Birkaç gündür medya Yoga Gurusu skandalı haberlerini veriyor.

Birkaç gündür medya Yoga Gurusu skandalı haberlerini veriyor. Tabi ki skandalın cinsel istismarla ilgili boyutunu ‘ballandırarak’ ve okurun pornografik merakını alabildiğine kışkırtarak. Skandalın bu vahim yanı olmasa belki medyada bu kadar bile yer bulamazdı.

Yoga gurusunun istismarına uğrayanlardan biri, Hürriyet Gazetesinden Zeynep Miraç’a verdiği röportajda çok önemli bir şey söylemiş; ‘Böyle bir aptallığın içinde yer aldığını kabul etmektense bu adamın hâlâ üstat olduğunu kabul etmek daha kolay.’!

Bir yanıyla Türkiye kültüründe iyi bilenen ‘üfürükçü hoca’ hikayesi gibi görünse de aslında bireysel yalnızlık ve yalıtılmışlıkların ürünü olan ‘modern tarikatların’ örneklerinden biri. Kendisini değersiz, yalıtılmış hisseden, hayatını anlamlandırmakta güçlük çeken ve dinsel olana benzer bir ‘maneviyat’ arayışı içinde savrulan modern bireyin düştüğü hazin yanılsamalardan biri.

Bu yapılarda uzak doğu felsefesinden alınmış gibi duran, bedenin enerjiyle dolup taşması, kendindeki mucizevi olanı ortaya çıkarma, evrenle bütünleşme gibi gizemli ve etkileyici ama aslında boşinandan başka bir şey olmayan süslü, mistik kavramlar bolca kullanılır. ABD’de ellili yılların sonunda gelişmeye başlamış ve bir dönem ‘batı’ kültürünü kasıp kavurmuştu. Öyle ki seksenli yılların sonlarına doğru bu tarikatların bazıları toplu intihar eylemleri bile yapmışlardı.

Bu tarikatların neredeyse tümünün üyelerini maddi ve manevi olarak sömüren birer şarlatanlık yapıları olduğu iyi biliniyor. Guru olarak kabul edilen ya da kendisini öyle pazarlayan kişiler ise çoğunlukla hayatları, eğitimleri ve becerileri tümüyle kurgusal üçkağıtçılardan öte değiller.

Tarikatlar kimi zaman o kadar büyüyor ve yaygınlaşıyor ki, içine düşenler nasıl bir şarlatanlığın içinde olduklarını fark etseler bile çoğu zaman kendilerini kurtaramıyorlar. Bu durum çoğu zaman ayrılmak isteyenlerin tehdit, şantaj hatta bazı örneklerde cinayetle durdurulmalarından; kimi zaman da tam da röportajda söylendiği gibi ‘aptallığıklarıyla’ yüzleşememelerinden kaynaklanıyor.

Bu tür tarikatların en zararlıları ‘karizmatik guru’ önderliğinde biçimlenenler. Guru giderek üyelerce doğaüstü güçlere sahip, olağandışı özellikleri olan, şifacı, içsel huzurun sağlayıcısı ve sözleri hakikatten daha değerli olan üstün varlıklar olarak görülmeye başlanıyor.

Süreç öyle bir anda olmuyor. Adım adım bir tür ‘büyülenme’ halinde Guru’nun gücüne inanmai gelişiyor. Ortada mucizevi, büyüsel bir numara olduğu yok. Aslında olup biten sürekli yinelenen telkin, propaganda, yanlış bilgi, gerçeği çarpıtma, gözboyamacılığı gibi üçkağıtçılıklarla ilmik ilmik örülen bir hayal.

Bir kere hakikat ne olursa olsun olumlu ve iyi olarak pazarlanmaya; hatalar, yanılgılar görmezden gelinerek, üstü örtülerek yok sayılmaya başlandığında Guru’nun yanılmazlığı perçinleniyor. Tabi ki bu süreçten beslenen maddi, manevi çıkar elde eden küçük azınlığın Guru’nun karizmasını parlatmasının büyük katkısı oluyor. Her Guru’nun bedeni onun sömürdüklerinden beslenen asalaklar ve parazitlerle de kaplanıyor.

Şimdi bu kısa hikayeden bir hisse çıkarmak için 12 yıllık AKP iktidarının yapıp ettiklerine bir de bu gözle bakmak mümkün. Aslında bu gün olup bitenlerin habercisi 2004 yılında 41 insanın ölümüne yol açan Ankara İstanbul trenini hızlandırıyoruz cinayetinin örtbas edilmesiyle başlamıştı. O cinayetin üstü örtülünce bu gün Soma daha da çabuk unutturulabiliyor. Roboski’de ne olduğunu idrak etmek istemeyince Rojova ile yüzleşilemiyor.

O yüzden kendi rezilliklerine gülenleri tebessümle izlemek zorunda kalıyorsun. Hadi onlar aptallıklarından değil çıkarlarının peşinde olduklarından gülüşüp, el çırpıyorlar; peki sen?