Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Sabahattin Ali, Edip Cansever, Ece Ayhan, Arif Damar, Cemal Süreya, Ahmet Muhip Dıranas, Turgut Uyar, Can Yücel gibi isimleri aynı cümlede toplayan şey, yaralarından akan edebiyattır. Ama onları bir araya getiren tek şey bu değil. Başka bir şey daha var, bir isim…

Rönesans gibi bir kadın

SERHAT HALİS

Rivayet odur ki pelikanlar yavruları açlıktan ölmesin diye gagalarıyla göğüslerini kanatır ve akan kanla yavrularını beslermiş. Kan ve acıyla beslenme halinin güzel olduğu söylenemez elbet ama şiir gibi güzel bir şeyin “acıyla beslendiği” yönündeki iddia da tüm gerçekliğiyle karşımızda duruyor. Hatta Nazan Bekiroğlu bir adım daha ileri giderek “Şairlerin neden şiir yazdıklarını, pelikanların yavrularını neden kanlarıyla beslediklerini anladığım gün anladım” diyerek acıyla şiir arasındaki direkt ilişkiyi betimler.

Kuşkusuz buradaki “pelikan&şiir” metaforunda akan kan, şairin yarasından sızıyor. Attila İlhan; "Şiir yaraları olan insanın işidir" derken tam da buraya parmak basıyor. Türkiye edebiyatı, İlhan’ın iddiasını doğrulayan esaslı bir örnek teşkil ediyor hatta. Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Sabahattin Ali, Edip Cansever, Ece Ayhan, Arif Damar, Cemal Süreya, Ahmet Muhip Dıranas, Turgut Uyar, Can Yücel gibi isimleri aynı cümlede toplayan şey, yaralarından akan edebiyattır. Ama onları bir araya getiren tek şey bu değil. Başka bir şey daha var, bir isim; “Rönesans gibi bir kadın”. Bu yazarların çoğunu kendine âşık etmiş, bir kısmıyla sevgili olmuş, ama hepsiyle arkadaş kalmış biri: Nahit Fıratlı.

Nahit Hanım, 1909 yılında Girit’te dünyaya gelir. Ancak henüz çok küçükken İstanbul’a dedesinin konağına taşınırlar. Burada ferah bir çocukluk geçirecektir. Erenköy Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirir. Ama o, felsefeden ziyade edebiyatla uğraşacaktır ve Ankara Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak göreve başlar.

O yıllarda Nahit Hanım; gençliği, güzelliği ve zekâsı ile farklı bir auraya sahip, çevresindeki pek çok edebiyatçıyı etkileyen biridir. Kendisine dönemin tanınmış edebiyatçıları tarafından çokça şiir ve mektup yazılır. O Ankara’dayken, Cemal Süreya’nın tabiriyle Nahit Hanım'ın “ilk kavalyesi” olan Necip Fazıl, soğuk bir kış gecesi yazdığı mektubunda ona şöyle seslenir; “Bekliyorum, gel artık. Muhakkak, muhakkak… Her şey hazır, İstanbul, sis, yağışlı havalar, ev, oda, soba ve ben.” Ancak Nahit Hanım gelmeyecektir...

‘MELANKOLİ’ ONA YAZILDI

Sabahattin Ali de kendisini Nahit Hanım'a kaptıran isimlerdendir. Sabahattin Ali’nin kendisine yolladığı mektupları açmadan geri gönderen Nahit Hanım, bu platonik aşka kapıları kapatır. Aşkına karşılık alamayan Sabahattin Ali, Nahit Hanım için; “Beni en güzel günümde/Sebepsiz bir keder alır./Bütün ömrümün beynimde/Acı bir tortusu kalır” sözleriyle başlayan “Melankoli” şiirini yazar.

Bir süre sonra Ankara’da Yahya Kemal’in öğrencisi Halil Vedat Fıratlı ile evlenen Nahit Hanım, yaşamının sonuna kadar Fıratlı soyadını kullanacaktır. Bu evlilik sürerken tüm hayatı boyunca esas aşkı olan Orhan Veli ile ilişkisi başlar. Bu ilişki Orhan Veli’nin 1950’deki trajik ölümüne kadar devam edecektir. Veli’nin Nahit Hanım'a yazdığı mektuplar, 2014 yılında “Yalnız Seni Arıyorum” adıyla basılıncaya kadar da bu aşkın varlığı bir şehir efsanesi olarak kalır.

Orhan Veli; “Hiç birine bağlanmadım/Ona bağlandığım kadar/Sade kadın değil, insan…” dizeleriyle namlanmış “Aşk Resmigeçidi” isimli şiirini Nahit Hanım'a atfen yazmıştı. Üstelik erken öleceğini bilir gibi, Nahit Fıratlı’ya, ölümünden sonra yayımlanmak üzere iki de dosya bırakmıştı.

Yağmur Atsız’ın iddiasına göre; Nahit Hanım, bir dönem Can Yücel ile de sevgili olmuştur. Can Yücel’in Nahit Fıratlı ve Orhan Veli’ye dair yazdığı şu satırlar bu iddiayı doğrular gibidir; “Ben de ondan-bundan değil/Nahit Hanım’la Orhan Veli’den/Başladım şiire ve sevişmeye/Sırf Orhan’ın başlattığı o Aşk Resmi Geçit’i/Yarım kalmasın diye…”

TUHAF BİR OLAY

1950 yılında Nahit Hanım’ın hayatını değiştirecek tuhaf bir olay yaşanır. Demokrat Parti’nin ilk Milli Eğitim Müdürü, bir baloda karşılaştığı Nahit Fıratlı’yı dansa davet eder. Nahit Hanım bu daveti geri çevirecek ve bu duruma çok öfkelenen Milli Eğitim Müdürü, Nahit Hanım’ı Edirne’ye sürecektir. Bir süre sonra Nahit Hanım Edirne’den İstanbul’a tayin olur ve İstanbul edebiyat çevresiyle kurduğu dostluk ve yakın ilişki böylelikle başlar.

İlk eşinden ayrılan Nahit Hanım tıpkı Ankara’da olduğu gibi İstanbul’da da cuma geceleri evini büyük edebiyatçılara ve dostlarına açar. Onun evi cuma akşamları adeta İstanbul entelijansiyasının toplandığı bir kültür merkezi gibidir. Rakılar içilir, fasıllar yapılır, edebiyat ve hayata dair çokça şey konuşulur bu gecelerde.

1955 yılına geldiğimizde başka bir büyük şair Arif Damar ile evlenir Nahit Hanım ve Kurtuluş’ta yaşamaya başlar. Bu evde de cuma akşamları dostlarını ve edebiyatçıları ağırlayacaktır. Şairlerin yarasından akan edebiyatla doyulan cuma sohbetleri, dönemin edebiyatçıları tarafından iple çekilir. Nahit Fıratlı, 2002 yılında 93 yaşında yaşamını yitirinceye kadar da duvarlarını Che Guevara ve Yılmaz Güney posterlerinin süslediği, kitaplarla dolu o büyük salonunu, cuma akşamları edebiyatçı dostlarına açar.

CUMA MASALARI

Onun uzun soluklu cuma masalarında Ahmet Muhip Dıranas’ın kaldırdığı kadeh, hiç kopmayan halkalarla Küçük İskender’e kadar ulaşır. Kocaman bir “Cumhuriyet edebiyatı” onun refakatinde şekillenmiştir adeta. Samet Ağaoğlu belki bu yüzden ona “Rönesans gibi kadın” diyecekti, Cemal Süreya’ya göre “Cumhuriyet gibi kadındı”, Cahit Külebi’ye göre ise “O bizim koruyucu meleğimizdi.”

Ahmet Muhip Dıranas, Nurullah Ataç, Cahit Külebi, Ece Ayhan, Samet Ağaoğlu, Turgut Uyar, Cemal Süreya en yakın dostlarındandı. Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli, Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Edip Cansever, Can Yücel, Arif Damar gibi isimlerin hepsini kendisine âşık etmişti. Ona âşık olmamak elde değildi. Ancak onun büyük aşkı Orhan Veli idi; kuşkusuz o da Orhan Veli’nin en büyük aşkıydı.

Nahit Hanım'a onlarca şair onlarca şiir yazdı; ama Orhan Veli öldükten sonra, müsveddesi diş fırçasına sarılı bir kâğıtta bulunan “Aşk Resmigeçidi” adlı şiir, Nahit Hanım'a yazılmış en güzel şiirdi. Orhan Veli, adeta yavrusunu besleyen bir pelikan gibi göğsünü kanatarak yazmıştı bu şiiri. Ancak yine rivayet edilir ki açlıktan ölmesinler diye göğsünü kanatarak yavrusunu beslemeye çalışan pelikanın bu çabası beyhudeydi; zira kanla beslenen yavrular açlığa dayanamaz ve bir süre sonra ölürdü…