Romanya Komünist Partisi, halkın kendiliğinden dışavurumunu kendi özgücü yerine seçimler üstünden değerlendirebileceğini düşünerek, yükselen ivme ve beraberinde getirdiği olanakları heba etmiştir

Romanya’da 1924-1944 deneyimleri

Önder Kulak - Dr., Felsefe

1924 yılı Romanya halkı için uzun süredir tırmanan baskının artık yerleştiği ve kalıcılaştığı bir dönemin başlangıcını oluşturuyordu. Bu dönemin odağında ise Mârzescu Yasası vardı. 1924 yılında çıkarılan Mârzescu Yasası’yla beraber, ilerici ve devrimci tüm düşünce ve eylemler yasadışı kabul edilmişti. Bu düşünce ve eylemlerin sahiplerine etkinliğin mahiyetine göre idam ya da hapis kararı veriliyordu. Böylece, başta Romanya Komünist Partisi (RKP) olmak üzere, onlarca kurum yasaklanmış, yirmi yıl içerisinde yüzlerce ilerici, devrimci tutuklanmış ve onlarcası katledilmiştir.

Mârzescu Yasası marifetiyle, 1921’de kurulan RKP’nin önünün daha baştan, henüz güçlenmeden kesilmesi amaçlanıyordu. RKP’nin kısa sürede dikkate alınması gereken düzen karşıtı bir güç haline gelmesi iktidarı korkutmuştu. Dahası Romanya’nın yanı başında gerçekleşen Ekim Devrimi, RKP’yi birçok bakımdan etkili kılıyordu. Bu koşullar dâhilinde Siguranța yöneticilerinin önerisi, topyekûn bir saldırı sürecinin başlatılması olmuştu. Mârzescu Yasası sadece bir ilk adımdı.

Siguranța devletin hâlihazırda en güçlü kurumlarından birisiydi. Başlıca amacı düzenin korunması için muhalif tüm örgütlü güçleri mümkün olduğunca baskı ve saldırı altında tutmaktı. Yasayla beraber Siguranța’nın imkânları genişletilmiş ve etkinlikleri nezdinde hukuk bütünüyle askıya alınmıştı. Örneğin Siguranța mensupları tehdit olarak nitelenen tüm kişi ve kurumlar karşısında işkence, katliam, sınırsız sorgu ve gözaltı uygulama serbestisine sahipti. Böylesi bir ortam dâhilinde muhalefetin demokratik alan mücadelesi vermesinin olanakları son derece sınırlıydı. Halk üstünde belirli bir etki sahibi olan RKP, en büyük tehdit olarak görülüyordu. Bu koşullar altında mücadelenin nasıl yürütüleceği ise RKP içinde başlıca tartışma konusu olarak belirmişti.

RKP, kendisine yöneltilen saldırıyı püskürtebilme koşulunu sağlayabilecek bir güce sahip değildi. Saldırılar karşısında aldığı önlemler de yetersiz kalmış, iyi bir savunma örgütleme konusunda başarısız olmuştu. RKP çalışması sürdüren kurumlar kapatılırken, yüzlerce üyesi, kadrosu tutuklanmış ve onlarcası katledilmişti. Böylece RKP, kendisinden cismen daha güçlü olan hasmı karşısında önemli ölçüde alan, etki ve insan kaybı yaşadı. Bu sırada kalabalıklarla olan bağı da önemli oranda kopmuş oldu.

Siguranța’nın saldırıları kritik bir eşiğe ulaştığında, RKP’nin ilk refleksi, bedeller pahasına demokratik alan örgütlenmeleri üstünden çeşitli tepkiler yükseltmek, kadrolarını saklamak ya da bir kısmını yurtdışına çıkarmak ve tutuklanan mensuplarına kişilerin aileleri ve arkadaşları üstünden sahip çıkmak oldu.

Görece dingin bir zaman oluştuğunda ise, dışarıda kalan mensuplarının güvenliğini sağlayarak, kapalı alan bir iletişim ağı oluşturmuştur. Bu ağın başlıca kuralı, gizlilik olarak belirlenmişti. Bu bağlamda, RKP, kapalı alanın kendine has kurallarını kullanarak, üyeleri için güvenli mecralar tahsis etmiş ve çalışmaları için çeşitli gizlenme biçimleri oluşturmuştur.

Mücadele yöntemi tartışmaları
RKP verili koşullarda, öncelikle, kararlı bir kadrosal çekirdek etrafında tabanını korunaklı şekilde kümelendirme çabasına girmiş ve akabinde kendi içine ve kalabalıklara yönelik yayın çıkarma ve tek tek bireyler üstünden kitle çalışmasında bulunma gibi fiiller içeren, işler bir rutin sergilemiştir. Ne var ki söz konusu pratik, partinin varlığını koruma ve olası kendiliğindenlik hallerine dair öncülük ve örgütleme koşulu için hazır bekleme dışında bir olanak sunmuyordu. Bu nedenle RKP’nin bu baskı ve saldırı koşullarında nasıl bir yol yürüyeceği parti içindeki daimi tartışma konularından biri haline gelmişti. Öyle ki parti olduğu yerde sayıyor ve gündeme müdahil olmaktan gittikçe uzaklaşıyordu.

Başlıca iki yöntemin tartışmalarda öne çıktığı söylenebilir. Bunlardan birisi, Siguranța’nın sergilediği şiddet karşısında, bir karşı şiddet kullanımı oluşturmak ve dolayısıyla hareketi kurum ve imkân bakımından yeniden yapılandırmaktı. Bu öneri parti içinden önemli bir kesim nezdinde kabul edilebilir değildi. Geride kalan kesimin büyük kısmı da bir kararsızlık içerisindeydi. Bu yüzden önerilen pratikler bakımından merkezi bir karar ve tutum alabilmenin koşulu yoktu. Buna rağmen zaman zaman yerellikler içinden kimi münferit örnekler ortaya çıkıyordu...

Bir diğer yöntem de sınıfın kendiliğinden hareketini tetiklemenin akabinde, kitleden doğrudan pratik içerikli taleplerde bulunmaktı. Örneğin bir müsabaka, festival ya da herhangi bir sıradan toplanma halinde, öncünün kendini bir afiş ya da bir başka araç vesilesiyle hissettirmesiyle, kitlenin kendiliğinden yalın veyahut kapsamlı bir protesto başlatması karşılaşılan örneklerden biriydi. Buna benzer birçok örnek gerçekleşmişti. Bunlar dışında, yayınlar üstünden yapılan çağrılara müteakip oluşturulan geçici ya da kalıcı toplanmalardan bahsedebilmek de mümkün. Bu toplanmalar ya kısa süreli oluyor, ya da daha sonra yerellikler üstünden merkezi yapıya eklemleniyordu. Böylesi örnekler bakımından halk bir anlamda kendi kendini RKP adına örgütlüyordu.

romanya-da-1924-1944-deneyimleri-440249-1.

Romanya’da ekonomik ve siyasi kriz
Bu tartışmalar ortasında RKP, 1930 başlarına kadar durgun bir dönem geçirmişti. Bu süreç boyunca bir yandan kendine belirlediği rutini sürdürmeye çalışırken, diğer yandan da yeniden gündeme müdahil olmayı amaçlıyordu. Fakat daha çok kendi rutini içinde kaldığı söylenebilir. Bu durum saldırılardan görece uzak kalınmasını sağlasa da, ortaya çıkan hareketsizlik ve rehavet, disiplin ve kararlılık bakımından bünyesinde kimi aşınmalar yaratmıştır. Ayrıca yöntem tartışmaları daha da harlanmıştır.

Büyük Buhran’ın Romanya’ya yansımaları esas olarak 1929 yılına karşılık gelir. Krizin ağırlığı, burjuvazi ve krallık tarafından hâlihazırda işçi sınıfı üstüne yıkılmıştı. Bu süreç RKP’nin geçirdiği durgunluk döneminin sonuna işaret eder. Krizle beraber daha da artan baskı ve saldırı fiilleri, artık halkın dışavurumlarıyla karşılaşıyordu. Bu dışavurumlarla beraber RKP’nin daha etkin olduğu görülebilir. Öyle ki RKP, söz konusu dışavurumlara güvenerek, fabrikalarda ve işçi mahallelerinde etkili bir çalışma başlatmıştı. Bu çalışmanın sonucu olarak, RKP’nin kimilerini doğrudan örgütlediği, kimilerinde öncülüğü eline aldığı ya da sonradan dâhil olduğu grevlerden bahsedilebilir. Bunlar arasında maden işçilerinin 1929 Lupeni Grevi ve demiryolu işçilerinin 1933 Grivita Grevi özellikle öne çıkmaktadır.

Grevler ve diğer kendiliğinden ya da örgütlü tepkilerin birikimiyle, RKP, demokratik alan çalışması yürütebileceği belirli bir alanı fiilen iktidara dayatabilmiştir. İşçi mahallelerinde dernekler açabilmiş ve sürekli kapatılan kimi açık yayınlarını uzun süreli devam ettirebilme olanağını tekrar elde etmiştir. Buna karşılık Siguranța’nın 1936 Craiova Duruşmaları’na varacak olan kapsamlı tutuklamalarda bulunduğu görülür. Bu tutuklamalar karşısında RKP’nin yanıtı ise duruşmalar sırasında oldukça kitlesel toplanmaların örgütlenmesi olmuştur. Bu durumda RKP, Siguranța’nın saldırılarına rağmen ivmesini korumuştur. Ne var ki seçimlere dair yanlış politikası koruduğu ivmenin düşüşüne neden olmuştu.

RKP, Avrupa çapında olduğu gibi, Romanya’da da daha güçlü bir kökleşme sürecine giren faşizme karşı, dönemin sosyal demokratlarıyla bir güç birliği oluşturma niyetindeydi. Bu güç birliği örtük bir anlaşma üstünden RKP’nin 1937’deki seçimlerde sosyal demokratları desteklemesi şeklinde gerçekleşecekti. Fakat sosyal demokratlar, komünistlerle herhangi bir güç birliği yapmayı reddediyorlardı.

Bu durumda RKP, yüzünü Ulusal Köylüler Partisi’ne (UKP) döndü. Ne var ki tam da beklendiği gibi, UKP, RKP’ye verdiği önceki sözü ezerek, faşist Demir Muhafızlar ile ittifak yapmayı tercih etti. Bu durumu kalabalıklara açıklayamayan ve açıklayamadığı ölçüde itibar kaybeden RKP, UKP’ye destek açıklamalarını ve yaptığı seçim çalışmalarını geri çekmek zorunda kaldı.

Bu itibar kaybı Siguranța nezdinde önemli bir fırsat anlamına geliyordu. Siguranța saldırını arttırdı. Bunun yanı sıra Romanya Kralı II. Carol tarafından 1938 yılında kurulan Ulusal Uyanış Cephesi (UYC) dışındaki tüm kişilere ve kurumlara siyaset yasağı ilan edildi. Fiilen askıya alınmış olan 1923 Romanya Anayasası, böylece kâğıt üstünde de askıya alındı.

Bundan sonraki süreçte RKP, Komintern’in önerisiyle bir yandan UYC’ye sızmaya çalışırken, diğer yandan irili ufaklı gruplar halinde bir karşı şiddet örgütleme yoluna girmiştir.

Bir değerlendirme
RKP, Mârzescu Yasası’yla birlikte başlayan ağır baskı ve saldırı sürecine karşı başarılı bir savunma oluşturamamış ve önemli oranda güç kaybına uğramıştır. Bu durum, 1930 başlarına kadar durağan bir süreç sergilemesine neden olmuştur. 1930-1937 zaman aralığı ise kayıplarını görece telafi ettiği ve yeniden bir ivme yakaladığı yıllar olmuştur. Buna karşın RKP, halkın kendiliğinden dışavurumunu kendi özgücü yerine seçimler üstünden değerlendirebileceğini düşünerek, yükselen ivme ve beraberinde getirdiği olanakları heba etmiştir. Öyle ki, seçimleri yan yollardan biri değil de esas çıkış yolu olarak belirlemiş ve sosyal demokratların güç birliğini reddetmesi sonrasında, içinde bulunan küçük bir kolektivist topluluk dışında monarşi yanlısı olan UKP’yle bir güç birliği kurmayı denemiştir. UKP adına çalışma yürütmüş ve desteğini açıklamıştır. Ne var ki UKP, RKP ile yaptığı görüşmeleri bir kenara atmış ve faşist ittifaktan yana tutum belirlemiştir. Bu durumun RKP tarafından sosyal demokratların ihanetiyle açıklanması da durumu kurtaramamıştır. Bu kendisine sadece bir teşhir imkânı vermiştir.


Burada esas olan, RKP’deki öngörü yoksunluğudur. Bu öngörü, halkın kendiliğinden dışavurumunun sınıfın öncüsü eliyle örgütlenme koşulunun bulunduğu ve bu koşulun sağlanmasıyla verili olandan daha büyük olanakların edinilebileceği şeklinde düşünülebilir. Bu öngörü yoksunluğu ve ona eklemlenen özgüven eksikliği sonrası, seçimler yürünecek yolun odağı olarak alınmış ve böylece kaçınılmaz bir yenilginin kapısı süratle aralanmıştır.