu bulunduğum üniversiteme zarar vermemesi için rektör yardımcılığı görevimden istifa ediyorum.” diyerek rektör yardımcılığından ayrılmış, altı ay sonra da YÖK Denetleme Kurulu Üyeliğine atanmıştı.

BirGün’den Mustafa Kömüş’ün “Biat eden rektör oluyor” başlıklı dünkü haberinde adı geçen RTE Üniversitesi rektörü Hüseyin Karaman, TÖ Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Aysun Karabulut Bay, KSB Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vural Kavuncu, Isparta UB Üniversitesi rektörü Prof. Dr. İbrahim Diler’e istisnasız diğer rektörleri de ekleyebiliriz. Sözgelimi üç yıl profesörlük yapmış olma koşulu kaldırılarak profesörlüğünün birinci ayında Hacı Bayram Üniversitesi rektörlüğüne atanan eski MEB Müsteşarı Yusuf Tekin biat etmemiş olsa rektör olabilir miydi?

Erdoğan rektörlerinin görevi üniversitelerini kontrol etmek, üniversitelerin görevi ise bilgiyi denetim altında tutmaktır. Nitekim sosyalizmin kurucusunun Hitler olduğunu sanan kişinin jürisindeki profesörlerin bu saçmalığı bilimsel tez olarak onaylamaları bunun sonucu, itaatin başka bir biçimi değil mi?

Velhasıl bütün bunları ve rektörün sözünü “skandal” olarak değerlendirmek görevli oldukları üniversiteleri “üniversite”, Erdoğan’ın rektörlerini de bilim insanlarının arasına yerleştirmek olur. Bu tür olaylara skandal demek de “skandal”a yol açan olaylara haksızlıktır. Çünkü skandal, bilmemiz istenmeyen, faillerin bilinmesinden çekindiği; duyup görmediğimiz sürece etkisini hissetmediğimiz, ancak ortaya çıktığında hayret ettiğimiz olaylar için kullanılan bir kavramdır. Oysa gördüğünüz gibi her şey hepimizin gözünün önünde cereyan ediyor…