Tek güç sosyalist partilerin kendileridir. Bunun da yolu önce bir mıntıka temizliği yapmaktır. Bu mıntıka temizliği de mevzuattan tutun da yerleştirilen tüm kadrolara kadar yapılmalıdır. Ne aldılarsa geri almak zorundayız.

Restorasyon değil hesaplaşma şart

İktidarlar farklı ama politikalar aynı

İçinde belirli dönemlerde CHP ve DSP’nin de bulunduğu hükümetlerde, Kemal Derviş’in geldiği dönemde, on beş günde on beş yasanın olduğu dönemde; hepsinde aslında yapılmaya çalışılan neoliberal politikaların gediklerini kapatmaktı. Hiçbir dönemde neoliberal politikalarla hesaplaşma söz konusu değildi. Bugün de AKP’nin liyakatsiz kadrolarının sistemi sürdüremediği ve muhalefetin sağlam kadrolarla sistem içerisinde nasıl bir restorasyona gideceği, bu sistemi nasıl koruyacağı tartışılıyor. İktidara talip muhalefet, restorasyon öneriyor. Neoliberal politikalarla ancak sol bir iktidar gerçekten hesaplaşabilir.

AKP neoliberalizmin güvencesidir

Şili’de askeri diktatörlük altında uygulanan neoliberal politikalar, 24 Ocak Kararları’yla Türkiye’de de uygulanmaya çalışıldı. Ancak bu kararların güçlü muhalefet yüzünden uygulanamayacağı anlaşılınca 12 Eylül darbesi yapıldı. Çünkü neoliberal politikalar otoriter rejimlerde uygulanabilir. Darbe sonrasındaki süreçte de sivil hükümetler döneminde -ki yarısında koalisyon yoktu AKP tek başına iktidardı- otoriter 1980 Anayasası ile süreç devam etti. Sonrasında da sistem içinde otoriterleşen AKP aynı güvenceyi vermiştir. 2010 Referandumu bunun en önemli yapı taşıdır.

Türkiye’de sermayenin hegemonyası

IMF ve Dünya Bankası patentli Post Washington Uzlaşması denilen programIa Türkiye sermayenin hegemonyası altına girdi. İslamcı MÜSİAD ile TÜSİAD arasında çelişkiler var ama son tahlilde uzlaşı içindeler. Buna sahte demokrasi diyorum. Demokrasilerde sivil toplum kuruluşları, bürokrasi ve özel sektörün temsil durumu eşittir. Sivil toplum kuruluşları sermaye tabanlı kuruluşlar olduğuna göre, üç temsilin ikisi sermayenin elinde. Orada KESK, DİSK, TMMOB, TTB, TBB yok. Şimdi Lenin’in meşhur Sovyet modeliyle ilgili söylediği şeyi hatırlayalım. Tüm iktidar Sovyetlere diyordu. Şimdi burada da tüm iktidar sermayeye verilmiş durumda. Liyakatli bir sosyal demokrat parti iktidara gelse bile sermayenin bu hegemonyasını aşamaz. Farklı düzen partilerinin farklı programları olabilir ama Post Washington Uzlaşısı’nın inşa ettiği o kalkınma paradigmasının dışına çıkamaz. Buradan çıkabilecek tek güç sosyalist partilerin kendileridir.

Mıntıka temizliği şart

Bunun da yolu önce bir mıntıka temizliği yapmaktır. Bu mıntıka temizliği de mevzuattan tutun da yerleştirilen tüm kadrolara kadar yapılmalıdır. Mesela yeni bir Cumhurbaşkanı seçildi. Bugüne kadar ne kadar tahribat yapıldıysa, nerelere hangi kadrolar yerleştirildiyse hepsinin bir gecede, bir kararnameyle temizlenmesi gerekir. Güçlü parlamenter rejim diyenlerin böyle bir arayışın içerisinde olacağını düşünmüyorum. Çünkü sermaye zaten bu tür böyle kökten dönüşümlere kapalıdır. Düzen muhalefeti de sermayeden çok bağımsız hareket edemez. Bu yüzden bu mıntıka temizliğini yapamaz.

Sabit kur emekçileri korur

Düşüncem Merkez Bankası’nın bağımsızlığına son verilmesi ve para kurulu gibi işletilmesidir. Nedir para kurulu? Döviz geldikçe para basan bir Merkez Bankası yani bağımsız para basıp faizleri piyasaya bırakan ama döviz kurunu sabit tutan bir Merkez Bankası. Çünkü döviz kurunun sabit tutulduğu bir rejim her zaman emek gelirlerinin korumasını sağlar. Peki sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir yerde sabit kur rejimi olabilir mi? Bu burjuva kitaplarında da var ve geçiş dönemlerinde olabilir. Geçiş dönemi programında bu emek cephesi için avantajlı bir durum olabilir.

Nominal servet vergisi

Servet vergisini servetleri eriterek yapmak çok zordur. Çünkü bazı vergileri koyduğunuz zaman, kişi vergiyi ödeyebilmek için servetini satmak durumundadır. Burada onu ancak sosyalist bir rejimle yapabilirsiniz. Burada geçiş döneminde nominal bir servet vergisi alınmalıdır. Bankalarda belli bir mevduatın üzerinde parası olanlara bir işlem vergisi konabilir. Bu artan oranlı küçük bir vergi olabilir. Yani daha yukarıya doğru çıktıkça isterseniz sabit oranla yapabilirsiniz.

Temel mal ve hizmetlerde vergi oranı düşürülmeli

Emekçilerin en büyük masraf kalemlerinden yüzde on sekiz KDV alınıyor. Bunun yüzde bire düşürülmesi için Mecli’se önerge verildi, muhatap bile alınmadı. CHP’nin bu önergenin arkasında durması lazım. En azından kayıtlarına düşmesi lazım, tutanaklara geçirmesi lazım. Onun için mutlaka ve mutlaka temel mal ve hizmetlerin en düşük vergi oranında

KDV’ye tabi tutulması lazım. Kesinlikle ÖTV’nin tasfiye edilmesi lazım. Eğer geçiş dönemi diyorsak lüks mallarda yüksek vergi alınıp, işçi sınıfının sepetine giren şeylerden düşük vergi alınmalıdır. Mesela lüks arabalardaki vergiye ağırlık verilip, normal araçlardan vergi alınmamalıdır. Çünkü arabalar artık bir ücret malıdır. Marx’ın meşhur ücret sepetini hatırlayalım. Sosyal yönden gerekli emek zamanını içerecek bir sepet. Çağdaş dönemde buzdolabı, bilgisayar, otomobil kullanıyorsa bunların emeğin ücretlerinin bir parçası olması lazım. Bundan vergi alınmaması lazım. O zaman antisosyal bir vergiye dönüşüyor bu.

Çevreci, emeği gözeten bir kalkınma

Sadece arzın kaynağını değil, talebi de aşağı çekecek, yüksek büyüme fetişizminden kendimizi uzaklaştıracağız. Emeği gözeten, emek haklarını gözeten kalkınma olacak ama düşük büyümeleri de göze alan ve temiz çevreyi, karbondioksit salınımlarını da azaltan bunu vergilendiren yeni bir sistem.

Sınıf mücadelesi temel

Pandemide İspanya gibi kapitalist bir ülke ilk tedbir olarak özel hastaneleri kısa bir süreliğine kamulaştırdı. Neden tamamen süresiz kamulaşmasın? Niye kısa süreliğin olsun? Bu tarz kamulaştırmalar aslında zor şeyler değil. Ancak bu tamamen güç dengesine, sınıfsal dengelere bağlı. Çünkü tarihte her türlü regülasyon sınıf dengeleri sonucu gelmiştir. Bir şeyin kanuna yazılması, yönetmeliğe yazılması sınıf mücadelesinin sonucudur. Hiç kimse sizin adınıza oraya bir şey yazmaz, emeğin lehine bir düzenleme koymaz. Eğer emek bir bilek güreşi yapmadıysa, bir ciddi bir mücadeleye girmediyse. Bu yüzden öncelikle bir geçiş dönemi gerekli ve mücadele buna uygun verilmelidir.