2012… 4+4+4 yasasının çıkışının ilk aylarıydı. “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik yetiştireceğiz” denildi. Ülkenin her yerinde olduğu gibi İstanbul’da da hızla okullar imam hatibe dönüştürülmeye başlandı. Okul okul veliler, öğretmenler okullarımızın dönüştürülmesine karşı eylemler örgütlemeye başladık. Okulların dönüştürülmesi tüm itirazlara, eylemlere rağmen o kadar hızlı bir şekilde art arda açıklanıyordu ki… Kartal, Fatih, Kadıköy, Ümraniye… Günlerce, aylarca sabahın ilk ışıklarıyla başlayıp gece geç saatlere kadar okullarımıza sahip çıkma mücadelesini örmeye çalışıyor, okul önü eylemleri, mahalle şenlikleri, imza kampanyaları ile durmaksızın koşturuyorduk.

Dönüştürülmeye çalışılan bir okul da çalıştığım mahallenin tek ortaokuluydu. Yoksul bir mahalleydi çalıştığım mahalle... İşsizlik, yoksulluk kabul edilmiş bir çaresizlikti onlar için… Mahalledeki tek ortaokulun imam hatibe dönüştürülmesi durumunda ne adres değiştirerek başka bir okula çocuklarını gönderebilir, ne de servis, yemek vb. ücretleri ödemeyi göze alabilirlerdi.

Okul velilerinin tamamına yakını okulun dönüştürülmemesi için imza verdi. Mahallede, ilçe milli eğitim, il milli eğitim önünde eylemler yapıldı. Başaramadık.

Okul imam hatibe dönüştürüldü.

Ve benim öğrencim de imam hatip ortaokuluna başladı. Okulda sınıflar, koridorlar kız erkek diye ayrılmıştı. Sabah çocuklar bahçede kız-erkek ayrılarak sıralanıyor ve okula giriş-çıkış kapılarının da ayrı olduğu özellikle vurgulanıyordu her sabah mikrofonla çocuklar okula alınırken… Her teneffüs zili çaldığında çocuklar bahçeye koşuşturuyor, kız erkek birlikte oyunlar oynuyorlardı. O on dakikalık özgürlüklerine dokunmalarına izin vermiyordu çocuklar… Onca yasağa rağmen…

Öğrencim bir gün yanıma geldi. Okul müdür yardımcısının onu ve saçını örtmek istemeyen üç kız arkadaşını daha odasına çağırdığını saçlarını örtmedikleri için kızdığını, bağırdığını söyledi ve ekledi “Saçlarım çok güzel ama değil mi öğretmenim?”

O cümlesini her hatırladığımda hala o anda hissettiğim acıyı hissediyorum. Başaramamıştık, okulun dönüştürülmesini durduramamıştık. Öğrencimin saçlarının özgürlüğüne dokunmalarını engelledim. Ama artık şu gerçekti ki saçlarının özgürlüğü bile çok görülüyordu çocuklara…

Ve bu karanlık hiç azalmadı. Şimdi telafi eğitimi adı altında okullara gelen yazılarda yaz ayları süresince dini yapılarla yapılacak çalışmalar duyuruluyor, telafi kapsamında dini derslerin yapılacağı açıklanıyor. Telafi eğitiminin kapsamı, hedefi son derece açıkken, milyonlarca öğrenci salgında uzaktan eğitime ulaşamamışken; öğrenme kayıplarının, eşitsizliğin bu denli derinleştiği, öğrencilerimizin psikolojik, sosyal açıdan yaşamlarının en zor günlerini yaşadığı bir dönemde “onların” telafi etmeye çalıştığı “dininin, dilinin, ırzının, evinin davacısı…” çağrısının gereğinin yapılması… Telafi eğitimi adı altında kız-erkek ayrı sınıflar, saçları, bedenleri kapatılmış çocuklar…

Onur haftası eyleminde türbanlı kadın polislerin genç bir kadını gözaltına alma fotoğrafı çok konuşuldu, tartışıldı. Geçmişin ve bugünün “mağdurlarının” hem kadın polisler hem gözaltına alınan genç kadın olduğuna dair sosyal medyada onlarca paylaşım yapıldı.

Son on dokuz yılda yaşadıklarımıza rağmen bu bakışın, bu söylemlerin hala devam edebildiğine, gücü elinde bulunduranın örgütlediği faşizmi görmeme haline dair daha fazla ne yaşanabilir, ne yazılabilir, ne söylenebilir?

Siyasal İslamın okul öncesinden başlayarak çocukların saçlarının özgürlüğünü bile ellerinden aldığı gerçeği hala nasıl görülmez?

Laiklik mücadelesinden bağımsız bir kadın mücadelesi mümkün mü?

İran’ da başörtüsü takma zorunluluğuna karşı “Beyaz Çarşamba” eylemlerinin gerçekleştiği günlerde gazeteci Masih Alinejad “Kimse bize isyanın öğrenilebilecek bir yetenek olduğunu söylemedi çünkü biz 7 yaşından itibaren başörtüsü takmak zorundaydık. Şimdi her gün Beyaz Çarşamba olacak.” diyordu.

1 Temmuz’ da İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar kazanıncaya kadar her gün Beyaz Çarşamba olacak demek için, haklarımız, yaşamlarımız için “İstanbul Sözleşmesi Bizim” demek için ben de Taksim’ de olacağım. Öğrencilerimin saçlarının özgürlüğü için…