Bugün, Ahmet Şık “içeride”. Sadece Ahmet değil, tam 155 gazeteci hapishanede. Peki, bu davada itham edilenlerin durumu nedir?

Res ipsa Loquitur:  Kuyudan çıkan kemikler ve tutuklu gazeteciler

Sezgin Tanrıkulu - CHP İstanbul Milletvekili

18 Eylül 2014 günü, Cumhuriyet gazetesi, “JİTEM’in Kanlı Bıçağı” manşeti ile yayımlandı.
Haber şöyle başlıyordu:

“Türkiye’nin 1990’lardaki karanlık yıllarının en kanlı örgütlerinden biri olan JİTEM’in yasadışı faaliyetlerini mercek altına alan yeni bir dava Mardin’de açıldı. 1992-1996 yılları arasında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde yaşanan gözaltında kayıplar, köy boşaltmalar ve infazları kapsayan davada 4’ü asker 5’i korucu 9 sanık yargılanacak. Davanın asker sanıkları olan Ergenekon davasından da bir süre tutuklu kalan emekli Albay Hasan Atilla Uğur ile dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan’ın JİTEM’in Mardin ve Diyarbakır’daki yöneticileri olduğu iddia edildi. Sanık askerlerin bölgede JİTEM’e bağlı olarak korucular ve itirafçılardan oluşan “Bıçak Timi” adında bir tim kurarak cinayet işledikleri, gözaltına aldıkları kişileri infaz ederek cesetlerini yok ettikleri anlatıldı. Askerlerle birlikte 'Bıçak Timi'nin mensubu oldukları öne sürülen korucular Abdurrahman Kurga, Mehmet Emin Kurga, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ve İsmet Kandemir’le birlikte 9 sanığın 'Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak, tasarlayarak adam öldürmek' suçlarından yargılanmaları talep edildi. İddianamade sanıklar, gözaltına alındıktan sonra PKK’li süsü verilerek infaz edilen ya da kaybedildikten yıllar sonra çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmalarında cesetleri bulunan 22 kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor."

Haberi yazan gazeteci Ahmet Şık idi.

Bugün, Ahmet Şık “içeride”. Sadece Ahmet değil, tam 155 gazeteci hapishanede.

Peki, bu davada itham edilenlerin durumu nedir?

“Bıçak Timi”nin komutanı olduğu iddia edilen kişi, 1992-96 dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı, kendisinden “Mardin’in Allah'ıyım” diye bahsettiği söylenen Hasan Atilla Uğur tutuksuz yargılanıyor.

Uğur’un, 25 Eylül 2016’da, Yeni Şafak’ta geniş kapsamlı bir haber-röportajı yayımlandı. “İkinci kalkışma çok yakında” manşetiyle duyurulan bu haberde şöyle deniyordu:

“Türkiye, 15 Temmuz’da kanlı darbe girişiminde bulunan FETÖ ile mücadele ederken, emekli Albay H. Atilla Uğur, ikinci darbe uyarısı yaptı. İkinci kalkışmanın çok yakın olduğunu söyleyen Uğur, yapılan planı adım adım anlattı.

İşte, Uğur’un kaynaklarına dayandırarak anlattığı ikinci kalkışma senaryosuna ilişkin şok bilgiler...”

Uğur röportajda şöyle diyordu:

“İkinci kalkışmaya hazır olun. Ve çok yakın bir zamanda. Çok net bilgi olarak söylüyorum: İkincisi daha kanlı olacak.

Aldığım bilgiye göre, İngilizler 2.5 aydır Güneydoğu’daki bütün aşiretlerin ayağına gidiyor. Özellikle Hakkari, Van, Çatak, Silopi, Mardin bölgesinde etkin aşiretlere... Bunlarla pazarlıklar yapıyorlar. Toprak ağası olarak varlığını sürdüren bu aşiretlerin bankalara olan birikmiş trilyonlarca liralık borçlarını ödediler. Aşiretlerin bütün kredi borçları ödendi. İngiltere ödedi bunları. Konsolosun aşiretler içinde ne işi var? PKK yol kontrolü yaparken bunların araçlarını ‘buyurun’ diyor bırakıyor, diğer araçlara kimlik kontrolü yapılıyor. Neden?

Bundan 3-4 gün önce İngiltere’nin yüksek tirajlı gazetelerinden biri olan Daily Express’te bir yazı yayımlandı. Diyor ki, 'Türkiye’de ikinci kaos ortamı geliyor. Bizim Kıbrıs’ta üssümüzdeki 10 bin deniz piyademiz, Türkiye’de bulunan 50 bin İngiliz’in can güvenliği için Türkiye’ye girecek, Türkiye’de güvenli bölgeler oluşturacağız. Vatandaşlarımızı hava yoluyla tahliye edeceğiz’. Bakın bu bir işgal planıdır. Bu ikinci kalkışmanın esas amacı işgal.

Yine eşzamanlı olarak hedef olarak gördükleri kişilere yönelik suikastler devreye girecek. Bu yapıldığı zaman inanılmaz bir kaos ortamı olacak. Herkes ayağa kalkacak ve iç savaş dedikleri, esas onların istedikleri plan hayata geçecek.”

Uğur, Yeni Şafak röportajında, “Kızıltepe” vurgusu da yapıyordu:

“Peki bu kaos nasıl olacak? Çok net bir bilgi bu: Güneydoğu’da her zaman yaptıkları gibi HDP’lilerin de çağrısıyla bir nümayiş, gösteri yapılacak. Polisin, askerin içinde tespit edilmemiş FETÖ’cüler gaz sıkmak yerine, halkın üzerine ateş açacaklar. Bu, benim ulaştığım bir bilgi, net. Olay büyük ihtimal Şemdinli, Yüksekova ya da Kızıltepe’de olacak. Burada 15-20 kişi ölecek. Bölgedeki bütün ilçelerde, illerde, İngiliz konsolosluğundan ziyaret edilen aşiretler bu oyuna gelirlerse eğer, halkı sokağa dökecekler. Batı’da ise fitili, 4-5 noktada sansasyon yaratacak büyük patlamalarla ateşleyecekler. Bunu ya PKK ya da IŞİD yapacak. Yine eşzamanlı olarak hedef olarak gördükleri kişilere yönelik suikastler devreye girecek. Bu yapıldığı zaman inanılmaz bir kaos ortamı olacak. Herkes ayağa kalkacak ve iç savaş dedikleri, esas onların istedikleri plan hayata geçecek.”

Aynı gün, Fatih Altaylı Habertürk TV’de, “Teke Tek” programında Uğur’u konuk etti. Uğur, 25 Eylül 2016 tarihli “Teke Tek”te, “İkinci kalkışma çok yakında” diyerek, yakında darbe olacağını iddia etti.

Ciddi bir gündem maddesine dönüşen bu program, ekranlarda yayımlanması ertesinde Habertürk’te şöyle özetlendi:

“Kamuoyunda 'Abdullah Öcalan’ı sorgulayan albay' olarak bilinen Ergenekon mağduru Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve emekli Albay Hasan Atilla Uğur Habertürk TV’de katıldığı Fatih Altaylı’nın ‘Teke Tek’ programında çarpıcı açıklamalarda bulundu. FETÖ’nün ikinci darbe girişimine kalkışabileceğini ileri süren Uğur, terör örgütü PKK’nın üst düzey yöneticisi Bahoz Erdal’ın öldürüldüğünü bildiğini söyledi.

İşte Uğur’un açıklamalarından öne çıkan bölümler; O gün Jandarma Genel Komutanlığı’nda görevde olan 3 tane subay 48 tane ilde İl Jandarma’ya ulaştılar ve 'Bu Amerikancı bir Fetullah kalkışmadır, devlete ve millete yapılan kalkışmadır kimse katılmasın' diye bu çocuklar talimat verdiler. İsimlerini burada vermeyeceğim şimdi. TSK içerisindeki gerçekten anti emperyalist, vatanını seven inançlı arkadaşların çalışması sayesinde bu girişim engellendi.”

14 Şubat 2017’de ise, Doğan Haber Ajansı, Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’in partisinin İstanbul İl Başkanlığı'nda yaptığı şu açıklamalara yer verdi:

“Darbeyi de bir gün önce Genel Başkan Yardımcımız Sayın Atilla Uğur gitti Yeni Şafak gazetesine bildirdi. Önümüzdeki günlerde Fethullah Terör Örgütü’nün bir darbe girişimi vardır’ dedi. Ve aynı zamanda da hükümete bildirmelerini istedi.”

Yeni Şafak Ankara Haber Müdürü Hüseyin Likoğlu, Perinçek’in iddiasıyla ilgili olarak T24’te yer alan habere göre, şu açıklamayı yaptı.

“Likoğlu, 14 Temmuz günü telefonunun çaldığını ve ‘telaşlı bir sesin’ kendisine “Hüseyin Bey bunlar darbeye girişecek. Bunun önüne geçmek artık imkansız. Halkı bilinçlendirecek bir haber yapılmalı. Ancak halk durdurabilir bu hainleri” dediğini anlattı.

Likoğlu şu ifadeleri kullandı.

“‘Hasan Atilla Uğur ile röportaj yapar mısın?’ diye sordular. ‘Ergenekon’dan AK Parti hükümetleri dönemlerinde hapis yatmış birisi. Olmaz’ karşılığını verdim. ‘Tamam, başka isim düşünelim’ dediler. Bu ara kendi kendime sesli düşündüm: ‘Neden olmasın! AK Parti döneminde hapis yatmış, siyaseten de AK Parti’ye muhalifliği açık bir isim bütün bunları söyleyecekse neden olmasın’. ‘Tamam, röportaj yaparım ama Genel Yayın Yönetmeni ile konuşmam lazım’ dedim. Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karagül ile konuyu paylaştım. Ve 15 Temmuz saat 15.00’te Hasan Atilla Uğur ile randevulaştık. Yazımın başında belirttiğim gibi 15 Temmuz günü röportajı gerçekleştirdik, ancak yayınlamaya fırsat kalmadan darbe girişimi oldu. Nitekim röportajı bir hafta sonra yayınladık”.

2014’e, Ahmet Şık’ın haberine dönelim; “Kızıltepe Davası”na:
“İddialara konu edilen 1992-1996 yılları arasındaki faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıp vakalarının aydınlatılmasına yönelik araştırmalar yapılması neticesinde mağdur ve tanıkların ifadeleriyle soruşturma genişletildi. Zamanaşımına giren ya da takipsizlik kararı verilenlerin de aralarında bulunduğu eski dosyaları da raftan indiren savcılık, suça konu iddiaların tarihleriyle uyumlu geçmişe yönelik faili meçhul cinayetler ve kayıp vakalarını da araştırmaya başladı. İnfaz ve kayıp olaylarıyla ilgili ifadelerinde Hasan Atilla Uğur başta olmak üzere dönemin asker görevlileri ve korucularını sorumlu tutan bazı mağdur yakınları ve tanıkların adresler vererek boşaltılan kimi köylerde bulunan kuyularda cesetler olduğu iddiaları üzerine savcılık kazı çalışmaları başlattı. Mardin Kızıltepe’ye bağlı Katarlı köyünde bulunan bir su kuyusu ile yakın çevresinde ve Kırkkuyu köyü Tılzerin (Aysun) mezrasındaki bir su kuyusu ayrıca yıkıntı halindeki bir evin tuvalet çukurunda çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmaları sonucu çok sayıda insan kemiği bulundu. Kuyularda bulunan kemikler, mağdur yakınlarından alınan örneklerle birlikte İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderildi. Burada yapılan DNA testleriyle kuyularda bulunan kemiklerin, çeşitli tarihlerde asker ya da korucularca gözaltına alındıktan sonra akıbetleri bilinmeyen Nurettin ve Necat Yalçınkaya kardeşler, Zübeyir Birlik, Zeki Alabalık, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Abak’a ait olduğu tespit edildi.

Kuyudan çıkan ceset
Mardin JİTEM soruşturması kapsamında sadece kayıp olayları değil sorumlusu PKK gösterilerek faili meçhul raflarına kaldırılan infazlar da araştırıldı. Bunlardan birisi Mahmut Abak’ın 14 Ocak 1995’te yaşadığı Eroğlu köyünde gözaltına alınıp işkence yapıldıktan sonra öldürülmesi olayıydı. Gözaltına alınan Abak’ın öldürüldüğü, Tılzerin mezrasındaki kuyuya atılan cesedinin, o yıl yağmurun fazla yağması sonucu 11 Şubat 1995’te suyun yüzeyine çıkmasıyla anlaşılmıştı. Gözaltına alındığına dair yakınlarının şikâyetçi olduğu, tanıkların ifadelerinin bulunduğu bu dosya, “PKK yaptı” denilerek faili meçhul raflarına atılmıştı. 23 Mayıs ile 10 ve 11 Haziran 2013 tarihlerinde yapılan Abak’ın cesedinin bulunduğu su kuyusu ile yakınındaki metruk evin tuvaletinde yapılan kazı çalışmalarında insan kemikleri bulununca savcılık Mahmut Abak’ın öldürülmesini de JİTEM iddianamesine aldı. Zaten aynı kuyuda bulunan kemik parçalarından bazılarının Mahmut Abak’ın akrabası Mehmet Emin Abak’a ait olduğu da tespit edilmişti.”

Haberin devamında, kuyulardan kemikleri çıkanlar dışında, “helikopterden atılan” birinin de hikâyesi var.
Haberde şu “detay” da var; Kızıltepe Belediyesi mezarlık görevlisi olan Hüsamettin Karaca’nın ifadesi aynen şöyle:

“1993’te günde bir iki kez kimliksiz ceset teslimi yapılıyordu. Zaten insanlar bilseler de cenazelerini sahiplenemiyorlardı. Kimsesizler o mezarlığa iki bölüm halinde gömüldüler. İlk başlarda kefenlenip İslami usulle gömülüyordu. Sonraları ceset sayısı çoğaldıkça elbiseleriyle gömmeye başladık.”

Kızıltepe Davası’nda yargılanan sanıkların hiçbiri tutuklu değil. Sanıklar arasında, Hasan Atilla Uğur dışında 1992 yılında gerçekleşen Lice Katliamı'na ilişkin süren Lice davasının sanıklarından emekli Albay Eşref Hatipoğlu var. Diğer sanıklar da, daha düşük rütbeli askerler, Ahmet Boncuk ve Ünal Alkan ve korucular, Abdurrahman Kurğa, Mehmet Emin Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ile İsmet Kandemir.
Bu davanın haberlerini yazan gazetecilerden Ahmet Şık tutuklu.

Davanın avukatlarından Tahir Elçi öldürüldü.

1990’ların “faili meçhullerinin faillerinin” izini süren Hafıza Merkezi gibi dernekler ve sivil toplum girişimlerinin kurucularından Osman Kavala tutuklu.

Toplamda 155 gazeteci, 555 avukat tutuklu...

Latince bir hukuk kavramı vardır: Res ipsa loquitur

İspat edilmeye dahi gereği olmayan biçimde açık bir sorumluluğu anlatır.

Veriler zaten konuşuyor...

Artık nasıl çevirisini yaparsanız...

Not: Bir milletvekili olarak da benim, hapishane ziyareti yapmam artık mümkün olamıyor. Özgürlükleri ellerinden alınmış tüm gazeteci, siyasetçi, avukat, insan hakları savunucularını ziyaret etmeme, Adalet Bakanlığı’ndan artık izin çıkmıyor. Bunu da tarihin kaydına geçirelim. Adaleti, süreçler sağlıyor; tarihin adaleti, doğrunun yanında er geç yer alacak. Kenan Evren dahil, hiçbir fail iyi “uğur”lanmadı zira...