Ortadoğu'da gözler Suriye, Mısır, Gazze gibi Akdeniz havzası ülkelerindeki gelişmelere dönmüşken bölgenin temel aktörlerinden İran'da hafta sonunda bölgesel dengeleri yakından ilgilendiren bir devir teslim yaşanacak.

Sekiz yıllık Ahmedinecad yönetiminden yaka silken İranlılar, haziran ayında ikinci bir Ahmedinecad vakası yaratabilecek adayların üzerini çizerek ‘ılımlı muhafazakar’ Hasan Ruhani’de karar kıldı. ‘Diplomat şeyh’ lakaplı Hasan Ruhani 4 Ağustos’ta, resmen görevi selefinden devralacak. Entelektüel olarak donanımlı, beş dil bilen bir molla olan Ruhani, Arapça, Farsça, İngilizce eserlere imza atmış bir aydın.

Kendisi de bir din adamı olmasına rağmen mevcut düzenin temelinde olmasa da, uygulamalarına karşı. Seçimleri de zaten bu muhalif tavrı nedeniyle kazandı. Ruhani her ne kadar reformcu olarak
lanse edilse de değil, ılımlı muhafazakar kendisi. Rejimden bağımsız hareket etme flansı olmayan Ruhani’nin buna rağmen dini lider Hamaney’in mutlak kontrolü altındaki rejime önemli bir nefes aldırması bekleniyor.

Rejimin meşruiyetinin tesisinde ve reformcuların sistem içerisinde kalmasında kurulu düzen açısından önemli bir fırsat. Sistem içerisindeki rolü ve ağırlığı itibariyle güven veren, muteber biri. Her eleştiriyi ve yeniliği düzen açısından tehdit olarak algılayan ve de yorumlayan muhafazakar cepheyi teskin edebilecek ender isimlerden. İranlıların
ve de Batılıların kendisinden beklentileri büyük!

• • •

Seçim kampanyasında anahtarı sembol olarak kullanan Ruhani daha seçilmeden ne tür bir politika izleyeceğinin sinyalini vermişti esasında. ilk turda gelen büyük zaferi, aşırılık ve tutuculuğa karşı aklın ve sağduyunun zaferi olarak görüldü.
Bu farkındalığın ne kadarının yaşama aktarılacağı meçhul. Ancak kendisini dış dünyaya kapatan İran’da kapıları
açacak anahtar olabilir. Buna rağmen dış politikada radikal bir değişiklik zor gözüküyor.

En büyük sınav alanı kuşkusuz nükleer müzakereler. Uranyum zenginleştirme çalışmaları nedeniyle uluslararası ablukaya alınmasıyla ülkesine ‘ılımlı’ üslubuyla rahat bir nefes aldırabilir. Nükleer başmüzakereci günlerinden edindiği ‘diplomat şeyh’ vasfına uygun olarak bölgesel ve uluslararası aktörlerle farklı bir dille konuşabilir, bu sayede acem ülkesinin etrafındaki tecridi yumuşatabilir.

Bu yumuşama sinyalinin Batı ile ilişkilerde de yaşanması olası. Bunun ilk sinyalini Ruhani yemin törenine ‘büyük
şeytan’ ABD’yi de çağırarak gösterdi. Bu davet İran koşulları göz önüne alındığında bir devrim niteliğinde.

İslam Devrimi’nden bu yana ‘büyük şeytan’la her türlü ilişkisini kesen, temel politikalarını ABD karşıtlığı üzerinden inşa eden İran’daki yeni kuşak gençler için devrimin ateflinde solumak ve Washington’u kınamak artık yeterli değildi. Küreselleşen dünyanın dışında kalamayan gençler için daha fazlası gerekliydi ve mevcut politikalar bunun önünde en büyük engeldi. Şimdilik en azından bu engelin bir ucundan tutulmuş oldu.

• • •

Ahmedinecad’ın iktidarda kalışı ekonomik ve siyasi olarak pahalıya mal oldu İranlılara. Yaptırımlar İran ekonomisini çökertti. Uluslararası tecrit dünyayla entegrasyonu koparttı. Ruhani tabiri caizse enkaz devralacak. Bu karanlık tablonun gölgesinde Ruhani’nin işi oldukça zor. Karşısında pusuya yatmış muhafazakar cephe ve neoconları bulacak her fırsatta. Tüm bunlara rağmen içeride ve dışarıda bildiği yolda gücü yettiğince ilerlemeye çalışcak.

Yeni lider Ruhani’nin bir diğer büyük sınav alanı olan Suriye’de ise mevcut politikalarla yola devam etmesi kuvvetle
muhtemel. Şam’a verilen desteğin sürmesi, Ruhani’nin içerideki iktidarını da besleyecektir. Ortadoğu’nun kaygan zemininde sonraki saldırıların muhtemel hedefi İran için Şam’a verilen destek aynı zamanda Tahran’a verilmiş demektir.

Cadı kazanını andıran Ortadoğu’da İran’ın bölgesel ve uluslararası konumlanışını Ahmedinecad’ın aksine ‘saldırgan’ değil uzlaşma temelli bir dış politika ile tesis etmeyi amaçlayan Ruhani’nin yolu zorlu engebelerle dolu. Bu yolların
nasıl aşılacağı ise merak konusu.