Cevabı olmayan bir bilmece… 18 Haziran’da karne verilecek, 21 Haziran’da sosyal, duygusal, kültürel, fiziksel etkinlikler başlayacak, 2020-2021 eğitim öğretim yılı ders kesim tarihi de 2 Temmuz olacak.

Salgının yönetimi salgının başladığı günden bugüne eğitimde de ülkenin genelinde uygulanan tüm politikalarda olduğu gibi ilkesizlik ve bilinmezlik üzerine kurulu. Bu ilkesizlik, “kuralsızlık” ve bilinmezlik ise siyasi iktidarın ve sermayenin ihtiyaçları üzerine inşa edilen bir hat, politik bir tercih… Bir taraftan bu süreç eğitim emekçilerine, öğrencilere, velilere rağmen işletilerek inisiyatif okul yöneticilerine, karar alıcılara bırakılarak otoriter bir yapı inşa ediliyor. Bir taraftan da siyasi iktidara yakın olanlara, özel okul sahiplerine, tarikatlara, cemaatlere, dini yapılara alan açıyor. Ve bir yandan da “mış” algısı yaratılıyor. Gerçekte olmayanı, öğrencilerimizin yaşamına dokunmayanı, onların hayatında hiçbir karşılığı olmayanı varmış gibi göstermek…


Milli Eğitim Bakanı “Telafide ben de varım” programını açıkladı. Açıklamada belediyelerin, STK’lerin UDEP çerçevesinde telafi eğitim programında “var” olduğu açıklandı. Peki bu programda öğretmenler var mı? Veliler var mı? Öğrenciler var mı? Kamu kaynaklarının gerçek sahibi olan, yaşanılan sorunların, eşitsizliklerin ve yapılması gerekenlerin, öğrencilerin ihtiyacının ne olduğunun bilgisine sahip olan, salgında bir başarı hikâyesinden söz edilecekse bu başarı hikâyesinin tek ve gerçek kahramanları olan eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin, velilerin söz ve karar hakkının olduğu bir süreçten bahsetmek mümkün mü?

Telafi eğitimi nedir? Nasıl, hangi içerikte, hangi araçlarla, ne zaman yapılmalıdır? Kapsayıcı olmayan, tüm çocukların eşit yararlanamadığı, “isteğe bağlı” açıklamaları üzerinden bir telafi eğitimi programı olabilir mi? Telafi eğitimi için bütçe ayrıldı mı? Öğretmen ataması, yeterli derslik hazırlığı konusunda yürütülen bir çalışma, hazırlık var mı? Telafi eğitimi için yeterli araç gereç desteği sağlandı mı?

Salgın koşullarında yüz yüze gerçekleştirilecek telafi eğitimi, UDEP programı için okullar hazır mı? Eğitim emekçilerinin aşılanması tamamlandı mı? Düzenli test ve okullarda hijyen, temizlik vb. gerekli önlemler alındı mı?

Öğrenme kayıplarının giderilmesi için başta yoksul ailelerin çocukları olmak üzere dezavantajlı tüm öğrencilerimiz için gerekli ölçümler yapıldı mı, öğrencilerimizin gereksinimleri belirlendi mi?

Köylerde internet erişim sorunu nedeniyle uzaktan eğitime hiç ulaşamayan, mevsimlik tarım işçisi olarak veya başka işlerde çalışmak zorunda bırakılan, özel eğitim gereksinimi olan, mülteci olan, anadili Türkçe olmayan, gerekli cihazı ve internet erişimi olmadığı için uzaktan eğitime yalnızca televizyondan erişebilen yüz binlerce öğrencimizin isminin dahi geçmediği bu program öğrencilerimiz için ne ifade ediyor?

Açıklanan her karardan ve sonuçlarından öğretmenler ve öğrenciler etkilenecek. Öğretmenler, öğrenciler, veliler bu sürecin öznesi mi?

6 Haziran’da LGS gerçekleşecek. Telafi açıklamaları aynı zamanda eğitimde yaşanılan eşitsizliğin de açık bir kanıtı iken yaşanılan sorunlara, eşitsizliklere ve salgına rağmen seçmeye, elemeye dayanan merkezi, standartlaştırılmış sınav ısrarı; yüz yüze ve uzaktan eğitime ulaşamayan, ulaşsa dahi nitelikli erişim imkânına sahip olmayan öğrencilerimizin hayallerinin, umutlarının elinden alınması anlamına gelmeyecek mi?

Ve en temel sorulardan biri ise eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, velilerin öznesi olmadığı, yok sayıldığı bir programda “var” olan STK’ler… Biz bu STK’leri Aladağlardan, Karamanlardan tanıyoruz. Biz bu STK’leri il il, ilçe ilçe imzalanan protokollerden tanıyoruz. Biz bu STK’leri bize, eğitim emekçilerine, öğrencilerimize ait olan kamu kaynaklarını kendi bekaları için sınırsızca tüketmelerinden tanıyoruz.

Eğitim kamusal bir haktır. Bir kamu hizmeti olan eğitim; eğitim emekçileri tarafından kamu yararı için gerçekleştirilir, başka kişi, kurum ve kuruluşlara devredilemez.

Dünya genelinde telafi eğitimi tartışmalarında eğitim sendikalarının temel eleştirisi karar alıcıların meseleyi yalnızca öğrenme kayıplarının giderilmesi -ki açıklanan programın öğrenme kayıplarının giderilmesi noktasında dahi bir karşılığı yok- dar başlığı üzerinden değerlendirmesi… Salgın gibi olağandışı dönemlerde okul terkinin, eğitimden kopuşun hızlandığı, çocukların işçileştirildiği, köktenci grupların hedefi haline getirildiği bir süreçte akademik becerilerle sınırlı bir yaklaşımın sorunları ve eşitsizlikleri daha da artıracağını açıklıyor ve tek bir çocuğun dahi eğitim hakkının elinden alınmamasına karşı ses çıkarıyorlar.

Yapılan açıklamalar da yaşanılan eşitsizliklerin ve sorunların devasa boyuta ulaşmasından öte bir anlam ifade etmiyor. Eğitimde salgının yönetimi; algının yönetilmeye çalışılması yalnızca…