Saray’ın sahibi kimse hukuk onundur bu yüzden Saray’da dağıtılan adalet hükümdarın adaletidir, halkın değil

Sabıkanız var mı?

KEMAL CAN KAYAR
kemalkyr@gmail.com

Nerede olursa olsun, bir yerde işe başlamadan önce ilk sorulan sorudur: “Sabıkanız var mı?” Diyelim ki asgari ücretle bir yerde işe başlayacaksınız, bu sorunun geleceğini bildiğiniz için, önce size en yakın Adalet Sarayı’nın yolunu tutarsınız. İstanbul Adalet Sarayı bana en yakın olanıdır. Hani şu, ihtişamıyla bize adalete ne kadar muhtaç olduğumuza inandıran, Avrupa’nın ikinci en büyük adalet sarayı. En alt katta görevli memurlar sizin iyi mi kötü mü bir insan olduğunuzu kağıda dökerken, üst katta en yetkili amirlerin terör örgütü üyesi olmakla paketlendiği yer.

Devletin GBT’si

Ama bu ülkede sabıkasız yaşamak çok zor. Siyasi bir yürüyüşe mi katıldınız, bir gazete sayfasında hükümeti mi eleştirdiniz, sizi döven polislere küfür mü ettiniz ya da soğuktan donmamak için kaçak elektrik mi kullandınız. Üzgünüz fast food zincirimiz de sabıkalı olduğunuz için asgari ücretle çalışamazsınız. Ama birilerinin çıkarları için insanlara kumpaslar kurup cezaevine mi attınız, yalan delil mi ürettiniz, iftira mı attınız, insanların hayatını mı karartınız, eğer devletin sözünü dinlerseniz sizi adalet dağıtan kişi bile yapabiliriz.

Sadece sabıka meselesi değil hüküm almasanız bile GBT’nizde bilgi notları olabiliyor. Devlet onla en ufak bir işiniz dahi olsa sizi fişleyerek GBT’ye ekler. Sokakta GBT’nize de polisler bakar. Sokakta sizin iyi mi kötü mü bir insan olduğunuzun karar verenler de kanatsız meleklerimiz, polislerdir. Zaten her adliye sarayı, kendi polisini yanında getirir. Uyumlu çalışmak için bunlara hükümdar tarafından nikah kıyılır. Bir adli ekip gider yerine ayrı bir ekip gelirse, eşantiyon gibi kendi polisini de yanında getirir.

Saray’ın adaleti

Saray’ın sahibi kimse hukuk da onundur hukukun zabıtası da odur. Bu yüzden Saray’da dağıtılan adalet hükümdarın adaletidir, halkın değil. Hukuka olan güvenimizi son on üç senede yitirdik diyorlar biz hiçbir zaman güvenmedik zenginlerin hukukuna. Ne DGM’leri ne Özel Yetkili Mahkemeler’i unutmadık. Savcılık, hakimlik gibi mesleklerin tam göbeğinden devlete bağlı olduklarını biliyoruz ve idealist davranamayacak kadar ikbal endişesi taşıdıklarını da. Devletle bu insanların arasında özel bir ilişki vardır bizim kolay kolay anlayamayacağımız. Mahkemede hakkımızda bir karar okunurken hiçbir şey anlamamızın sebebi biraz da budur. İlk kez bir mahkemeye çıkanlar, savcıyı ya da hakimi servet-i fünun şairi sanabilir oysa bu dil halkın anlamaması için kasıtlı olarak oluşturulmuştur.

Saray’ın avukatları için lojman

Fakat bu mahkemeler tarihte hiçbir zaman bu kadar açıkça sistemin engizisyon mahkemeleri haline gelmemişti. Daha bu hafta tek bir mahkemede BirGün’e açılan altı dava görüldü. Geçen hafta Can Dündar ve Erdem Gül yine benim sabıka kaydı almaya gittiğim adliyede tutuklandı. Saray’ın müşteki olduğu davalar bütün ceza salonları doldurmuş durumda. Dikkatle telefonun ucundaki sesi dinleyerek, “Evet efendim, tabii efendim” diye ortada dolaşan iyi giyimli Saray avukatları her yerde. Yakında bu avukatların gidip gelmeleri zor oluyor diye Saray’ın avukatları için adliyenin yanına bir lojman inşa edilebilir. Ya da İstanbul Adalet Saray’ının broşürlerini de görebiliriz: “Patron çıldırdı! Eleştiri 10 bin, Hakaret 20 bin, Ana bacı sövme 100 bin tl” gibi.

Bir daha sabıka kaydı almaya gittiğinizde şu dediklerimi bir aklınıza getirin. O adalet saraylarının düğün saraylarından farkı yok. Zenginler çalıyor, fakirler oynuyor. Bize sabıka kaydı veren devletin sabıkası da tek yaprak a4’e değil on cilt kitaba bile sığmaz aslında.