Artık bu şiddet ortamında sonuç korkunç: Metrobüs durağında çöp kovası yok, yediğim elmanın kalanını atamıyorum, içinden çıkardığım poşete koyup, cebime koyuyor ve sonrasında çöp kovası bulana kadar bekliyorum, güvenlik görevlisi, bomba koyuyorlar diyor.

Üniversite servisi Dolmabahçe’de durmuyor: duranlara ceza yazıyorlarmış güvenlik nedeniyle.

Sivil hayat kuşatılmış, Hayat durmuş gibi, Esnaf darda, Umut yok, Korku her yerde…

Muhalefet partileri bile sinmiş, komplo teorileri her yerde, basındaki yorumların çoğu aklını izanını ve bilincini kaybetmiş, akıl tutulması her yerde karşımıza çıkabiliyor.

Medyatiklerin hepsi kontrol altında, insanlar hakiki olmayan sıfatlarla konuşuyor, akıl dışı ve tuhaf şeyleri söyleyip çıkıntılık yaparak memleketin gündemine girmek için zavallılar can atıyor.

Sol ideoloji tükenmiş, soldan sistematik bir düzen analizi ya da dünya analizi yok, gelen giden bugünlere dair ben şunları bunları önceden görmüştüm diye teoriden tarihsellikten uzak yorumlar yapıyor, teorisyenlik kâhinlikmiş gibi.

Sanatçılar ulufe kavgasında, zavallı insanlar en itibarlı apoletleri takmışlar, hiçbirinin derdi milletin derdi değil, teslimiyet doruk noktasında.

İhbarcılık yaygınlaşmış, kaldı ki yeni bir eğilim yaklaşık 10 yıldır güçleniyor: LİNÇ bir siyasal çözüm gibi kullanılıyor, her eleştirinin önü “içimizdeki düşmanlar” söylemiyle kapatılıyor, sistem tam bir fasit daireye hapsedilmiş.

İçimizdeki düşmanlar, lafıyla halk başlıyor nefret suçları içeren hal çareleri önermeye: şiddet halkın en sıradanlarının bile bıkmışlık halinden çıkış için kullandığı bir hal çaresi olarak size sunuluyor, insanlığınızdan utanıyorsunuz.

Zavallıca bir saldırganlık savunma için kullanılıyor; alternatif hiçbir sese tahammül edilmiyor, bugün medyada muhalefet adına öne çıkan isimler yarının yandaş kadrosuna aday olan insanlar: Yiğit Bulut sendromu…

Ve en beklenilmedik ama hakikatin gösterdiği ışıktan görünüveren resmi tarihin değiştiğini gösteren net olgu: Abdülhamit parlatılıyor, şimdiden bunun tohumları halkın içine serpilmeye başlanmış. Onu deha olarak biliyorlar, yarın kurtarıcımız olarak selamlamaları için halkın önüne getirilecek…

Abdülhamit’in torunlarının torunlarından birisi sembol bir isim olarak yakın gelecekte parlatılacak, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı ya da daha ilginci başkan yapılabilir. Nasıl yakın geçmişte eski Bulgaristan kralı ülkesine on yıllar süren sürgünden dönüp, seçimlerle başbakan olduysa, benzeri bir deneyimi bize özgü bir şekilde Türkiye’de yaşayabilir.

Meclis tükenmiş, itibarsızlaşmış, hatta milletvekillerinin yasama görevleri askıya alınmış gibi, her şey kapalı kapılar ardında yapılıyor, milletvekilleri oylamalarda vicdanlarıyla rey kullanmıyorlar, sistemin acizleşmesi ya da güçlenmesi olarak görebilirsiniz bunu.

Türkiye’de o kadar dolaylı yollardan halk iktidar hakkında bilgi alıyor ki sistemin ana danışma kaynağı olmaktan çıkmış, bir manipülasyon halkası olarak koca bir yığına dönüşmüş.

Türkiye esastan geleceğinin büyük sorunlarını bugünden hazırlamakla meşgul.

Silahlı örgütler (bu devirde bu kafa, bu çözüm yolu!) bırakın halkı temsil etmeyi, halkı sindirmenin bir aracına dönüşmüş, akıl tutulmasıyla malul ve sistemin ihtiyat kuvveti haline gelmiş, açık bir şekilde düzen kendi ihtiyaçları için kullanıyor.

Ben devrimciyim diyerek, illa-gel partisi kurarak meşruiyet elde edemezsin!

Şiddet, kan ve silah dışarıdan çok içerisi için ayar verme, sindirme ve tehdit etme aracına dönüşmüş.

Yasama görevinde olanlar, yasaları uygulamakla görevli olanlar, milleti korumakla yükümlü olanlar sık sık yasaları çiğniyorlar, millet ise artık yasalardan umudunu kesmiş ve felaket bekler gibi bekliyor.

Sistemin tıkanması bu demekmiş!

Bazıları dengesini o kadar kaybetmiş ki normal konuşamıyorsun: öfke, nefret ve hınç dilini peltekleştirmiş sanki.

Sosyal medyada yalanın büyük artışı ve manipülasyon: Geziye bu düzenin yanıtıdır…

Çözüm mü? Kemal Sunal’ın ruhunu çağırın da durumu anlatan filmler yapalım, öncelikle de sanat-edebiyat-tiyatro dünyasının sinikliğini anlatan filmler. Aydınları teslim alınmış bir toplumda, halk siyasal olarak adressizdir ve muhalif hareket doğmaz oradan.