Rejimin karakterine dair binlerce sözün anlatamayacagı isaretleri görerek geçti son zamanlarımız: Çıkan gözler, kurulması teklif dahi edilemeyecek cümleler, alınan canlar, ayakkabı kutuları, isçi cinayetleri, paramiliter sırt çantaları ve bütün bunları durmadan kendi çıkarına göre yorumlayan koca bir yalan fabrikası.

Parti-devlet organizasyonunun iyice açıga çıktıgı durumlardan biri de, idarenin nasıl davranacagına dair açıklamaların devlet ya da Hükümet görevlilerinden degil de, çesitli düzeylerdeki parti yöneticilerinden ya da partinin medyadaki uzantılarından gelmesi. Bunun son örneklerinden biri, 1 Haziran seçimlerinden hemen sonra gerçeklesti.

Radikal gazetesinin haberine göre, Çankırı’nın Sabanözü ilçesinde tekrarlanan belediye baskanlıgı seçimini MHP adayı kazanınca AKP Çankırı Gençlik Kolları Baskan Yardımcısı Hüseyin Kılıç facebook hesabına “Sabanözü’ne asfalt çalısması durdurulmustur. Bunu Sabanözü hak etti” yazdı.

Baska yerlerde de seçim vardı. En büyükleri Agrı ve Yalova olan 14 merkezde, YSK’ye yapılan itirazların kabul edilmesi sonucu tekrarlanan seçimlerde seçmenlere adeta bir iki turlu seçim sansı sunulmus oldu. Sonuçlar da “seçim iki turlu olsaydı ne olurdu” diye düsünmeye imkân saglayan türden. (Toplam oy oranlarını isaret edip “iki tur” argümanını geçersiz kıldıgını zannedenlere ufak hatırlatma: iki turlu seçimin faydası zaten seçmenlere ikinci tercihlerine dair bir söz hakkı ve yüzde elliyi geçmeyen herhangi bir çogunlugu sandıkta olusturacagı bir koalisyonla dengeleme sansı vermesinde.)

Kaderin garip bir cilvesi sonucu, önümüzdeki ilk büyük seçim de, iki turlu bir Cumhurbaskanlıgı seçimi. Muhalefet partileri henüz aday ismi açıklamıs degiller. Iktidarın ise Basbakan’ı aday gösterecegi anlasılıyor. Üzerinde neredeyse herkesin hemfikir oldugu nokta ise, Kürt siyasal hareketinin tutumunun sonucu önemli ölçüde etkileyecegi. Barıs süreci sebebiyle Kürt siyasal hareketinin iktidara destek verecegini, bunu yapmasa bile hiç degilse köstek olmayacagını düsünenler var. Ben hiç böyle düsünmüyorum.

Böyle düsünmüyorum, çünkü anlamlı, sürdürülebilir ve hakiki bir barıs süreci; ne kadar önemli, güçlü, etkili olurlarsa olsunlar bir ya da iki kisinin kararına, duygu dünyasına ya da fıtratına bırakılamaz. Türkiye’deki en politize, devlet serri konusunda en deneyimli ve haklı olarak en kuskucu siyasi gelenek; “Erdogan cumhurbaskanı olmazsa süreç kesinlikle zarar görür.” diye düsünüyor olamaz.

Olamaz, çünkü barıs iradesinin gerçek sahibi iktidar partisi ya da onun lideri degil, halklardır. Olamaz, çünkü eger Erdogan’ın varlıgına baglı olan herhangi bir sart varsa bile, kendisi seçimi kaybedince emekli olmuyor, bir sonraki seçime kadar yine Hükümet’in basında. Olamaz, çünkü diger bir adayı o ana kadar söyledikleri ve yaptıklarını ölçü kabul edip elestirebilecegimizin yüz katı kadar malzemeyi iktidar adayının son 3 aylık performansından çıkarmak mümkün. Olamaz, çünkü son bir yıldır ortaya koydugu davranıslar iktidarın adayının muhakeme gücünü, vicdanını, iç huzurunu ve hatta saglıgını da önemli ölçüde yitirmis oldugunu gösteriyor ve bu durumdaki bir insana ülkenin en büyük barıs projesini yüklemek ona da haksızlık olur.

Agrı’daki seçim zaferini Soma’daki isçiye armagan edecek basirete ve incelige sahip bir hareket, Sabanözü’ndeki asfalt çalısmasıyla Türkiye’nin iç barısına aynı pencereden bakan, yani ikisini de gözünü kırpmadan hırsına kurban edebilecek bir anlayısa tabii ki teslim olmayacaktır, olamaz.

Olamaz, çünkü kaybedince çirkinlesenle güzel oyun oynanamaz.