‘Rüyalarımın Koyunu’nda Gamze Sürcan, karaktere kendi adıyla can vermiş. Bu durum okurda, yazarın çocukluğunu okuyormuş hissini uyandırıyor ilk bakışta.

Rüyalarımın koyunu rüyalarda kalsaydı

Mehmet ÖZÇATALOĞLU

İlk kitapları ile umut veren yazarları daha dikkatli takip ediyorum. Kısa bir zaman sonra yeni bir kitap yazsınlar istesem de niteliğin zayıflamasından korkarım. Çocuk edebiyatı sınırsız bir deniz. Yazılacak çok konu var, yazılmış olanı çok olsa da. Düşle düşle yaz misali.

Sözünü ettiğim yazarlardan biri Gamze Sürcan’dır. ‘Dünyanın En Talihli Vapuru’ adlı kitabı ile dikkatimi çekmiş ve etkilemişti beni. O ilk kitabı okumakta bir hayli geç kalmış olsam da… O kitap üzerine yazdığım yazıyı şu şekilde bitirmişim. “Gamze Sürcan bu ilk kitapta başarılı bir performans göstermiş. İlgi çekici bir kitap yazmış. Fakat aradan uzun bir zaman geçmiş. Yeni kitabı beklediğimizi de belirterek yazıyı noktalayayım.”

İşte şimdi o yeni kitap önümde duruyor. ‘Rüyalarımın Koyunu’. Kırmızı Kedi Çocuk etiketiyle yayımlanan kitabı Zeynep Özatalay resimlemiş.

‘Rüyalarımın Koyunu’nda yazar, karaktere kendi adıyla can vermiş. Bu durum okurda, yazarın çocukluğunu okuyormuş hissini uyandırıyor ilk bakışta. İki sorunun yanıtını arayarak başlıyoruz kitaba. İlki, “Birini çok özlediğinde, kalbinin ortasına koca kulaklı, kocaman bir fil oturur mu?” İkincisi ise “Peki ya, cebinden yaşama sevinci çıkarıp seni gülümseten arkadaşın oldu mu hiç?” Yanıt da peşi sıra geliyor zaten. “Gamze’nin oldu. Denizde kaybolan anne babasını çok özlediği o gece, uyumak için saydığı koyunlardan biri, pat diye yatağına düşüverdi. Bu pofuduk koyun, ceplerinde biraz cesaret biraz da yaşama sevinci taşıyordu. Üstelik Gamze’nin anne ve babasını bulması için de harika bir fikri vardı! Rüya kurabilen, rüyalara girebilen ve sürü psikolojisine uymayan Altın Postlu Koyun, onlara yardım edebilirdi. İki arkadaşı neşeli bir macera bekliyordu.” İlk kitapta da Kuş Cenneti’ne giden anne babayı okumuştuk. Gamze Sürcan’da ebeveynsiz çocukları yazmak gibi bir alışkanlık oluşmaz umarım. Ayrıca arka kapakta yazan o macerayı kitapta göremedim açıkçası. Hayali bir koyun ve birtakım olayların yaşandığı tamam da ne yaşandı, orası boşluk bende. Yüzeysel bir kurgu ile karşı karşıya kaldığımı hissettim. Heyecanla bir sonraki sayfayı çeviremedim bir türlü. (Sayfayı çevirdim ama heyecan duymadım.) Mutlu bir son beklentilerin karşılanması, malumun ilanı gibi olmuş ki aksini genelde beklemeyiz zaten.

Oysaki ilk kitap ‘Dünyanın En Talihli Vapuru’ ile kıyaslandığında, o kitabın daha heyecan verici olduğunu ve daha dikkat çekici bir içerik ve kurgusunun olduğunu anımsıyorum. Büyükannenin koleksiyonu bile başlı başına müthiş bir düş gücünün göstergesiydi.

Yazar için hüküm vermek istemem fakat ilk kitapla zaman aralığının fazla olması biraz tedirgin etti de aceleye mi geldi yoksa dosya çok uzun zamanda ortaya çıktı da onun sıkıntısı ile mi karşılaştık bilemiyorum. Yine de yazarın sade anlatımı ve anlattıklarının kolay okunabilir bir düzeyde olması “takibe devam” dedirtiyor. Gamze Sürcan’a çağrımdır ki; kendisinden ‘Dünyanın En Talihli Vapuru’ adlı kitabının tadında kitaplar bekliyoruz.