Mesele Yavuz Bingöl, Etyen Mahçupyan vs ile bitmiyor; içine düştükleri hazin hal de sadece fıtratlarından değil. İnsanın keşke öyle olsa diyesi geliyor. Keşke öyle olsa, bu tıynette insanlar her zaman olmuştur, her dönemin, her zorbanın çanak yalayıcıları olur elbet denilebilir. Eleştirirsin, ilişkini kesersin, ifşa eder geçer gidersin. Ama mesele o denli basit değil.

AKP zihniyeti iktidarı ele geçirdiğinden bu yana toplumun ahlakını, değerler dizgesini ve vicdanını çürütüyor. Hani serde dindarlık olsa ya da ‘dini hassasiyetleri olan’ kitleyi hedef alsa, insanın AKP ülkeyi Lut Kavmi’nin yaşadığı rivayet edilen Sodom’a çeviriyor diyesi gelecek…

AKP’den bu yana olağan koşullarda ahlaklı, temiz, vicdanlı bir hayat sürmesi muhtemel giderek artan sayıda insan bir tür ‘soysuzlaşma’ yaşıyor. Soysuzlaşma, bağlarından, köklerinden, onu inşa eden kaynaklardan koparak, onu o yapan özelliklerin bozunmasıyla ortaya çıkan durum. Yeni bir biçime, anlayışa ya da bilince doğru değişmeyi tanımlamıyor.

Artık bir biçimi olmama hali. Solcuyken sağcı olmak; dindarken ateist olmak değil; hiçbir şeye benzemeyen, bir düşünce, ilke ya da ahlaka tekabül etmeyen bir hal. Üstelik, etraftan gelen tepkilere; hayal kırıklığı, şaşkınlık, üzüntü, küfür her ne olursa olsun, soysuzlaşanın gündelik hayatında bir ‘çıkar’ elde etmesine yarıyor. Bu ‘çıkar’ her şey olabiliyor. İlla para, reklam teklifi almak, başdanışman olmak, borçların kapatılması, kabahatlerin üstünün örtülmesiyle sınırlı değil.

Örneğin, öyle ya da böyle karar verilmiş bir doçent olma koşulu varken, bu koşulları karşılamasa da doçent olabiliyor insan. İlkin çevrede bir homurdanma oluyor ama sonra kadrosuna oturup takır takır maaşını alıp, unvanını kullanabiliyor, hatta profesörlüğü için gün saymaya başlayabiliyor. İlan edilen ihale koşullarına nerdeyse hiç uymayan bir teklifle girdiği ihaleyi kazanıp, işi tam yapmasa da parasını kapabiliyor. Yaptığı iş çürük çıksa, bozuk olsa, yıkılsa da bir şey olmuyor. Şartnameye uymadan aldığı madeni, güvenlik koşullarını yerine getirmeden işletip para kazanıyor. Yüzlerce işçiye mezar oluyor maden herhangi bir yaptırımı olmuyor.

AKP, insanları kısa vadeli, haksız ve bedelsiz çıkar elde etmenin büyüsüyle efsunlamış gibi.

Bu durum daha basit düzeyiyle ama aynı mekanizmayla seksenlerin Banker faciasında yaşanmıştı. Faizlerin serbest bırakılması ve denetimin kaldırılmasıyla ülkede binlerce ‘Banker’ türemiş, karşılığı olması mümkün olmayan faizlerle insanlardan para toplamaya başlamışlardı. Başlarda insanlar ikircikli durmuş, uzmanların, bu faizlerin ödenmesine olanak yok, sistem tıkanır, iflas kaçınılmaz uyarılarını dikkate almışlardı. Sonra kahvehanedeki pişpirik arkadaşının, işyerindeki masa komşusunun, apartmanın kapıcısının ballandıra ballandıra anlattıkları faiz gelirinin büyüsüne karşı durmakta zorlanmaya başladılar. Adam, yüz koyup, ayda neredeyse aynı yüzü düzenli olarak geri alıyordu; birkaç ayda gelirinin beş altı kat arttığı görülüyordu. İnsanlar önce küçük yatırımlarını bankerlere vermeye başladılar, ardından yastık altı altınlarını. Sonra araba, ev satmalar başladı. Hesap çok açıktı. Külüstür arabayı satıp bankere yatırırsan bir yıllık faiziyle en lüks arabayı alabiliyordun. Babadan kalma iki göz oda evi sat, bir yıl sonra müstakil ev alacak faiz gelsin! Üstelik herkes yapıyor, üst katta oturan, maliyede çalışan şube müdürü bile evini satıp bankere yatırdı; bir riski olsa o yapar mıydı, diye yayıldı ‘büyü’.

Banker Kastelli, o dönemin simge figürüdür. Sanatçısı, yazarı çizeri, gazetecisi, politikacısı önünde el pençe divan dururlardı. “Benim adım şaşmaz Bekir/ Beşer şaşar, şaşmaz Beşir/ Kafamı kullanıp kendime güvenli bir yol seçtim/ Banker Kastelli, Banker Kastelli” cıngılının olduğu reklamına youtube’tan erişip kimlerin oynadığına bakarsanız şaşırabilirsiniz ya da arşivlerdeki fotoğraflara.

Uzun sürmedi ‘rüya’ ve kısa zamanda bir kâbusa döndü. İnsanlar paralarını, evlerini, emekli ikramiyelerini bir anda kaybettiler.

İnsanlar şimdilerde ‘kafalarını kullanıp kendilerine güvenli bir yol olarak’ Erdoğan ve avanesini seçiyor. Bu durum da sürdürülebilir değil. Banker faciasında insanlar daha çok paralarını ama ahlaklarını da yitirmişlerdi. Bu kez daha çok ahlaklarını yitiriyorlar ve hiçbir toplum, ortak ahlaki değer olarak ahlaksızlığı seçtiğinde uzun süre ayakta kalamaz.