Attila Aşut

yazievi@yahoo.com


Kimi arkadaşlar, “resim” sözcüğünün “fotoğraf” anlamında kullanılmasını yanlış buluyor. Oysa halkımız fotoğrafa genellikle “resim” der. Ben halkın sözcük seçiminin, dil beğenisi açısından yol gösterici olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü halk, yabancı dillerden Türkçeye giren sözcükleri yeniden biçimlendirerek kendi söyleyişine uydurur. Onun için belirleyici olan, kolay söyleyiştir. Örneğin “zatürree” demez. Türkçede iki ünlü harf yan yana gelmediği için, tıp dilinde “zatürree” olan bu sözcüğü “zatürre” diye yazıp söyler. “Trotuar” sözcüğü de halkın dilinde “tretuvar”a dönüşmüştür. “Fotoğraf” yerine “resim” demeyi yeğleyenler de az değildir.

Üstelik bu sözcük yalnızca halk dilinde kalmamıştır. Falih Rıfkı Atay’dan Aka Gündüz’e dek pek çok ünlü yazar ve ozan da aynı bağlamda kullanmıştır “resim” sözcüğünü. Örneğin Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Resim” adlı şiiri buna iyi bir örnektir:

“Nedense bütün resimlerimde ben böyle mahzun ve perişan çıkarım.”

Bekir Sıtkı Erdoğan da ünlü “Hancı” şiirinde, Bende bir resmi var, yarısı yırtık” dememiş miydi?

Zaten Türkçe Sözlük’e bakarsanız, resmin bir karşılığının da “fotoğraf” olduğunu görürsünüz.

Dil konusunda doğru sandığımız kimi yanlış yargılarımızı ve yanılgılarımızı gidermenin sağlıklı yollarından biri de her fırsatta “sözlük okumak”tır!

* * *

HAFTANIN NOTU

Bir “Güneş” daha soldu

Ne güzel, ne anlamlı bir adı vardı yarattığı eğitim kurumunun: "Yaşantı Paylaşım Merkezi". Varını yoğunu bu kuruma adamıştı. Sınırsız özverisi, sevgisi ve sevecenliği ile yüzlerce gencin yaşamına dokunmuş, onların çağdaş ve donanımlı insanlar olarak yetişmesi için tüm birikimini ortaya koymuştu. Üstelik bütün bunları karşılıksız, gösterişsiz, reklamsız yapmıştı.

“Kimseye yardım etmiyorum. Bu ülkenin bir aydını olarak ülkeden aldıklarımı paylaşmak için gençlerle çalışıyorum” diyordu.

Üniversitede okumak için Anadolu'dan Ankara'ya gelen yoksul halk çocuklarına, özellikle de kız öğrencilere kol kanat germişti. Öğrencilerinin hep "iyi insan, iyi yurttaş" olmaları için çabaladı. Onlara kitabi bilgilerin ötesinde yaşam felsefesi ve toplumsal bakış açısı kazandırmaya çalıştı. Gençlere gazete, dergi, kitap okuma alışkanlığı edindirdi. Onları her hafta sonu tiyatroya, operaya, baleye, dinletilere, sergilere, müzelere, gezilere götürdü;yazarlarla, ozanlarla, sanatçılarla tanıştırdı. YPM'de çeşitli söyleşiler, etkinlikler düzenleyerek öğrencilerinin düşünsel-sanatsal çevrenini genişletti.

YPM’de bu imeceye katılan gençler, birlikte üretip birlikte paylaşmayı öğrendiler. Bir yandan ortak yaşamın gerektirdiği sorumluluk duygusunu edinirken bir yandan da özgüven sahibi bireyler olarak yetiştiler.

Ben bu kurumu köy enstitülerinin küçük ölçekli bir uygulaması gibi gördüm ve elimden geldiğince destekledim.

Ne acıdır ki YPM’nin yaratıcısı Belkıs Güneş’i hafta içinde beklenmedik biçimde yitirdik.

Bayram dinlencesinde Dikili'de bir arkadaşının yanına gitmişti. 13 Ağustos günü denizde yüzerken fenalaştı ve kalbi durdu. Arkadaşları onu kollarında kıyıya taşıdıklarında artık çok geçti. Bu güzel yürekli insan, dostlarına ve öğrencilerine veda edemeden, "sessiz ve sitemsiz" ayrıldı dünyamızdan.

Bir dönem Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde çalışan Belkıs Güneş, 1979 yılından bu yana Çağdaş Gazeteciler Derneği üyesiydi.

Bu değerli insan, yaşarken yaptıklarıyla yetinmemiş; ölümünden sonra da bilime hizmet için bedenini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağışlamıştı.

Belkıs kardeşim, en umutsuz zamanlarında bile YPM'yi ayakta tutmak için direndi. Onun adını ve anısını yaşatmanın en anlamlı yolu, yaşamını adadığı bu özgün kurumun varlığını sürdürmektir. Bunun için de şimdi daha çok gönüllü emeğe ve desteğe gereksinim var…