Neden merak edildiğini anlamadığım, son derece saçma bir soru bu: “RTE başkan olur mu?”. Yanıtı kolay oysa, olur! Neden olmasın ki? Bugüne dek bu cahiliye döneminde her şey oldu. Gericilik kurumlaştı, hayatımızı esir aldı ve bunun son ve en güçlü göstergesi, yıllardır düşlenen ‘başkanlık’ adlı ‘yeni padişahlık’ düzeninin kurulmasıdır. Buna yakınız çok şükür! Soru yersiz, başkanlık fiili olarak iktidarda zaten. Esas olan, hepimizi tutsak alan bu anlayıştan topyekûn kurtulmaktır. Yani geçici çözümlerle değil; örgütlü, ilerici, anti-emperyalist ve kişilikli bir siyasete gereksinimimiz var!

Nasıl bir ülkeye başkan olacak RTE?

Dindar nesil diye yola çıktığı, kırk beş erkek çocuğa tecavüz edilen bir ülkeye! Yurttaşlarının evinde ölümü beklediği, başkenti bombacılar tarafından yolgeçen hanına dönmüş, dileyenin eşkıyalık ettiği bir ülkeye. Mafya önderlerinin uluorta tehdit savurduğu, okullarında mezhepçilik yapılan, kadınları türbana dolanmış, ekranlarında bayağılık akan bir ülkeye! Katliamlarda bile canı yanmayan, bencil, arsız insanların dolduğu bir ülkeye. Tüm komşularıyla kavgalı, dünya tarafından itilip kakılan, tüm kırmızı çizgileri yok olmuş, değerlerinin üstüne basılarak geçilmiş bir ülkeye! Bunu uzatabilirim, gerek yok ama…

Anlaşılan o ki, içinde bulunduğumuz ortam daha kanlı hale getirilecek. Birçok grup ellerini ovuşturarak bu ölümlerden güç devşirmeye çalışacak. Ölen çocukların ardından, yine ateş düştüğü yeri yakacak. Güncel meseleler içinde, hayhuy ederek, ezberletilmiş siyasal söylemlerin bataklığında avunup duracağız. Bunu iyice anlamak lazım!

Kırk beş çocuğa tecavüzle, patlayan bombalar arasında yakın bir ilişki var. Bu tamamen siyasal ortamdan kaynaklıdır ve mesele sanılandan daha derindir. İnsanlar korksun, kabuğuna çekilsin ve bir kurtarıcı beklesin istiyor bir taraf, öte tarafsa, zaten bir kurtarıcımız var ve bunu koruyalım diye ısrar ediyor. Kirli oyun burada! Kıvırmadan söyleyelim, AKP ve PKK aynı yerden besleniyor. Bu şiddet sarmalı ikisini de siyasal olarak güçlendiriyor. Burada figüran olmaya gönüllü, öngörüsüz kanaat önderlerinin, siyasal beklenti içinde olanların tutumuna dikkat edin! Biri “RTE başkan olmalı” diyor, diğeri, “Gül Türkiye’nin ilk başkanı olabilir” diyor. Ne fark var aralarında?

Piyasacılıkta, mikro-milliyetçilikte, mezhepçilikte aynı yerdeler ve elbet başkanlık meselesine de aynı bakıyorlar. Uzlaşılamayan nedir? İsimler! İki siyasi harekette Amerikancı olmaya hep teşne. Okuyun İmralı tutanaklarını, anlayın kepazeliği. Bilerek ve isteyerek gözden kaçırılıyor bu gerçekler. Patlayan bomba kime yarıyor? Buradan kim güç devşiriyor? Nasıl bir pazarlığın içinde debeleniyoruz? Niye bu soruları sormak yasak mesela? Masum insanları öldüren bombacıları savunacak kadar alçalanlar var aramızda. Savaşın bir hukuku, ahlakı olur. Yok artık. Neden? Çünkü belki de savaşır gibi görünenler, sanıldığı gibi ayrı düşmüş değillerdir. Düşünmek gerekir bunları. Bir de, umulmadık bir oyun ve beklenmedik bir el olabilir ve hiç kimsenin hesap etmediği bir yerden müdahil olabilir oyuna!

Türkiye; darbelerden, savaş ortamından, terörden, gericilikten, düşünsel sefalet ortamından, aymazlıktan, korkaklıktan çok çekti. HDP’nin siyasal bir unsur olamayacağı anlaşıldı. Bir fırsattı belki, olmadı. Artık hakiki sosyalist bir iktidar gereksinimi var. Bunun için solun tüm unsurları yeni bir dil ve bakış getirmeli. Sorunları iktidarın dilinden kurtarıp, kutuplaşmış ortamdan çıkararak, nesnel çözüm önerileri sunmalı. “Bu mümkün mü?” derseniz, evet, mümkün!

Nasıl olacak?

Gül, cemaat, RTE arasında bir fark olmadığını net biçimde dile getirmek ilk koşul. ABD’ye selam veren siyasal unsurlardan sıyrılmak ikinci koşul. Laiklik, cumhuriyet ve sınıf demekten korkmamak üçüncü koşul! Sol içi tartışmalarla zaman kaybetmemek, örgütlenme çabası göstermek, sokağı anlamak, “Gezi” kitlesine ulaşmak dördüncü koşul! Tüm bunları yaparken liberal savrulmalar yaşamamak son koşul! Kolay mı, değil elbet.

Tarih ve toplumbilim bize gösteriyor ki, ülke çok sarsıcı bir dönemecin eşiğinde. Kanlı sürecin devam edeceği, bunun giderek insanları çıkışsızlığa taşıyacağı gerçeği hep akılda tutulmalı. Bulunduğumuz her yerde yüz yüze, yoldaşlık ilişkisini geliştirmeli, derinleştirmeliyiz. Korkakların şikâyet etmeye hakkı yoktur. Unutmayalım.

“RTE başkan olur mu?”

Böyle ülkeye başkan olmak mutlu edecekse, buyursun olsun.

Amaç çökmüş düzenin yerine yeni, aydınlık olanını inşa etmektir.

Başka bir dünya mümkün!