Restart

> ALEV KARADUMAN karadumanalev@gmail.com

Ecnebicede ‘yeniden başlat’ demek. Dilimize pelesenk olma şekli ise başka sebeplerden müşterek… Malum teknoloji çağında yaşıyoruz ya… (Bu laf da hep bir iğreti; acaba kendi çağında yaşarken ‘Biz şu an tam olarak cahiliyedeyiz, kabul edelim teknolojik ve kültürel açıdan baya bir gerideyiz’ diyen bir nesil var mıdır sorarım) Bilgisayarların hayatımıza girdiği günden beri gündemimize ve dağarcığımıza girmiş bir laf şu ‘restart’. İşlevi ise şu; ne zaman başınız büyük bir belaya girer, ne zaman ki tuşlar işlemez, fareler gezinemez olur, her zaman çalışan birkaç tuş sayesinde ‘restart’ dersiniz; önce sorunlu tüm programların dosyaların bir bir ekrandan kayışına şahit olursunuz; psikolojik olarak bile bir rahatlama oluşturur o prgoramların kayıp gidişini seyretmek… Sonra temiz ve mavi bir ekran çıkar… O ekrana boğazdan Kandilli’ye bakar gibi bakarsınız; biraz rahatlamış umarsız ama biraz vakur; şimdi ne olacak sorusuna cevaben gözlerinizde beliren bir umutla… Sonra malum bekleyiş ekranın maviden siyaha, siyahtan tekrar maviye dönmesi ile devam eder. Gelinen en son nokta ise sıfır ve temiz bir ekrandan her şeye yeniden başlamaktır. İkinci, üçüncü, sonu gelmeyen şanstır ‘restart’, hayat devam eder ondan sonra ama güzelliği kaldığı yerden başlamamasında…

Gezi eylemlerinin peşi sıra gelen, kendine güvenen genç ve dinamik aklın hala daha aktif olduğu dönemlerdi. TMMOB’dan hatırı sayılır kişiye soruşturma tutuklama kararı çıkarıldığı duyulmuştu sosyal medyada. Hemen akşamında başta TMMOB temsilcileri olmak üzere binlerce kişi Galatasaray Meydanı’ndaydı. “TBMM yıkılsın, TMMOB’a dokunma!” şeklinde bir pankart vardı. Herkesin ilgisini çekmiş olacak ki, “Ülke ne biçim oldu, kapatıp açmak lazım bir” tarzında ironik yorumlar yapılıyordu gırla. Şaşkındı insanlar. Biz? Bir sene öncesinde 50 kişi toplanamayan biz şimdi TMMOB için binler oluyoruz diye gülmüştü yüzler… ‘Restart’ işin şakası; sevince karışan hayretiydi sadece. Aslında yapılacak hiçbir şey kalmadığında basılan ‘restart’ butonu, yapabilecek binlerce şeyi olduğunu hatırlayan bir halkın söylemlerine karışıyordu. O günden bu güne, yapılabilecek şeyler listeleri bir uzadı bir kısaldı. Gezi’den Kobane’ye, Yeşil Yol’a varan bir git gelde yan yana durdu yine insanlar. 7 Haziran gecesi birlikte halay çektiler, 8 Haziran sabahı o mavi ekrana bakan umutlu gözlerle uyandılar. Belki bu sefer başka olur diye… Artık değişir diye. ‘Belki de değiştirdik hakikaten?’ diye düşünerek… Değiştirmişlerdi. Birbirlerini anlamaya gönüllü olan birçoklarını. Barışa, insanlığa inanan nicelerini. Ama kimisi de vardı, değişmemişti; değişemezdi! Cizre günlerdir ablukada. Belki bu yazı yayımlandığında kilometrelerce yürüyerek sivillerin imdadına koşmaya çalışanlar amaçlarına ulaşmış, ya açlıktan ya kurşundan ölüme terkedilmiş insanları bir nebze rahatlatmış olacaklar. Belki de hukuksuzlukların en büyüğü yaşanmaya devam ediyor olacak, çaresizlikten ölüm oruçlarına başlanacak. İşte tam da bu belirsizliğin ortasında, çaresizliğin kollarında gerekiyor bir ‘restart’. Sokağa çıkma yasağının arıza verdiğini ve kendi kendini fesh edişini görsek önce, sonra günlerdir işlemeyen GSM operatörleri normal ayarlarına dönse, siviller ihtiyaçlarını giderebilse, toplar kurşunlar düşmese mahallelere, cenazelerini defnedebilse insanlar… Sonra sokaklar. Kırtasiyecimiz ve manavımız lanet etmese iki gün önce komşuluk yaptıklarına. Sloganlar atılmasa, iş yerleri parti binaları basılmasa, Türk bayrağı yeniden ayrımcılığın katliamların sembolü olmaktan kıl payı kurtulsa, tüylerimiz diken diken olmasa kalabalıklar bayrağın arkasından ölümler müjdelerken… Öyle kolay ki aslında. Bizi bu hale getirenlerin bir ‘restart’ demesine bakar, onlar bunu hiç yapmayacak olsa da. O komut bir gün illaki gelecek diye umut edip, bekleyeceğiz bizler de… Cizre’de bebeğini gömmek için bekleyenler bu tarihi, bu yaşananı hiç affetmeyecek olsa da…