Rock efsanesi iz bırakarak gitti
Karanlıklar Prensi, heavy metal ve rock efsanesi Ozzy Osbourne müzik tarihine damgasını vurdu ve gitti. Sanatçılar, “Kendine has stili, vokal tarzı ve dehasıyla müziğe başlamamızı sağladı” diye konuştu.

Tuğçe ÇELİK
Geçen günlerde yaşama veda eden Ozzy Osbourne Black Sabbath'ın efsanevi solistiydi. Grup Birmingham’da 1968 yılında Tony Iommi, Ozzy Osbourne, Geezer Butler ve Bill Ward tarafından kuruldu. O yıldan bu yana heavy metal müziğin öncüsü olarak kabul edilen Osbourne son konserini veda konseri olarak İngiltere’nin Birmingham kentindeki Villa Park’ta 5 Temmuz’da verdi. "Back To The Beginning" adlı etkinlikte Black Sabbath’ın yanı sıra Metallica, Slayer, Pantera ve Guns N’ Roses gibi dünyaca ünlü rock grupları da sahne aldı. Black Sabbath, stadyumdaki 40.000 kişiye ve çevrim içi canlı yayında milyonlarca kişiye hit şarkılarından oluşan bir seçki sundu. Konsere sahnede, Billy Corgan, Steven Tyler, Tom Morello, Ronnie Wood ve Yungblud gibi rock dünyasının efsane isimleri de katıldı. Etkinliğin müzik direktörü Tom Morello'ya göre, bu son performans 140 milyon sterlinlik bağış topladı. Osbourne ve Black Sabbath’ın mirasını kutlayan bir konser filmi ise 2026 yılında yayımlanacak.
Efsane sanatçıyı müzisyenler Ozan Doğan Ariz, Ediz Hafızoğlu, Berkant Çelen, Can Şengün ve Emra Kula anlattı.
∗∗∗
EDİZ HAFIZOĞLU: SİSTEMİ ELEŞTİRDİ
The Ozzman Cometh albümünü tam olarak nereden aldım bilmiyorum ama orijinal kaset olarak evimde duruyor. Beni bu toplama albümde iki parça çivi gibi yerime çakmıştı; No More Tears ve Mama I’m Coming Home. Heavy Metal denilen müziği resmen bulan Black Sabbath ile tanıdığım bu deli dolu vokalisti daha çok şehir efsaneleri ile tanımıştık. Lise yatakhanesinde rock ve metal dinleyen azınlık olarak sağdan soldan duyduklarımız ve okuduklarımızla ‘sahnede civciv eziyorlarmış’, ‘şeytana tapıyorlarmış’, ‘şatolarda hayvan kanı akıtıp ayin yapıyorlarmış’ gibi saçma sapan şeylere inanacak yaşlardaydık. Şimdi çok komik geliyor da o zaman aklımız almıyordu. Şahsına münhasır sesi, çok geniş aralıklar yerine daha yakın seslerle melodik hatlar oluşturan stili, sürekli sistemi eleştirmekten çekinmeyen bir karakter kendisi. Solo kariyerinde çaldığı müzisyenler ayrı kalibrede. Bize hep çok iyi müzikler sundular. Son dönemde yaptığı albümlerde kendimi bu parçaları stadyumlarda dinlerken hayal ettirecek gibi çalınıp kaydedilmişlerdi. Bunu çok az albümde duyarsınız. Bir röportajını izletti bugün bana Gökhan Sürer. O kadar her şeyin farkında ki. Özetle şöyle diyor: “Ben ne olduğunun farkındayım, doktorlar bu süreci uzatabilir ama ölüyorum. Son bir kez herkesin önüne çıkıp onlara yataktan değil, ayakta ya da en kötü oturarak sahnede veda etmek istiyorum. Bunu onlar ve kendim için yapacağım.” Daha iki hafta önce o konser oldu, o da birkaç gün önce vefat etti. Kaçımız kendimizi bu kadar iyi tanıyoruz, ne istediğimizi biliyoruz ve istediğimizi yapabiliyoruz? Saygı, sevgi ve bize verdiği her şey için teşekkürlerimizle…

∗∗∗
BERKANT ÇELEN: İNANILMAZ BİR MİRAS
Normalde ‘çok sevdiğim çok önemli bir müzisyendi’ deyip geçiştirirdik ama olamıyor. Tony Iommi, Geezer Butler ve Bill Ward'la beraber Heavy Metal'i ‘cat eden’ grubun kurucusu ve solisti olmak bir yana, solo kariyeriyle acayip bir iz bırakıp bir okul gibi pek çok müzisyene önayak olmak öte yana. Ve iddia ediyorum bu müziği seven herkesin çok sevdiği bir isim olmak. İnanılmaz bir miras. İlişkileri hep inişli-çıkışlı olmuş olsa da Ozzy'i Black Sabbath'tan bağımsız düşünmeye çalışmak saçma olur. Zaten 5 Temmuz 2025'te evleri Birmingham'daki veda konserinde orijinal kadro olarak defteri kapattılar. Müzisyenlik açısından düşününce Black Sabbath'in belirleyici özelliklerinden biri ‘erişilebilir’ bir müzik yapmaları. Deep Purple ve Led Zeppelin başta olmak üzere, King Crimson, Genesis, Yes gibi 60'lı-70'li yıllardan beni cezbeden grupların hepsinde çeşitli oranlarda ‘yüksek enstrümancılık’ mevcut. Black Sabbath ise göreceli olarak daha ‘kolay’ çalınabilen bir müzik yaptı. Bunun bir eksiklikten değil, aksine tercihen olduğunu düşünüyorum. Ozzy'nin bir gitaristine söylediği meşhur cümlesi bunu ispatlıyor: "Bana Joe Satriani'yi etkileyecek bir riff çalma, bir çocuğun duyup gitar çalmaya heves etmesini sağlayacak bir riff çal!" Ayrıca basit ve güzel bir müzik yapmanın gerçekten en zor işlerden biri olduğunu gayet iyi biliyoruz. Gitarist olduğumdan başta gitaristler Randy Rhoads ve Zakk Wylde olmak üzere bir sürü müzisyenle bizi tanıştırdığı için, her ne kadar ‘Karanlıklar Prensi’ olsa da gerçek hayatta son derece neşeli ve kendini önemsemeyen bir insan olduğu için, son olarak hayranlarını her zaman en ön planda tutup sandalyeye bağlı bir şekilde olmak zorunda olsa da son konserini vermeden gitmediği için çok değerli. Külliyatı, verdiği ilham, yarattığı müzik dünyası falan derken liste uzar gider. Minnettarız.

∗∗∗
OZAN DOĞAN ARİZ: HALA VEDA KONSERİNİ İZLİYORUZ
1991 doğumlu olduğum için şarkılarına döneminde tanıklık etme şansım olmadı ama liseye başlayacakken yaz tatilinde konser dvdleri satan biriyle tanışmıştım forumda. Bana Live At Budokan’ı da yollamıştı. İlk izlediğim an yaşadığım his tam olarak şoktu. Youtube da hayatımıza daha yeni giriyordu ve ben 14 yaşımda yaz boyunca o konseri izledim, o yaz kendime ilk elektro gitarımı aldım. Zaman içinde öğrendim ki Ozzy sadece bir şarkıcı değil, Heavy Metal’in var olma sebebi Black Sabbath’in sesi, yıllar içinde sevdiğim gitaristlerin evi, okulu, Zakk Wylde’ın manevi babası… No More Tears çaldığımda Zakk Wylde mesaj atmıştı. 14 yaşındaki çocuğu 28 yaşında her gün gördüğü adam mutlu etmişti. Önceki gün konser izlerken aramızdan gittiğini öğrendim. O an bedenen konserde olsak da kafa olarak yoktuk çünkü hâlâ veda konserini izliyorduk. Bugün ona yaşımla aynı olan Mama, I’m Coming Home çalıp veda ettim. Huzur içinde uyu Ozzy, bugün metal seviyorsak en önemli sebeplerinden biri sensin.

∗∗∗
CAN ŞENGÜN: SON KULLANMA TARİHİNİ PİYASAYA TESLİM ETMEDİ
Herkesin hayatında son derece önemli yeri olan kendine has fevkalade müzisyen insan. MTV adlı enfes kanal, ne yazık ki yenileneyemeyince, taze içerikler bulamayınca, seyredebilmek uğruna ve var olan rakamların daha da düşmemesi için garip garip, hiçbir dönemde, hiçbirimizin anlayamadığı türde içerikler yaratmaya başladı. Bu dönemlerin en unutmak istesek de unutamadığımız programlarından biri de, Ozzy Osbourne ve ailesinin konu olduğu bir içerik idi: “The Osbournes”
Bu program dahilinde Ozzy’nin en belirgin özelliklerinin, kariyeri boyunca kullanmaktan geri kalmadığı bazı içecek maddeleri sonucu, konuşamayan, ailesinde olup bitenleri algılamakta güçlük çeken, yürümekte zorlanan fakat yine de ‘Karanlıklar Prensi’ olarak adlandırılan bir şahısa dönüştürülmesi benim ağrıma gitti. Bazı nedenlerden dolayı adamın çok önemli özellikleri ya görmezden gelindi veyahut onun yansıtılan ahmakça yönleri ile büyüyen jenerasyon tarafından tam olarak da algılanamadı.
Sanki ‘Sabbath’ zamanı bütün şarkıları veya sözleri başkası yazdı. Black Sabbath sonrası yaptığı olağanüstü solo albümlerde hepimize yol göstermiştir, eğitmiştir, müzisyenlik konusunda sınırlarımızı zorlamayı en başarılı şekilde örneklendirmiştir. Benim gitar çalma tutkumun en köpürmeye başladığı dönemlerde, 1980’li yılların başlarında ciddi bir ağırlığı vardı Ozzy abimizin. Öyle ki, hangi yıl olursa olsun, kendi solo grubu için en acayip, dünya tarihi açısından da feci önemli, lezzetli işler bırakacak gitaristler seçmesi bunlardan bir tanesi idi Ozzy’nin. Belki de doğal yetenek olabilir.
Hepimizin hayatına kazandırdığı Randy Rhoads, Brad Gillis, Jake E. Lee, Zakk Wylde gibi büyük yetenekleri, stüdyoda, sahnede, en acayip şekilde kullanabilecek zekâya sahipti. Sanki hayatta yaptığı en önemli şey, bir yarasının kafasını ısırarak koparmış olduğu gösterilse de ülkemizde magazin severlere; dünya müziğine ve modern rock dünyasına katkıları fazladır ustanın.
Bir detay daha var, belki çoğu kişi görmekten hoşlanmayacak. Müzik grupları olsun, solistler olsun herkesin son kullanma tarihlerini özellikle plak şirketi ve yapımcılar çok sever dünyada. Kolaylıkla bu tarihleri belirlerler. Kendi lehleri doğrultusunda. Yirmili yaşlarında dünyanın en önemli müzik türlerinden birini belirleyen iki kişiden biri olması dışında, son 35 yılımızın bazı en değerli şarkılarını bize hediye etmiş değerli bir büyüğümüzdür Ozzy.
Plak şirketlerinin ismini silmeyi hiçbir yılda başaramadığı ve belki hayattaki son saatlerine kadar yine ve tekrar sadece sahnede olmayı arzulamış bir kalp. Uzun lafın kısası, Ozzy geri kalmış pek çok ülke gibi bizim değerli ülkemizde de bir komedi figürü gibi algılansa da, kendi dehası, ileri görüşlülüğü, seçiciliği ve hizmetleri ile bu yaşına kadar olağanüstü katkılar yapabilmiş, fevkalade önemsediğim rock müziği âşıklarından biridir. Bana kattıklarından dolayı minnettar olduğum bir ilahtır. Bu arada onu canlı seyretme şansına da sahip oldum. Böyle zamanlarda bu yaşanmışlıklar içinde mutlu oluyor insan. Teşekkürler hayat. Teşekkürler Ozzy!

∗∗∗
EMRE KULA: DİRENCİ VE SAHNEYE BAĞLILIĞI GÖSTERDİ
No Rest for the Wicked albümü, paramı biriktirip aldığım ilk CD’dir. O zamanlar liseye yeni başlamış olmalıyım. Ozzy bizim evde evin babası gibiydi. Çünkü Black Sabbath ve Ozzy her zaman öncelikliydi bizim için, ailede. Ozzy’nin ölümünü hâlâ sindirebilmiş değilim. Hatta belki hâlâ tam anlamış da olmayabilirim. Çünkü o, hep inanılmaz bir figürdü bizim için, sadece bir müzisyen değil, bir performans sanatçısının nasıl olması gerektiğini de gösteren biriydi. Başına gelen onca belaya rağmen işini tutkuyla yapmaya devam etti. Bunu en son Black Sabbath’la sahneye çıktığı o veda konserinde bir kez daha gösterdi. O konserde, stadyumu dolduran binlerce insanın önünde, son kez sahneye çıktı ve gitti. Biz de sanatçılığın, direncin ve sahneye olan bağlılığın ne demek olduğunu bir kez daha öğrenmiş olduk.



