Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın önceki gün yaptığı açıklamada A Haber ve atv’yi savunarak dedi ki:
-Kemal Kılıçdaroğlu bu iki kanala yerli ve milli oldukları için saldırıyor!

Çok güzel bir açıklama bu… Cumhurbaşkanı adına konuşan bir zat-ı muhterem iki televizyonun basın ve halkla ilişkiler müdürlüğünü de üstlenmiş görüntüsü vermekten kaçınmıyor.

Aslında o tarafta hiç kimse hiçbir şeyden kaçınmıyor. Herkes içinden geçeni, aklının arkasında duranı olduğu gibi ortaya koyuyor.

En son “herze” de Çorum İl Genel Meclisi’nin AKP’li Başkanı Halil İbrahim Kaya’dan geldi. Kadınların Seçme Seçilme Hakkı kazandıkları 5 Aralık (1930) yıldönümü toplantısında şahane bir çıkış yaptı:

-Ne yapalım kadınlar öldürülüyorsa? Erkekler de öldürülüyor!

Çok samimi, içten gelen bir karşı çıkıştı bu…

Hep böyle olmalılar.

Modaya uymak adına günün anlam ve önemine binaen “demokrasi”, “insan hakları”, “kadın hakları” gibi telaffuzu bile kolay olmayan şeyler söylediklerinde sonradan önlerine konuluyor ve çelişkiler ortaya saçılıyor.

•••

İktidar temsilcileri ve çevrelerinde halkalanan kanaat önderleri, işadamları, sivil toplum temsilcileri ve de yerli ve milli gazetecileri kendilerini rahat hissetmeliler. İçlerinden geçenleri olduğu gibi yazmalılar. İçlerinden geçmeyen ama yukarısı tarafından hoşnutlukla karşılanması mümkün önerileri de yapmalılar.

Her şeyi devletten beklemek olmaz. Bakınız toplumun sesi olan iki televizyon kanalı bırakın toplumu kendilerini bile savunacak halleri kalmadığından Cumhurbaşkanı Sözcüsü tarafından savunulur yere geldiler.

Hep devlet, hep devlet… Her şeyi devletten, devletin zirvelerinden beklemek insafsızlık olmuyor mu?

Yerli ve milli medya içine yuvalanmış gazeteciler kendilerini göstermeliler. Öne çıkmalılar. Kapanmış yollarda kar makinelerinin arkasından gitmek, yol açan dozerleri takip etmek kolaydır. Mühim olan o yolları kendi başlarına açmak, lider kadroya bu yolları göstermektir.

Mesela iktidar için “Tarzan Zor Durumda” anlarına sebep olan Man Adası’na sahip çıkmaları lazımdır. O adaya güçlü yazarlarından kurulmuş bir ekip yollayarak araştırmalar yaptırmak, haberler hazırlamak ve en sonunda da bir açık oturum düzenleyerek sonuçları ülkeye ilan etmektir:

-Sevgili izleyiciler, sayın okurlar bir haftadan beri burada bulunuyoruz, böyle bir ada yoktur!

Yerli-milli duruş işte budur!..

Eğer söz konusu ada yok ise, bu adadan geldiği öne sürülen belgeler de kendiliğinden yok olmuş demektir!

Bu türden bir gazetecilik için bütün olanaklar seferber edilmeli, adanın İngiltere’ye bağlı olmadığı, bu adada 1 Sterline şirketler kurulmadığı da kendiliğinden ortaya çıkmalıdır.

•••

Ülke tarihimizin çok yakın kısmında benzeri başarılar vardır. Mesela yapılmamış ihracatlar için devlet, yıllarda “ihracat teşvik primi” dağıtmıştır. Bazı en başında Uğur Mumcu’nun bulunduğu (ilk o yazmıştı) bazı münafık gazeteciler bu yaratıcı ticari başarıyı “Hayali İhracat” diye karalamışlardır. Ama olsun, atı alan Üsküdar’ı geçti, hayali ihracatın gerçek paraları becerikli işadamlarının ceplerine indi.

Görüldüğü gibi bu yine bir devlet operasyonu olarak tarihe geçti.

Yerli ve milli ruha sahip olan bütün cenah topyekûn bir kurtarma harekatının örneklerini vermek zorundadır.

Her şeyi “tek adamın” sırtına yükleyerek zorlukların gerisine çekilmek yerli ve milli bir davranış olamaz.

Ülkenin başına büyük çoraplar ördüğü tahmin edilen Reza Zarrab için bin ön alma harekatı lazımdır. Çünkü Reza batarsa, sizlerin çıkması mümkün olmayabilir.

A Haber’in geçmişteki tavrı bu açıdan göz yaşartıcı bir örnektir. Bu yerli-milli haber kanalı sosyal medya hesapları üzerinden şahane bir öneride bulunmuştu:

-Reza Zarrab’a madalya vermeliyiz!

Kesinlikle vermelisiniz. Hatta aynı güzergahta korkusuzca ilerleyerek dev bir adım atmalısınız. Büyük bir kampanya ile duyurmalısınız:
-Reza Zarrab Anıtı!