Roma, sinema üzerine söz etme selahiyeti olduğu kabul edilen neredeyse herkes tarafından yılın en iyi filmi seçildi (New Yorker yazarı bir istisna). Sınıfsal olarak nasıl bir grup bu? İşçi sınıfından olmadığı, Cleo’nun meslektaşlarını içermediği kesin

Roma: Ve uçak gidiyor

Roma, Cuaron’un çocukluğunu geçirdiği Meksiko kentinin bir semti. Ama film Roma’yı anlatmıyor. Filmin odağında, Cuaronların hizmetçilerinden biri ve çocukların dadısı Cleo var. Film, final jeneriğinde de yazdığı gibi “Libo için”. Libo, Cleo’nun gerçek hayattaki ismi.

Roma, sinema üzerine söz etme selahiyeti olduğu kabul edilen neredeyse herkes tarafından yılın en iyi filmi seçildi (New Yorker yazarı bir istisna). Sınıfsal olarak nasıl bir grup bu? İşçi sınıfından olmadığı, Cleo’nun meslektaşlarını içermediği kesin. Benim gibi, senin gibi, çoğunlukla küçük burjuva, eğitimli kesim tarafından. Cleo’ya ilham veren Libo, kahramanı olduğu filmi elbette seyretmiş. Ama meslektaşları gitseler, herhalde filmin yarısında çıkarlar. Bu film evin diğer hizmetçisi Adela için değil. Bu film “Cleo için” ibaresini taşısa da aslında Alfonso için. Ve bizim gibi entelektüel küçük burjuvalar için. Roma’nın ait olduğu “sanat sineması” bizler için var.

CLEO YİNE DE BİR MUAMMA
Aslında tuhaf ama Roma, Cleo’yu da çok az anlatıyor. Filmin hemen hemen her sahnesinde olan Cleo, suskun, masum, altın kalpli, çok çalışkan, çok pasif biri ama bir derinliği yok. Sessizce her aşağılamaya katlanan, telefon ahizesininin ağız kısmını her kullanışından sonra silen, böylece efendilerinin kulanımından önce ahizeyi tekrar “steril” hale getiren Cleo, yine de çok şanslı bir genç kız. Meksika’nın yerlilerinden Mikstek kökenli bu kadının (Libo, filmin geçtiği 1970-71’de 27-28 yaşlarında olsa gerek) hizmet verdiği Cuaron ailesi, muadillerine göre çok iyi. Başka evlerde çalışan kızlar, belli ki hamile kalsalar, derhal kapı önüne konuluyorlar. Cleo ise, hamile kaldığında, iyi bir tıbbi destek görüyor. Ama yine de Cleo,”aile” değil. Aileyle birlikte televizyon seyredemiyor, aile bankta otururken o ayakta dikiliyor ve haksız azarlara maruz kalabiliyor.

Ama esasa dönecek olursak Cleo yine de bir muamma. Bu kadarına da şükür. Kaç film merkezine bir hizmetçiyi alıyor? Genet’nin “Hizmetçiler”i, Chabrol’ün “Seremoni”si, Park Chan Wook’un “Hizmetçi”si hep efendilerin öldürülmesiyle biter ya da gelişir. Sıradan hizmetçiler değildir onlar. Sonunda katile dönüşürler. (Hizmetçilerin “bizi” öldüreceği fantezisi de neyin nesi dersiniz ki? Sınıfsal bir korku, sınıfsal bir suçluluk duygusu, ikisi birden?)

Buna da şükür, II: Kaç filmde protesto eden solcu öğrencilere sempati gösteriliyor? Onları öldüren faşistlerin Amerikalı olduğunu tahmin edebileceğimiz birilerinin gözetiminde eğitim gördüğüne kaç filmde, bir anlık bile olsa, işaret ediliyor? Ama işte bütün bunlar bir anlık hep. Her şey fotoğraflar gibi. Film, çocuk Alfonso Cuaron’un gözünden anlatılmıyor, öyle olsa, küçük Cuaron’un gördüğü, anladığı kadarı gösteriliyor denilebilir ama değil. Tıpkı Cleo gibi, her şey bu filmde çok yüzeyde. Büyük Cuaron da sanki, küçük Cuaron’dan çok uzaklaşmamış, çok derinleşmemiş.

Filmi biraz anlatmayı deneyecek olursam: Dört çocuklu, bir köpekli bir aile Cuaronlar. Üç de çalışanları var. Anne biyo-kimyager ama çalışmıyor. Baba, havalı bir doktor. Ford arabasıyla eve geldiğinde, beyaz atlı kral parlak zırhıyla, sarayının avlusuna teşrif etmiş gibi olur sanki.

DAYANIŞMA, SINIF ÇELİŞKİSİNİ AŞAR
Ama kadınlar “her zaman yalnızdır” anne Sofia Cuaron’un dediği gibi. Sofia’yı kocası, Cleo’yu sevgilisi terk eder. Cleo hamiledir. Kadın dayanışması, sınıf çelişkisini aşar ama elbette yok etmez.

Cleo, Alfonso Cuaron’un konuşmalarından da anlıyoruz ki, küçük Alfonso için annesinden bile daha çok bir anne figürü. Cuaron için anne figürünün ne anlamlara gelebileceğini de “Ananı Da” (Y Tu Mama Tambien; 2001)filminden biliyoruz. Bu filmde iki kafadar, anne figürü diyebileceğimiz bir kadınla, yolculuğa çıkar, kadınla sevişir, “kardeş kavgası”na tutuşurlar... Sonra da büyürler. Freud’un Totem ve Tabu’su gibi bir hikâyedir “Ananı Da”. Cleo’nun bu ayrıcalıklı konumu, onu diğer hizmetçi Adela’dan ayırır. Adela, belli ki küçük Cuaron için, Cleo gibi bir anne figürü, bir arzu nesnesi olmamış. Yani, Cleo’nun kimliğinde, Alfonso Cuaron için işçi sınıfının ezilmesi karşısında duyulan suçluluk duygusuna, anne figürüne duyulan cinsel arzunun getirdiği suçluluk duygusunun karışmış olması çok muhtemel. Ama bütün bunları filmden çıkarmıyorum, tabiri caizse “yazıyorum”. Yani küçük Cuaron’un Cleo’ya aşık olduğunu ve bu nedenle büyük Cuaron’un ilk aşkına dair bir film yaptığını tahmin ediyorum. Filmdeki eksiklerden biri de bu, yani küçük Alfonso için Cleo’nun anlamı eksik.

Roma, yere göğe sığdırılamadığı için, insan filmden tatmin olmayınca, kendinden şüphe duyuyor. Ama bana bazı sahneler çok da tuhaf geliyor. Annenin, çocuklarına, çok dalgalı bir denizde, kıyıda da olsa yüzme izni verip, yanlarından ayrılmasını kavrayamıyorum... Evde üç çalışan olmasına rağmen, tek bir köpeğin kakasının günlerce birikmesi ve bunun sürekli bir şikayet konusu olmasını da anlamıyorum... Ama bana nerdeyse duyarsızca gelen bir sahne var: Cleo’nun ölü bir bebek doğurduğu sahne. Bu sahnenin bu kadar grafik olması şart mıdır? O sahnenin aslını yaşayan Libo da filmi seyretmiş ve seyrettiğinde de çok sarsılmış (Variety). Bu acıyı Cleo’ya ya da çocuğunu kaybetmiş kimi seyircilere bu biçimde yaşatmak çirkin değil mi? Yanımdaki kadın seyirci hüngür hüngür ağlarken, ben sinirliydim, bu sahneye maruz bırakıldığım için.

Bende pek bir soru uyandırmasa da sıradışı bir film Roma. Filmin iki sahnede kendisini aştığını düşündüm. Biri, eşi terk ettikten sonra Sofia’nın, babanın güç sembolü Ford’unu iki külüstür kamyonun arasına sokup, “kastre” etmesi sahnesiydi. Diğeri de Cleo’nun çocukları denizden kurtardıktan sonra “istemedim” demesi. Bu “istememe”yi, ben bir an için, “çocukları kurtarmayı istemedim, çünkü benim çocuğum öldü. Hasetimden onların da kurtulmasını istemedim” anlamında, Cleo’nun bilinçdışının bir an için açığa çıkması şeklinde düşündüm. Doğrusu Cleo, bir tek o anda derinlik kazandı benim için.

Onun dışında Cleo, küçük Alfonso’nun meleği olmanın dışına çıkamadı. Politikaya dair anlar da, sadece anlar olarak kaldılar. Filmin kahramanları, o anlara tanık oldular ama üzerine düşünmediler, tartışmadılar. Ne düşündülerini bilemedik.

Yazının başlığı ise filmin açılış ve kapanış planlarına ve de tabii ki Fellini’ye gönderme.