İnsanlık olarak umutsuz ve kısmen iç karartıcı günlerden geçiyoruz. Stres, ev içi şiddet, derinleşen yoksulluk, belirsizlik, umutsuzluk kaçınılmaz olarak ruh sağlığını toptan olumsuz etkiliyor.

Ruhsal hasarın izi kolay geçmeyecek

Dr. Necip Çapraz - Serbest Psikiyatr

Bundan bir yıl önce hayatımıza yeni birçok sözcük girdi: Pandemi, karantina, izolasyon, sosyal mesafe, el yıkama kuralları, maske, dezenfektan, damlacık, enfeksiyon ve benzeri... Bunlar daha önceleri tıp fakültesi derslerindeanlatılan ve gerçek yaşamdan uzak sözcükler iken, son bir yıldır artık günlük yaşamın olağan parçası haline geldi.

Koronavirüs, hastalık adıyla Covid-19, salgını ülkemizde bir yılını doldururken şu andaki bilanço milyonlarca hastalanmış kişi, onbinlerce kişinin ise ölümü anlamına geliyor. Pandeminin bu tür fiziksel hasarlarının yanı sıra toplumsal, ekonomik ve ruhsal etkileri de bulunuyor.

BİR YILDA NELER OLDU?

Salgının ilk günlerinde, hastalıkla ilgili bilinmezlikler elbette bugüne göre çok daha fazlaydı. Ancak tüm toplum bu yeni durumla karşılaştığında topyekûn harekete geçti ve herkes yüksek bir motivasyonla bu hastalık salgınının üstesinden gelmek için olanca gücüyle çalışmaya başladı. Yakın zamanda sonlanacağı düşünülen önlemlere uymak ilk zamanlarda kolaydı. Üstelik hızla başlayan aşı çalışmaları da sonbaharda sonuçlanacaktı, yazdan sonrası daha iyi görünüyordu. Mart-mayıs ayları arası salgının atlatılması için harcanan çabalar ve yüksek beklentilerle geçerken, vaka sayılarının düşmesi ve karantina kurallarının gevşetilmesi umudu daha da artırdı. Hastalığın yenileceğine olan inanç yeni koşulların zorlaması karşısında dayanıklılığı da olumlu etkiliyordu. Ancak sonbaharın gelmesiyle birlikte artışa geçen vaka sayılarının bir önceki kışı da aratacak düzeylere hızlıca ulaşması tüm toplumda bir hayal kırıklığını ve umutsuzluğu da beraberinde getirdi.Yetkili makamların şeffaf olmayan tutumlarının güven sarsıcı olması, hiçbir zaman gerçekleri tam bilememe kaygısı yaşananlarla ilgili belirsizliği ve bilinmezliği tetikleyen durumlar oldu. Kış aylarına gelindiğinde sonuçlanmaya başlayan aşı çalışmaları umutları yeşertse de, aşı üretimindeki kısıtlılıklar, aşıyla ilgili güvenilirlik ve etkinlik sorunları, kitlesel aşılamada yetersizlikler ve eşitsizlikler, aşıyla ilgili umutları azaltırken, farklı coğrafyalardan gelen mutant virüs haberleri, aşının etkinliğiyle ilgili soru işaretlerini körükledi. Şimdilerde tüm dünya hergün onbinlerce yeni vaka ve ölümle boğuşmaya devam ederken, ne salgının ne zaman biteceği yönünde bir öngörüye sahibiz ne de geçen yıl yaşamımıza giriveren bazı kuralların bundan sonra yaşamın gerçekliğinin kendisi olmayacağını garanti ediyoruz. Bir yandanda birçok kişi sevdiklerini ve yakınlarını kaybetmekte, yeni normal gereği bu kayıplarıyla ilgili ritüellerini bile istedikleri şekilde yerine getirememekteler.

SADECE FİZİKSEL SONUÇLARI YOK

Koronavirüs salgınının başlamasıyla birlikte yaşamımızda birçok alışageldiğimiz davranış veya durum da değişti. ‘Yeni normal’ olarak adlandırılan bu oldukça yeni durumlar, kaçınılmaz olarak yanında yeni zorlukları da getiriyor. Yeni duruma adapte olmaya çalışmanın getirdiği insanın kendisinden ve dışarıdan kaynaklanan stres, maalesef yeni normalin toplumda neden olduğu zorluklar olarak karşımıza çıkıyor. Mesafelenme esasen bir fiziksel mesafelenmeyle ilgili olmasına rağmen, karantinalar, sokağa çıkma yasakları giderek bu fiziksel mesafelenmenin bir sosyal izolasyona ve yalnızlığa dönüşmesine neden oldu. Kendini yalnız olarak tanımlayan kişilerin sayısı giderek artarken, buna bağlı birçok ruhsal sorun da artış gösteriyor gibi. Yalnızlık ve sosyal izolasyonun ise erken ölümle, depresyonla, kardiyovasküler hastalık riskiyle ve bilişsel bozulmayla ilişkili olduğu biliniyor (1).

Pandemi tahmin edilebileceği gibi ekonomiyi de tüm dünyada olumsuz etkilerken, zaten bir süredir ekonomik sorunların yaşandığı ülkemizde ekonomik etkileri çok daha büyük oldu. Artan yaşam pahalılığı, işsizlik, ödemelerin yapılmaması, ebeveynlerin okula gidemeyen çocukların bakımı için işten ayrılmak zorunda kalması stresi artıran durumlar. Artan stres ilişkilerin bozulmasına neden olurken, haberler ve araştırmalar ev içi şiddetin de arttığını gösteriyor (2). Stres, ev içi şiddet, derinleşen yoksulluk, bozulmuş rutinler, gelecek kaygısı, belirsizlik, yalnızlaşma, umutsuzluk ise kaçınılmaz olarak ruh sağlığını toptan olumsuz etkilemekte.

YARATTIĞI HASAR DEVAM EDECEK

Yukarıda anlattığım tablonun pek de iç açıcı olmadığının farkındayım ancak insanlık olarak umutsuz ve kısmen iç karartıcı günlerden geçiyoruz. İçinde bulunduğumuz bu durumun yakın zamanda değişebileceğine ve eski yaşam şeklimize dönebileceğimize dönük umutsuzluk ruhsal etkilenmeyi artırıyor.

Türkiye ile ilgili verilere tam sahip değiliz ancak Amerika Hastalık Korunma ve Kontrol Merkezi’nin (CDC) yaptığı bir araştırmaya göre2020’de bir önceki yıla göre depresyon, kaygı bozuklukları, uyku sorunları, alkol-madde kullanımı ve intihar düşünceleri gibi ruhsal sorunların 2-3 katartış gösterdiği saptanmış (3).

Salgınla geçen süre, dolayısıyla toplumun maruz kaldığı stres yakın tarihte hiç bilinmediği kadar uzadı ve uzamaya devam ediyor. Bu uzamış maruziyet sorunların büyümesine, ruhsal zorlanmanın artmasına, başa çıkma yetilerinin zaman zaman yetersiz kalmasına ve ruhsal dayanıklılığın azalmasına neden oluyor. Tahmin ediliyor ki pandeminin fiziksel etkileri hafiflese de hayatımızda yarattığı hasarlar ve değişiklikler toplumun geniş bir kesimini ruhsal açıdan uzun süre daha etkilemeye devam edecek.

İNTİHAR DAHA ÖNEMLİ BİR SORUN OLABİLİR

Pandeminin intihar oranlarını artırdığıyla ilgili evrensel geçerliliği olan bir yargıya varmak için veriler henüz yetersiz olsa da, farklı ülkelerde farklı büyüklüklerde yapılan araştırmalar tamamlanan intiharlarda, intihar girişimlerindeve kendine zarar verme davranışında artışa dikkatleri çekiyor (4).

İntiharla ilgili risk faktörleri (depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, umutsuzluk, sıkışmışlık ve ağırlık hissi, alkol ve madde kötüye kullanımı, yalnızlık, ev içi şiddet, çocuk istismarı, işsizlik ve finansal güvensizlik gibi) düşünüldüğünde, pandemininbu risk faktörlerinin tümünü artırdığı çok açık şekilde ortada. Bu nedenle intihar düşüncelerinde ve girişiminde artışı bunlar açıklıyor olabilir.

Türkiye’de ise durum biraz daha farklı. Ülkemizde intiharın bir ölüm nedeni olarak Batılı ülkelerinden daha düşük olduğu biliniyor. TÜİK verilerinden 2018 yılına kadar olan intihar oranlarına ulaşılabiliyor ve oranlar genellikle yıllar içinde sabit seyretme eğiliminde. Ancakpandeminin etkilerini değerlendirmek için gerekli son iki yılın sayılarını henüz bilmiyoruz. Fakat medyaya yansıyan haberlerden edinilen izlenim son zamanlarda intihar vakalarında bir artış olabileceğini düşündürüyor. Özellikle genç erkeklerde ve riskli gruplarda intihar düşüncelerinin artması bir olasılık dahilinde değerlendirilmeli.

İntihar düşünceleri ve planları her zaman ölmek istemekle ilgili olmayabilirken, özellikle bu dönemde mevcut yaşamının mevcut şekliyle devam etmesine katlanamamakla ilgili olabilir. Yaşamda bir değişiklik olmayacağına dönük umutsuzluk, intihar düşüncelerinin iyileşmemesiyle ilgili bir umutsuzluğa da neden olabilir ki bu yardım aramayı ve istemeyi olumsuz etkileyebilecek bir durum olabiliyor. Oysa intihar düşünceleri değişebilir ve tedavi edilebilir durumlardır. Bu nedenle yardım isteyebilmek intiharın önlenmesinde çok önemli.

***

KİMLER RİSKLİ GRUPTA?

Sosyal izolasyonun belki de en fazla etkilediği grup olan genç erişkinlerin ciddi risk altında olduğu birçok araştırmada tekrarlanmış durumda. Gelecek kaygısı ve yalnızlaşma ruhsal problemleri derinleştirirken, Avrupa’da birçok psikiyatri servisi genç erişkinlerle doluluk oranları açısından tarihinin en yoğun döneminden geçiyor (5).

Yine tekrarlanan çalışmalarda gösterildiği şekilde kadınlar ve kendini ikili cinsiyette tanımlamayanlar (non-binary), işsizler, yoksullar, azınlıklar, yaşlılar, çocuklar ve dezavantajlı grupta olanlar ruhsal etkilenmeye en yatkın gruplar arasında.

***

NE YAPILMALI?

Ruhsal rahatsızlıklar tüm dünyada ve ülkemizde yetiyitiminin başta gelen nedenlerinden aslında. Bu sebeple de önemsenmeleri gerekiyor. Yeni yeni gelişen bir ruh sağlığı etkilenmesi dalgasıyla karşı karşıyayken hızlıca önlemler alınarak bu dalganın büyümesinin önlenmesi oldukça önemli. En az koronavirüsün yayılmasını engellemeye dönük önlemler kadar ciddiye alınarak ruhsal etkilenmeyi azaltmaya yönelik politikalar geliştirilmeli. Ruhsal etkilenmeye neden olan durumların etkisinin azaltılmasına yönelik bu politikaların yanı sıra, toplumun bilgilendirilmesi, konuya özgü acil yardım kanallarının oluşturulması ve toplumun genelinin bu kanallara ulaşmasının sağlanması elzem.

Şu andaki tablo pandeminin getirdiği zorunlu koşulların azalarak da olsa uzun bir süre daha devam edeceğini düşündürüyor. Bu ise ruhsal olarak bu sürecin etkilerinin de uzun süre devam edeceği anlamına geliyor. Bu nedenle yazıda bir kısmından bahsedilen riskli durumlarla ilgili önlemler alınabilir. Elbette bunların bir kısmı bireysel olarak çözülebilecek sorunlar değil ama bireysel olarak sosyal izolasyonu azaltmak, sosyal bağları güçlendirmek, bireysel olarak ruhsal iyi olma halimizi olumlu etkileyen faaliyetlere önem vermek, pandemiyi unutmamak ama sadece pandemiyle de yaşamamaya gayret göstermek ruhsal etkilenmemizin azalmasına katkı koyabilir. O nedenle uzun soluklu bir mücadeleye de her açıdan hazırlıklı olunmalı. Gerektiğinde ruhsal yardım istemenin ve yardım almanın faydaları da göz ardı edilmemeli.

Bu umutsuz günlerin elbette daha umutlu günlere dönüşeceği günler de gelecek.

***

Kaynaklar:

Smith BJ, Lim MH. How the COVID-19 pandemic is focusingattention on lonelinessandsocialisolation. PublicHealthResPract. 2020;30(2):e3022008.

Ünal B, Gülseren L. COVID-19 pandemisinin görünmeyen yüzü: Aile içi kadına yönelik şiddet.Klinik Psikiyatri Dergisi.2020;23(Ek 1):89-94.

Czeisler ve ark. MentalHealth, SubstanceUse, andSuicidalIdeationDuringthe COVID-19 Pandemic. Weekly. 14 Ağu 2020;69(32):1049–1057.

Ann J ve ark. Trends in suicideduringthe COVID-19 pandemic. BMJ. 2020;371:m4352.

https://www.nytimes.com/2021/02/14/world/europe/youth-mental-health-covid.html?smid=url-shareadresinden 19.02.2021 tarihinde erişildi.