Tov için dünya festival sahnelerini düşünerek kaydettik diyen Rewşan, şarkıları için “Benim odağım edebi metin, metin bana ne anlatıyor, hikâye bana ne anlatıyor hep onu takip etmeye çalıştım” diyor

Rewşan: Hikâyeye odaklanıyorum

BURAK ABATAY

Özgün yorumu ve unutulmaya yüz tutmuş şarkılardan oluşan ilk albümü 'Ax Lê Wesê' (Ah Vesile) ile müzikseverlerin dikkatini çeken Rewşan, ikinci albümü Tov’u (Tohum), CK Music Production etiketiyle 2020 başlarken yayımladı. Albümde Kürtçe'nin Kurmanci lehçesinden 10 eser yer alıyor. Umut dolu melodileri insana ve yaşama değen hikâyeleriyle birleştiren Rewsan ile Tov’u konuştuk.

►Önce albümün hikâyesiyle başlamak isterim, nasıl bir süreçten geçti, nasıl hazırlandın, nelerle karşılaştın, kimlerle çalıştın?

4 yıllık birikimin son bir senelik sürecinde start almamla başladı. Bazı bestelerimi uzun süredir paylaşma noktasında bekletiyordum. Bestelerin hikâyelerini doğru bir şekilde ortaya çıkarabilecek iyi bir aranjörle çalışmak istiyordum. Geçen yıla kadar da öyle kafama yatan, içime sinen bir durumla karşılaşmadım. Repertuvarla alakalı kararı kesin verdiğim zaman, on şarkılık bir repertuvar hazırladım ve şarkıların kaynağı, hikâyesi, beslendiği dil olarak belirlenmiş oldu. Mesela önceki albümde Ermenice de vardı, bu albümde sadece Kürtçenin Kurmanci lehçesinden eserler seçtim. Bunların hep bir karar süreci vardı yani. Aranjör bulunması ve enstrüman seçimlerinden sonra nasıl bir sound benimsememiz gerektiğiyle ilgili epey bir zaman geçirdik. Dünya müziklerinden örnekler dinledik, nasıl bir yere doğru gidebilir, nasıl evrilebilir diye. Benim yaptığım müziğin türü için genelde ‘dünya festivalerinde bir yeri var’ diyorlardı. Bu albüme de özellikle bu fikirle başladık, dedik ki biz bu albümü niye dünya müzik festivallerinde çalabileceğimiz bir formatta yapmayalım? Ekibimizin üyeleri belliydi zaten. Mesela bir şarkıda obua kullanmak istedim ama benim obua kullanmam için ekibimde bir obistin olması gerekiyor çünkü ben o şarkıyı albüm soundu neyse sahnede de aynı şekilde dinleyiciye ulaştırma gayretinde oldum hep. Dolayısıyla olabildiğince ekibin sazlarına ve sazların sınırlılıklarına göre bir sound ortaya çıkardık.

►Albümün kapağından şarkılara kadar sade, süssüz, olduğu gibi bir albümle karşılaşıyoruz. Bu kasıtlı bir şey miydi? Bu sizin için önemli bir şey miydi albümü yaparken?

Kesinlikle. Mesela şarkılardaki basitlik diyorsun ya, zaten en zor yakalayabildiğimiz şey basitlik değil mi şu hayatta. Basitliği olumsuz anlamda söylemiyorum. Biz hikâye ne istiyor, hikâye nereye doğru evriliyor bunun üzerine çalıştığımızdan hikâyeler bizim kafamızda çok oturmuştu. Belki o şarkının alt metinlerini de analiz ettiğimiz için katmanlarını çok rahat kurabildik. Yani hem ritimsel katmanlarını hem melodik olarak nasıl bir şey üzerinden ördüğümüzü... Kendimizi hikâyenin içinde hissedince ortaya çıkan melodik yapının da olabildiğince anlaşılır olması konusunda çok gayret ettik. Ben zaten kendimi anlamakta çok zorlanıyorum şu hayatta, yani niye insanların anlamayacağı bir iş yapayım? Kendi yaşamımda da ne kendi işimi ne çevremdekilerin işlerini karmaşıklaştıracak, zorlaştıracak yüzü hiçbir zaman taşımadım. Olabildiğince sade, olabildiğince mütevazı bir yaşantım var.

hikayeye-odaklaniyorum-729270-1.

►Albümün sözleri, kapağı birçok yanıyla basitken çok katmanlı, çok örgülü bir müzikle karşı karşıyayız. Belli ki üzerine çokça düşünülmüş, çokça çalışılmış. Birçok farklı janraya mal edebileceğimiz yapı var. Belki de bugüne kadar aşina olmadığım değişik bir kompozisyonla karşı karşıya kaldım. Nasıl anlatırsın mesela o müziğinin çok katmanlılığını?

Şöyle, repertuvar seçimleri itibariyle geleneksel yapıya sahip olan şarkılar var. Ben mesela geleneksel bir şarkıyı dinlerken olduğu gibi aranje noktasında devam ettiremiyorum. Kürt müziğinde müzik genellikle söze dayalıdır. Şarkı neyse ana melodi neyse introda da, ara melodilerde de aynı tekrar söz konusudur. Farklı bir melodi yoktur, kafa karıştırmaya gerek yoktur. Hatta çok seslilik yoktur, tek ses üzerinden anlatılır. Klarnet de ud da bağlama unison çalar. Orada ben daralıyorum, o noktadan çıkma arzusu içerisindeyim hep. Armonisinin genişlemesi açısından özellikle altyapıda cazi akorları kullanmaya çalıştım. Bir de zaten bütün bunlara aranjörle birlikte karar verdiğim için aranjörün aldığı formasyon, müziğe bakış açısı, senin o aranjörle çalışırkenki tercihlerin, seçimlerin, neden onunla çalışmak istediğin... Bütün bunlar çok belirleyici oluyor o katmanların ortaya çıkmasında. Ben klasik batı müziği eğitimi almış bir müzisyenim. Keman çaldım yıllarca, oda orkestralarında. Dolayısıyla orkestrasadaki zenginliğin farkındayım. Her enstrümanın o müziğe katkısı tek bir sesmiş gibi gelen ama aslında arkasında kocaman bir zenginliği barındıran, her bir enstrümanın rolünün, gerekliliğinin olduğunu bilen bir gelenekten geldiğim için bu anlamda çok arayışım oldu. Bir geleneksel melodiyi ele alırken ben hep onu nasıl genişletebilirim, nasıl diğer soundlarla, janralarla da onu buluşturup onun gerçek anlatmak istediğini daha iyi nasıl anlatırım noktasında bir aracı gibi, kolaylaştırıcı gibi gördüm hep kendimi.

hikayeye-odaklaniyorum-729271-1.

►Ben Kürtçe bilmiyorum, anlamıyorum ama bu şarkıların tamamı bana bir şeyleri hayal ettirebiliyor. Bu elimde çok güçlü bir done bu albümü sevebilmem için. Ama sözleri açıp baktığımda hayal ettiğim şeyleri görmeyebiliyorum. Bunun belki de bir sebebi sözlerin çok dramatik, acıklı kavuşma, özlem gibi insanın yüreğini sızlatabilecek hikâyeler olduğunu hissederken müzik aslında o kadar da karamsar değil. Orada bence farklı bir denge daha tutturmuşsunuz gibi geliyor bana. Bilmem katılır mısınız?

Doğru. Mesela Bavem şarkısı mülteci bir babanın kızına verdiği öğüdü anlatan bir hikâye. Söz ve müziği de bana ait olan bir şarkı. Sazına, müziğine baktığınızda pırpır eden bir şey var, mutlu bir şey geliyor. Hikâyeye baktığımızda hikâyedeki ana tema göç, bu dünyanın sana bana kalmadığı, bu alemin gelip geçici bir şey olduğu. Ama zaten bir kavramın, tek bir olguyu ele aldığına, genel geçer tek bir duyguyu barındırdığına ben inanmıyorum. Bir göçü anlatıyorsanız göçün içinde hüzün kadar, bir heyecan da vardır. Gittiğiniz şehre, gittiğiniz yere dair bir merakınız da vardır. Göç sadece bir trajedi değildir, içinde bambaşka hikâyeler de barındırır. Ya da bir aşkı anlatıyorsanız bu sadece çok mutlu çok şahane bir şey değildir, orada bireye dair yok olan bambaşka figürler vardır. Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa hesabı. Ayrıca böyle hissetmenin sebeplerinden bir tanesi de aslında Kurmanci yazılmış eserlerin çevirisiyle tanışıyor olman. Çeviride birçok şey anlam açısından erozyona uğruyor. Benim kavramsal olarak da kelimelere yüklediğim anlamlar Türkçeye çevirisine bir dinleyicinin yüklediği anlam bambaşka. Dolayısyla bu elbette ki aranjelere bakış açımızda farklılık gösterecektir diye düşünüyorum. Ama benim odağım edebi metin, metin bana ne anlatıyor, hikâye bana ne anlatıyor hep onu takip etmeye çalıştım.

►World müzik dediğimiz, etnik tınıları içinde barındıran, bunu kâh elektronik müzikle kâh cazla, bluesla, raple, birçok farklı janrayla karıştıran yeni bir popülarite durumu söz konusu müziğin içinde. Buna nasıl bakıyorsun?

World müzik zaten kavram olarak da 1980 sonrasında tanımlanan bir kategori olmaya başladı. Kimilerine göre pop müziğin artık satılmıyor olmasından dolayı plak şirketlerinden yapımcıların yeni kelimeler, yeni tanımlamalar bulma arzusuyla alakalı. World müzik kategorisi de bu bağlamda kimilerine göre bu küreselleşme fikriyle ortaya atılan kavramlardan biri olarak tanımlanıyor. Ama baktığımızda dünya müziği dediğimiz zaman dünyadan gelen, dünyanın her türlü dilsel, coğrafik her anlamda kapsayıcı tarafını ben anlıyorum, benim anladığım şeyden bahsedeyim. Mesela world müzik örneklerinde İngilizceye daha az rastlıyoruz. İngilizce daha genel geçer, daha tahakküm eden bir dil olduğu için dünya üzerinde. World müzik örnekleri insanların daha yerelinden, kendi köyünden, coğrafyasından çıkarıp dünyayla tanıştırmaya çalıştığı, “ben tek başıma değilim, sizinleyim ve siz de olduğunuz yerde yanlız değilsiniz benimle bir bağınız var” fikrini önemseyen bir müzik türü gibi geliyor bana. Çünkü adam bağlamasını çaldığı vakit bu world müzik olmuyor, bağlamayla gitarı bir araya getirip yeni bir sentez ortaya çıkardığı zaman, bir Batı enstrümanıyla bir araya geldiği zaman, daha disiplinler arası , kültürler arası bir etkileşim olduğu için, bir dostluk geliştiği için bu fikri seviyorum.