Aslında altmış beş yaşında, kilolu, hareketsiz ve stresli yaşam biçimi olan bir insanın kalp krizinden ölmesi sık görülen bir durum idiyse de…

Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölüm nedeniyle ilgili kuşkular hiç bitmedi.

Tam da Cumhurbaşkanlığı’nı bırakıp tekrar ANAP’ın başına geçecek ve de Kürt sorununu federasyon yoluyla çözecekken(!) aniden ölüvermesine bir türlü inanamadık.

İddiayı ısrarla sürdürenler AKP karşıtları olsa hadi neyse…

“Ulusalcı paranoya” der geçerdik.

Ama İslamcılar ve liberaller olunca geçiştirmek olmazdı.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu da altı yüz yirmi beş sayfalık bir rapor hazırlayınca mezarının açılması kaçınılmaz oldu.

Mezar geçen hafta açıldı.

Şimdi hep birlikte adli tıptan gelecek raporu bekleyeceğiz…

Rahmetli Özal sekte-i kalpten mi gitmiş yoksa Balyoz Darbe Planı kapsamında Ergenekoncular tarafından mı zehirlenmiş öğreneceğiz.

***

Mezar açıldı ama bir de ne görelim?..

Rahmetlinin cesedi on dokuz yıldır çürümemiş!..

Gazeteler anında “Özal’ın Mezarından Mucize Çıktı” başlığını çakıverdiler.

Sonra…

Bizim memlekette tek bir gün tıp fakültesinde okumadan da adli tıpçı olunabileceğinin canlı delili Prof. Sevil Atasoy mevzuyu açıklığa kavuşturdu ama…

Ben de emekli bir adli tıp asistanı olaraktan birkaç kelâm edeyim dedim.

***

Şimdi efendim biz fâniler ölümle birlikte her şeyin bittiğini düşünürüz ama gerçekte öyle değildir.

Bedenimiz, ölümden sonra “Postmortem Değişiklikler” denilen bazı olaylara maruz kalır.

Bunlar, Forensic Medicine’da (adli tıp demek oluyor, konu hakkında bilgili olduğum izlenimi yaratmak için yazdım) esas olarak dört başlıkta incelenir.

Ölü soğuması, algor motris…

Ölü katılığı, rigor motris…

Ölü lekeleri, livor motris…

Ve de çürüme, pütrefaksiyon.

Ancak bazen ölümden sonraki normal döngü farklı gelişir.

Birincisi; sıcak ve kuru ortamlarda kalan cesetlerde görülen mumyalaşma, mumifikasyon…

İkincisi; anne karnında ölen ceninlerde görülen salamuralaşma, maserasyon…

 Üçüncüsü de; nemli ya da sıvı ortamda kalan cesetlerde meydana gelen sabunlaşma, saponifikasyondur.

Sabunlaşmaya uğrayan vücut bölgesinde çürüme gelişmez, organlar eski halini korur.

Turgut Özal’ın cesedinde olan da işte budur.

***

Sabunlaşma, saponifikasyon ölü bedende olur.

Bir de canlı bedende olan, çörtükbilimcilerin süngerleşme dedikleri bir olay vardır ki…

Organlar yumuşar, pelteleşir, için için erir, delik delik olurlar.

Süngerleşmenin en ağırı beyinde oluşur.

Beyin süngerleşmesine dûçar olan hasta ne yapar derseniz…

Neler yapmaz ki?..

Kâh Said-i Nursî’nin müritlerinin şeriat istemediklerine…

Kâh Necip Fazıl’ın öğrencilerinin memlekete demokrasi getireceklerine inanır.

AKP’ye yönelik her eleştirinin altında Ergenekoncu arar…

AKP’nin önüne koyduğu her sandıkta gözü bağlı “Evet”i basar.

Referandum’un ertesi günü “Halk Yönetime El Koydu” diye manşet atar…

İşler beklediği gibi gitmeyince de…

“Bu AKP ilk iki dönem Erzurumlu Emrah’tı, şimdilerde devletleşti, Ankara’lı Turgut oldu.” diye şikayet eder.

İnanmıyorsanız önünüze çıkan ilk İslamcı ya da liberale yakın tarihten bir olay sorun…

İçinde “Derin devlet, askeri vesayet, İttihatçı zihniyet” nakaratı geçmeyen tek bir cümle kurabilirse…

Allah beni saponifiye etsin!..

(Öldükten sonra, tabii.)