Uzun süredir “ölçüleri” de, ölçülü olmayı da kaybettik; ölçülü, mutedil olmak gözden düştü demek doğru olur. Siyaset, medya, günlük yaşam, nereye baksak, ya saldırı ya da yalan yanlış hikayelerin güdümüne girmiş görünüyor. Bir yanda kentler, kırlar, çevre, öte yandan tarih, toplum, kimlik saldırı altında… Bir yanda kurumlar, öte yanda sözcükler ve dil toza dumana karışmakta… […]

Uzun süredir “ölçüleri” de, ölçülü olmayı da kaybettik; ölçülü, mutedil olmak gözden düştü demek doğru olur. Siyaset, medya, günlük yaşam, nereye baksak, ya saldırı ya da yalan yanlış hikayelerin güdümüne girmiş görünüyor.

Bir yanda kentler, kırlar, çevre, öte yandan tarih, toplum, kimlik saldırı altında… Bir yanda kurumlar, öte yanda sözcükler ve dil toza dumana karışmakta…

Saldırıları ve saldırganlığı örtmek üzere muktedirken mağdur olacak hikayeler de torbada hazır…

Hiçbirinin aşılacak yanı da kalmadı; yalanla, hikayeyle yata kalka gerçekliği yitirip arafta gezinen toplum haline geldik. Bir tarafın zaten inanma sorunu yok, öte tarafsa inanmadığı olayları, kanmadığı söylemleri konuşup durmaktan başka çare bulamamakta.

“Geride öyle bir maya var ki” diye düşünmek de mümkün tabii. Geride öyle bir maya var ki, gerçeklikten kopmak bu kadar kolay olabilmekte. Sanırsınız, Hoca’nın göle maya çalması hikayesinin bile bu toplumda karşılığı var!…. Bir düşünün; İmamoğlu için Pontus’a kadar varmak ya da İstanbul seçimlerinin iptali gibi hukuken, ahlaken, siyaseten kabul edilemez görünen bir kararı “çaldılar” hikayesine bağlamak, göle “maya çalmaktan” kolay olmamalı!…

Tabii nasıl bir “maya” olduğu da biliniyor!… 2019’lara gelmişken hala demokrasi, hukuk devleti, laiklik gibi konularda 100 yıl öncesine dönme kavgası veriliyorsa bu maya nedeniyledir. Ne yazık ki, kavganın bu topluma maliyeti çok ağır.

Bu ülkede, kökü eskilere dayanan bir Batı karşıtlığı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı olduğunu bilmeyen yok. Bu hıncı Osmanlı’ya, Tanzimat’a kadar uzatmak ve Batı’nın yükselmesi karşısında duyulan ezikliğe bağlamak da mümkün. Ne var ki, Tokdoğan’ın “Yeni Osmanlıcılık- Hınç, nostalji, Narsizm” [1]adlı kitabında ayrıntılı biçimde ortaya konduğu gibi, AKP iktidarı ve Erdoğan’ın yeri, İslami –muhafazakar çevrelerdeki ontolojik hınca dayalı yeni bir aidiyetin kurulması, bu duygulara dayalı bir siyaseti kurgulanması ve buradan bir zafer çıkarılması nedeniyle farklı.

Sembollere, duygulara dayalı siyasetinin içinde düşman olduğuna saldırmak da bir ihtiyaç. Yani, başka bir tarih, başka bir toplum ve aidiyet kurgulanırken, bu radikal dönüşün ikna edici olduğu kadar saldırgan olması da kaçınılmaz. Toplumun rotasını tersine çevirmek kolay değil; düşmanlıklara ve düşmanca duyguları harekete geçirecek saldırganlığa ihtiyaç var. Bu nedenle Batı’dan çok, CHP, mağduriyetlerin ana kaynağı olarak gösterilmekte; bu nedenle, yıllardır birikmiş öfke ve kinin patlamaları CHP, Atatürk ve Cumhuriyeti hedef almakta.

Bu nedenle, Atatürk’e düşmanlık “iki ayyaş” noktasına varır; Cumhuriyet dönemi için “600 yıllık filme 90 yıllık ara vermekten” söz edilir; Kurtuluş Savaşını küçümsemek yetmeyince “keşke kaybetseydik” noktasına bile gelinebilir!

Siyasal iktidarın kullandığı saldırgan dilin, iktidardan öte söylemlerin gündeme gelmesi hatta saldırgan tutumların ortaya konması açısından bir fırsat olduğuna da kuşku yok. Bunlar olmasaydı, Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişimi ya da gazetecilerin, avukatların sokak ortasında dayak yemesi bu kadar kolay olmaz, yapanların da yanına kar kalmazdı.

Bunlara bakıldığında, bir yandan da, ifrat ile tefritten söz ederek, mutedil bir insan olmayı, aşırılık ve aykırılıklardan kaçmayı öven bir toplum olduğumuzu hatırlamamak mümkün değil.

Ölçülü, mutedil, dengeli duruşu o kadar makbul sayan bu toplum, şimdi, , saldırganlıkla hakikat-ötesi hikayeler yazma açısından sivrilme peşinde… Öyle siyasal hikayeler yaratmayız ki, yalnız bu ülkenin değil, dünyanın siyasal literatüre girecek gibi!… Bu konuda ilk sıralarda yer almak gibi bir tesellimiz bile olabilir!…

[1] Nagehan Tokdoğan, Yeni Osmanlıcılık- Hınç, nostalji, Narsizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2019.