Geçenlerde bir Çin TV kanalındaki yolsuzluk konulu bir programda (ÇKP 2014’ü yolsuzlukla mücadele yılı ilan etmişti) mevzu döndü dolaştı Bo Xilai konusuna geldi. Bo Xilai bir yıl kadar önce yolsuzluk yapmak, cinayet faillerini himaye etmek ve soruşturmayı engellemekten ömür boyu hapse, eşi ise cinayetin asli faili olarak idama mahkûm oldu (“İnsan bu kadar da komünist olmaz ki” başlıklı yazım).

Programa katılan üst düzey yönetici “O sadece basit bir hırsız ve katillere hamilik yapan bir haydut, bundan fazlası değil. Bir efsane veya lider hiç değil. Cinayet suçlularını korumak ve yaptığı yolsuzlukları örtbas etmek için memurlara baskı yaptı ve bazılarını tutuklattı. Böyle birinden Çin’e bir lider yaratmaya çalışanların oyunu bozuldu” dedi ve kestirip attı. Bu kadar üst perdeden konuşan bu yetkiliye insanın “Ağır ol molla!” diyesi geliyor. Çünkü, katillere hamilik kısmı hariç (bilgim yok), bahsettiği o adamlardan (hırsız takımı) aralarında mebzul miktarda mevcut.

Çin kültürü için alışılmadık ölçüde sert bu sözlerden sonra biraz geri gitmem lazım ki mevzu anlaşılsın. Amacım Bo’yu (insani zaaflarına rağmen) savunmak değil, ÇKP’nin ve bazı gerçek komünist dostların bu olay hakkındaki düşüncelerini aktarmak.

Şimdiki Devlet Başkanı Xi Jinping ile Bo Xilai ÇKP içinde aynı ekolden (sol kanat-ÇKP solculuğu) geliyorlar fakat aralarında bariz iki fark var: (1) Xi Jinping ne kadar mütevazı ise, Bo Xilai o kadar kendini beğenmiş biriydi. Adeta bir kibir abidesi gibiydi. (2) Xi Jinping ÇKP içindeki sağ akıl ile uzlaşabilen biri. Bo pek öyle biri değildi. Başına buyruk, derin ÇKP aklına adeta meydan okuyan biriydi ve bu haliyle bir tehditti. Bunu büyük bir lider olduğuna yormayın. Bence, gücünü abartan ve dolayısıyla gerçeği değerlendirirken ciddi hatalar yapan biriydi. Bu yüzden, başına gelecekleri de göremedi.

Bo, iyi bir entelektüel olmasına rağmen, derin ÇKP aklını hafife almak gibi bir hata yaptı. Bazı dostların dediğine göre, popülaritesine ve arkasında olduğuna inandığı halk desteğine fazla güvendi. Ne acı ki; kelepçelenmiş halde iki polis arasında mahkemeye götürülürken yapayalnızdı. Yüzünde neye uğradığını ve bunların başına nasıl gelebildiğini anlayamadığı bir şaşkınlık ifadesi vardı. Savcıların ifadesine göre, “Devlet gücünü kullanarak hırsızlık yapan, katilleri koruyan ve cinayet soruşturmasını engelleyen bir suçluyu yargılıyorlardı, bir kahramanı değil”. Oysa daha bir yıl öncesine kadar bu adam bir efsaneydi ve devlet başkanlığı için en büyük adaylardan biriydi. Bo’nun tutuklanmasıyla sonuçlanan adımı eski dostu Xi Jinping attı: Onu bütün görevlerinden aldı ve soruşturma izni verdi.

Bo’nun, görev yaptığı yerlerde kalkınma başarısı öyküleriyle dolu bir geçmişi vardı. Ticaret Bakanı olduğunda (2004-2007) namı uzun zamandır adeta bir efsane gibi yürüyordu. Zirveye eyalet ÇKP sekreteri (bir nevi devlet başkanı) olarak gittiği Chongqing’de ulaştı ve orada düştü. Bu eyaletten bir dost şunları anlattı: “Eyaletteki mafiyöz devlet yapılanmasını -masum insanların da canını yakarak- bitirdi. Mafya ve yöneticilerin birlikte oluşturduğu yolsuzluk sarmaşığını koparıp attı. Fakat bu arada başka bir şey de yaptı: Doğrudan kendisine bağlı fakat eşinin idare ettiği bir yolsuzluk akışı kurdu. Böylece, öncekiler gibi, adi bir hırsıza dönüştü (…) Yoksullar için konutlar inşa etti, sosyal yardımı yaygınlaştırdı. Ama bütün bunları sanki sadaka verir gibi yapıyordu. Oysa bunlar yurttaşlık haklarımızdı (…) O tutuklandığında sadece bir iki yaprak kıpırdadı, hepsi o kadar. İyiliği bile zulmederek yapan, onurlarını çiğneyen biri olarak gördükleri Bo’ya sahip çıkmak kimsenin içinden gelmedi. Kurtulduklarını düşündüler. Onu, kendisi gibi zorbaların adaletine terk ettiler”.

Bo’yu savunmak istediğimde, dostum “Kam, biz uzun gölgesi olan adamlar için iyi şeyler düşünmeyiz” dedi.