“Risk Altındaki Ulus”, “Eğitimde Mükemmellik Ulusal Komisyonu”nun Reagan’ın ekonomi baş danışmanı Friedman önerilerinin eğitime uyarlanmasının hemen akabinde (1982) hazırladığı bir raporun başlığı

“Risk Altındaki Ulus”, “Eğitimde Mükemmellik Ulusal Komisyonu”nun Reagan’ın ekonomi baş danışmanı Friedman önerilerinin eğitime uyarlanmasının hemen akabinde (1982) hazırladığı bir raporun başlığı. Rapor, ABD’de eğitimin özelleştirilmesi, müfredat içeriğinin dinselleştirilmesi ve öğretmen rolünün geriye çekilmesi gibi piyasacı-gerici politikalara “Eğer dost olmayan yabancı bir güç, mevcut vasat eğitim performansını Amerika’ya empoze etmeye kalksaydı, bunu bir savaş nedeni olarak görebilirdik.” gibi radikal bir tepki veriyor. (Alıntıyı, ABD’li eğitimci Dean Paton’ın Eleştirel Pedagoji Dergisinin 35. sayısında yayımlanan Devlet Okullarının Başarısızlığı Miti başlıklı makalesinden aldım.)

Okulların özelleştirilmesinde modelimiz ABD’nin Charter School’ları, bu konuda tam hız yol alıyoruz. Müfredat içeriğini onlar gibi “Yaratılışçılık”la dinselleştirmeye başlamamıza rağmen bu alanda şaşırtıcı mesafe aldık. Din eğitiminin tek öğrenme yöntemi ezberi, tüm derslere uyarlamayı başardık. Çok şükür öğretmenin mesleki meziyetlerini kullanma cesaretini de kırdık… Ve bütün bunların arkasında bize “dost olmayan” yabancı güçlerin dayatması var. Demek ki ABD’linin aksine eğitimdeki vasatlaşmayı savaş nedeni saymamız gereken tüm koşullar mevcut durumda.

Bu yabancı güçlerden biri ABD ve onun kontrolündeki finans kuruluşlarının vakıfları ise diğeri Suudi Arabistan’dır. Suudi Kralı, 100 milyon Dolarını TÜRGEV’e “Sevda”sı uğruna aktarmadı. Kraldan gelen bağışı tek başına Sevda Tepesi’ndeki arazisinin imar iznine bağlamak elbette inandırıcı, fakat bana göre çok gerçekçi değil. Kralın asıl amacı, TÜRGEV’in ve özellikle Bilal Erdoğan’ın imam hatipleşme çabasına naçizane katkı sunmaktı. Suudi Krallığı, bunun bir benzeri “yardımı” Kenan Evren’e yapmıştı. Türkiye Cumhuriyetinin yurt dışında görevli imamlarının maaşını yıllarca Suudi vakıf Rabıta ödemişti. Suudi Kralı, düşman mezhepten olmamak kaydı ile dindar her faaliyetin, sonunda kendine hizmet ettiğini bildiği için bu hizmetleri ödüllendirmeye bütçesinden pay ayırıyor. 100 milyon dolar, 2012’de Türkiye’nin payına düşen miktardır.

TÜRGEV Mütevelli Heyeti Üyesi ve dönemin başbakanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan başkanlığında 26 Ağustos 2013 tarihinde yapılan toplantı tapesini anımsayın. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in gündeme getirdiği o toplantıda Bilal, imam hatiplerin yaygınlaşması, karma eğitimin kaldırılması, seçmeli din derslerinin tüm okullara yayılması, öğretmen ve idarecilerin buna göre seçilmesi talimatını veriyordu. Kime; toplantıya İstanbul Milli Eğitim Müdürü başkanlığında bir heyetle katılan MEB’e. Sonuç, bir yıl içinde bütün talimatlar yerine getirildi. Milli iradeyle mi, hayır; milli irade yola düşmüş çocuğunu bunlardan koruyacak okul ve öğretmen arıyor. Seneye bundan daha iyi noktada olmayacağız. Peki eğitimin içine düşürüldüğü bu durum haklı bir savaşın nedeni olamaz mı?

Görüldüğü gibi Türkiye büyük risk altında… Türkiye’yi riske eden en önemli gelişme ne İŞİD’in kapıya dayanması ne “Ortadoğu bataklığı”na düşmüş olması ne de kaçınılmaz ekonomik kriz; aklını kullanabilirsen bunlar ve benzeri risk oluşturan her beladan kurtulmanın bir yolunu bulursun. Büyük risk, akılsızlıktır; Türkiye’nin aklını kullanmaktan uzak kadrolar tarafından yönetiliyor olmasıdır. Daha büyük risk, bunları tasfiye edecek irade koyması beklenen toplumun, modern okulun temel dersini camilerde verilen dersle (fizik-din) karşılaştıran birini kendine baş yapmasıdır.