Sezon başında yaptığı transfer atağıyla neredeyse ilk 11’inin yarısını değiştiren Fenerbahçe’de, taraftarların derdi değişmedi. Hoca-futbolcu çekişmesi, oturmamış sistem ve istikrarsızlık. Kadıköy’de olup bitenlere değindik bu hafta.

Sezon daha başlamamış. Karadeniz’in incilerinden Amasra’da bir gece yarısı divanda yana kaykılmış şekilde A Spor’a bakıyorum. Gece divanda yatarken açık bırakıp uykuya daldığınız kanallardan, uyuşturucu gibi. Bir yorumcu gidiyor, öbürü geliyor, o bitiriyor, sonraki başlıyor. Konu hep aynı. Robin van Persie ve Fenerbahçe’ye transferi. Ha geldi, ha gelmek üzere, ha sağlık kontrolü derken gelişinden 1 hafta önce başlayan programlar geldikten sonra 1 hafta daha sürdü. Bir futbolcu, haftalar boyunca her gün aralıksız 4 saat konuşulur mu televizyonda, konuşuluyormuş. Öyle ki Fenerbahçe’nin diğr yıldız transferi Nani ve Galatasaray’ın transferi Podolski, Hollandalı’nın yanında, Anelka’nın meşhur “bonusu” Ribery muamelesi gördüler. Ortalıkta dönen bu çılgınlık karşısında, her futbolcu veya teknik adam transferinden sonra ne yorum yapıyorsam olaya öyle bakıyordum. Bir futbolcuyu sahaya çıkıp performans göstermeden, bir teknik adamı sahaya çıkardığı takımı izlemeden değerlendirmek sadece ve sadece tabloid basının tiraj, televizyonların izlenme oranı kaygısından başka bir şey değildir. Bu konuda ülke tarihi boyunca o kadar fazla ders aldık ki, Van Persie bu konudaki kaçıncı ders bilemiyoruz.

Van Persie ve Vitor Pereira arasında her maç daha da sarpa saran bir ilişki var. Portekizli onu ilk başta fizik gücü yetersizliği sebebiyle kadroya almadı ve yavaş yavaş ilk 11’e yedirmeye çalıştı. Ama o sırada, bir gün yerini Van Persie’ye bırakacağına kesin gözüyle bakılan Brezilyalı Fernandao da fena işler yapmıyordu. Brezilyalı’nın bugün tüm resmi maçlarda toplam 7 golü var. Bu performans zaten daha işin başında Pereira’nın eline çözmesi gereken bir problem bıraktı. Pereira takımının kendi evinde oynadığı maçlarda dahi çift forvet konusunda oldukça çekingen davranınca ister istemez Fernandao ile Van Persie arasında bir seçim yapmak zorunda bıraktı kendisini. Her defasında Fernandao’yu tercih ettiğinde de kenarda mutsuz bir adam oturuyordu. Van Persie; Van Gaal, Hiddink ve Blind, hangi hoca olursa olsun yıllarca aynı mevkii için ulusal takımda Huntelaar ile çekişmişti, Huntelaar’ın sahaya çıktığı her maçta hüsrana uğramıştı ve bu duyguyu iyi biliyordu. Manchester United’dan ayrılarak Türkiye’ye bunun için gelmemişti. Mutsuzluğu büyüdükçe tepkisini göstermeye başladı. Önce doğrudan hocasına, Beşiktaş maçında saha komiserine ve Akhisar maçında da doğrudan kameralara. Pereira onu yedek bırakarak disipline etmeye çalışıyorsa büyük bir hata yapıyor. Zira disipline etmeye çalıştığı oyuncuyla ilgili kafası fazla karışık. Beşiktaş maçında onu kurtarıcı olarak sahaya gönderdikten 4 dakika sonra Hollandalı skoru değiştirdi. Kaybettiler, ama maçın Fenerbahçe tarafında kazananı Van Persie’ydi, hocasına resmen “beni ilk 11’e yazsaydın belki kazanabilirdik” mesajını yolladı attığı golle. Çaresiz, Pereira onu birkaç gün sonra Glasgow’da Fernandao’nun yanına yerleştirdi. Fernandao 2 gol attı o gün. Aralarında uyum olsun olmasın aynı tarifeyi kendi evindeki Akhisar maçında da deneyebilirdi. Ama tek forvete dönüp Fernandao’yu sahaya çıkarmayı tercih etti. Aksilik Fernandao geçen pazar akşamı 2 kez fileleri buldu. Anlayacağınız Portekizli’nin sahaya düşünceli düşünceli bakması sürpriz değil. İşin içinden nasıl çıkacağını bilemiyor.

Bundan 20 gün sonra, Kayserispor, Ajax ve Galatasaray maçlarını oynamış Fenerbahçe’nin bu sezon nereye doğru gideceğini net biçimde görebileceğiz. Bu süreçten, kenetlenmiş ve formunu düzeltmiş bir takım olarak da çıkabilirler, hocası topun ağzına gelmiş bir takım olarak da.