ABD emperyalizminin dünyayı fethetmek için askeri güç kullanma çabası felaket üstüne felaket yarattı. Fakat emperyalizm yaptıklarıyla mutlaka yüzleşecek.

Rumsfeld’in savaş suçları

Bill Van Auken

George W. Bush döneminde savunma bakanı olarak görev yapan ve ABD’nin Irak ve Afganistan savaşlarının mimarı olarak hatırlanan eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 88 yaşında hayatını kaybetti. Çarşamba günü yapılan duyuruya göre New Mexico’daki çiftliğinde öldüğünde, tüm ailesi yanındaydı.

Rumsfeld’in savaş suçlarından yargılanmaksızın ya da hüküm giymeksizin 88 yaşına ulaşmasını, uluslararası hukuk sisteminin çöküşünün kanıtı olarak görmeliyiz. Siyasi partiler, şirketler, medya, akademi gibi tüm ABD kurumlarının ve ABD ordusunun suç ortaklığı bunu mümkün kılan diğer unsurlar oldu. Bu sayede ABD katliamlar yaptı, insanlara işkence yaptı ve temel demokratik hakları ayaklar altına aldı. İşte Rumsfeld’in adı, bunlarla anılacak.

Rumsfeld tam bir devlet adamıydı. Üç dönem milletvekili olarak seçildikten sonra Nixon hükümeti döneminde Ekonomik Fırsatlar Ofisi Müdürü olarak görev yaptı. Bu ofis Başkan Lyndon Johnson’ın Büyük Toplum projesinin bir parçası olarak kurulmuştu. Rumsfeld’in ofise atanmasındaki amaç, programın ‘yoksulluk karşıtı’ uygulamalarını içeriden çökertmekti. Rumsfeld daha sonra hem ABD Başkanı’na, hem ABD NATO temsilcisine danışman olarak görev yaptı. Beyaz Saray tutanaklarına göre Nixon Rumsfeld’den bir defasında “acımasız çocuktur” diye bahsediyordu.

SAVAşIN İNSANLIĞA MALİYETİ KORKUNÇ

Nixon istifa etmek zorunda kaldığında Gerald Ford hükümetinin kurulmasını bizzat Rumsfeld yönetti ve personel müdürü göreviyle ödüllendirildi. Bu görevde iken Sovyetler Birliği ile yürütülen ‘nükleer silahsızlanma’ görüşmelerinin önüne taş koydu, Cruise füzelerinin ve B-1 bombardıman uçağının geliştirilmesinin önünü açtı. Bush hükümetinde Savunma Bakanı koltuğuna oturmadan önce çeşitli şirketlerde yöneticilik yaparak servet sahibi oldu. Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (PNAC) isimli düşünce kuruluşunda da üye olarak yer aldı. PNAC’in ortaya koyduğu tezlere göre, Sovyetler Birliği’nin dağılması, ABD emperyalizminin çıkarlarını tüm yerküreye yaymak amacıyla askeri güç kullanılması adına bir fırsattı. PNAC, Irak’ta rejim değişikliği yapılması ve ülkenin petrol zenginliklerinin çalınması için lobi yaptı. “Amerikan değerlerine ve refahına hizmet edecek küresel güvenlik rejimini” doğrudan savundu.

11 Eylül 2001 günü gerçekleşen saldırı, Irak ve Afganistan’da rejim değişikliği için fitili ateşleyen fırsatı sundu. Rumsfeld bu savaşların baş savunucusu ve baş stratejistiydi.

‘Kitlesel imha silahları’ iddialarını da en yüksek perdeden dile getiren yine Rumsfeld oldu. Medyaya “Silahların yerini biliyoruz” dedi. Saddam rejiminin hayali El Kaide bağlantılarından söz etti, ABD’nin elinde ‘somut kanıtlar’ olduğunu öne sürdü.

Bu savaşların insanlığa maliyeti korkunç oldu. Brown Üniversitesi’nde yürütülen ‘Savaşın Maliyeti’ araştırmasına göre “ABD’nin Afganistan, Irak, Suriye, Pakistan ve Yemen’de yürüttüğü savaşlarda ‘doğrudan’ ölüm sayısı 800 bin olurken; altyapıların, sağlık hizmetlerinin, gıda ekonomilerinin çökmesi sonucunda yaşanan ‘dolaylı ölüm’ sayısı 3 milyonu aşıyor.” Amerika’nın bitmek bilmeyen emperyalist savaşları yüzünden 37 milyon insan evini terk etmek zorunda kaldı. Kitlesel katliamların yanı sıra Rumsfeld’in diğer eserleri arasında adam kaçırma ve işkence uygulamaları var. Meşhur Guantanamo kampının mimarları arasında yine Rumsfeld var ve Afganistan’daki Bagram üssü gibi ‘ileri sorgulama teknikleri’ (yani işkence) uygulanan kampları da yine bizzat Rumsfeld tasarladı.

Ocak 2002’de Rumsfeld imzası ile paylaşılan bir ‘iç yazışmada’ terörle mücadele esasında “Düşman mahkûmlarını sorgulamada kullanılacak yöntemlerde Cenevre Sözleşmesi’nin hükümsüz olduğu” ifade edildi. ABD’li askerlerin Irak’taki Ebu Gureyb hapishanesinde mahkumlara işkence yaptığını gösteren fotoğraflar kamuoyuna sızdığında Pentagon’un ve Beyaz Saray’ın şaşkınlığı ‘sırların saklanamaması’ üzerine olmuştu.

ABD ordusu yönetimine ve yürüttüğü savaşlara yönelik eleştiriler giderek arttı ve Rumsfeld 2006 yılında istifa etmek zorunda kaldı. Neticede Cumhuriyetçiler hem Temsilciler Meclisi’ni, hem Senato’yu kaybetti.

Generaller savaşı sürdürmek istiyorlardı fakat bunun yolu daha ‘kabul edilebilir’ bir liderlik görünümü yaratmaktı. Demokratların tercihi savaşı bitirmekten yana değil, yeni bir ‘dalga’ ile Irak’taki katliamın dozunu bir kez daha arttırmaktan yana oldu. 2011 yılında gelindiğinde Rumsfeld Bilinenler ve Bilinmeyenler isimli kitapta anılarını yazıya döküyordu. Verdiği röportajlardan birinde şöyle diyordu; “Başkan Bush ve ekibinin yürürlüğe koyduğu programlar eleştiriliyor –askeri komisyonlar, Guantanamo kampı, vesaire… Gelinen noktada bunlar halen yürürlükte. Neden? Çünkü bunlara 21. yüzyıl dünyasında mantık teşkil eden uygulamalar. Bunlara ihtiyaç var. Yeni yönetim, yerlerine daha iyisini koyamadı”

Şiddet Obama döneminde de sürüp gitti. Irak’ta ABD operasyonları devam etti, Afganistan’da şiddetin dozu arttı, Libya ve Suriye’de felaket anlamına gelen savaşlar başlatıldı. Bush döneminde hayata geçirilen kirli savaş taktiklerine insansız hava araçları ile suikastlar eklendi.

Guantanamo kampı bugün hala açık. Rumsfeld döneminde medyaya Irak savaşının en fazla beş ay süreceği söylendi fakat savaş hala sürüyor. Biden yönetimi daha geçtiğimiz hafta Irak-Suriye sınırında hava saldırıları düzenledi.

Rumsfeld’in kirli mirasının korunmasının sebebi, emperyalist politikaların devamlılık esası. Biden yönetimi adına konuşan Savunma Bakanı Lloyd Austin Rumsfeld’in “dikkate değer kariyerine” dikkat çekti. Rumsfeld’in “tükenmez enerjisi, kıvrak zekası ve ülkesine hizmete bağlılığından” dem vurdu.
Associated Press ajansında yayımlanan ölüm ilanında “azimli, zeki, enerjik, yetkin ve samimi bir şahsiyet” olarak tarif edildi ve “yetkin bir bürokrat ve ABD askeriyesine önemli hizmetlerde bulunmuş bir vizyoner” olduğu yazıldı.

Ne büyük saçmalık! Aynı mantıkla Hitler’den de yetkin bir stratejist olarak söz edebiliriz. Rumsfeld’in ‘askeri vizyonu’ az sayıda kara kuvvetini bol miktarda hava unsuru ile destekleyerek halkları topyekûn ablukaya almak üzerine kuruluydu. Bu taktiklerin hem Irak’ta, hem Afganistan’da kolayca kitlesel katliama dönüştüğünü gördük.

ABD emperyalizminin dünyayı fethetmek için askeri güç kullanma çabası felaket üstüne felaket yarattı. 2003 yılında ABD Irak’ı işgal ederken şöyle yazmıştık: Başlatılan çatışmaların ivedi sonucu ne olursa olsun, Amerikan emperyalizminin varacağı nihai nokta felaket olacak. Dünyayı fethedemeyiz. Orta Doğu halklarına kolonyal zincirler vuramayız. Savaş çözüm değil. Öngörülemeyen güçlükler ve halkların direnişi Amerikan toplumunu kendi çelişkileri ile yüzleşmek zorunda bırakacak.

Rumsfeld’in Irak ve Afganistan’da yarattığı felaketlerin ardından dahi yılmayan ABD yönetici sınıfı, şimdi Amerikan militarizmini çok daha tehlikeli sulara taşıyor. Gözünü “büyük güçler” çekişmesine çeviriyor. Çin ile dalaşıyor ve dünyayı felakete sürüklüyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: WSWS