Y kromozomunun yeryüzünden silinmiş olduğu, artık yalnızca kadınların yaşadığı bir dünyayı anlatan Y, geçmişin siyasetinden, ekonomisinden, toplum yapısından, kültürel birikiminden, ilişki biçimlerinden nefret edilen bir dünyayı anlatıyor. Çünkü hepsi erkek yapımı. Bu bir ütopya mıdır yoksa distopya mı? Cem Akaş, cevabı okuyucuya bırakıyor

Sadece kadınların yaşadığı bir dünyayı anlatan roman: Y

DERYA AYDOĞAN deryaaydogan6@gmail.com

Cem Akaş’ın son kitabı ‘Y’ sadece kadınların yaşadığı bir dünyayı anlatıyor. Y kromozonu bir salgın sebebiyle tükenmiş ve 150 yıldır hiçbir erkeğe rastlanmamış... Constantine’i evlerinin önünde bulup evlat edinen iki kadın, oğullarını tam bir kız gibi yetiştiriyor ve cinsiyetini herkesten, özellikle de devletten gizlemeye çalışıyor. Y, koca dünyada kendini yalnız hissedenler için yazılmış bir mücadele romanı... Can Yayınları'ndan çıkan kitapla ilgili merak ettiklerrimizi Akaş’a sorduk.

► Bir erkek olarak sadece kadınların yaşadığı bir dünya yarattınız. Nasıl bir toplum, dünya çıktı karşınıza?
Bence kitabın en büyük handikabı bir erkek tarafından yazılmış olması. Bunu kabul ediyorum. Bir kadın yazmış olsaydı çok daha farklı şeyler ya da daha gerçekçi detaylar ile ilgili olurdu. Fikir aklıma gelince çok cezp oldum ve öyle bir dünya olsun ki istedim, bir yandan bu dünyadan daha iyi daha ütopik yanları olsun, ama bazı şeyler bazı kötülükler değişmiyor olsun hatta katmerleniyor olsun. Belki insan doğası sebebi ile belki iktidar-güç ilişkisi, toplumsal yapı, toplumsal yapılanma sebebiyle zaten kendiliğinden ortaya çıkacak olan ve insanların iyi niyetinden tamamen bağımsız olabilecek şeyler belki. İşte onlar hangileri olur, ne olur, ne düzelir... Nasıl bir dünya, nasıl toplum, siyaseten nasıl yönetiliyor, partiler mi var, çalışma düzeni nasıl, insanlar nelerle uğraşıyor, erkekler ortadan kaybolduktan sonra biraz bazı açılardan geriye gidiyor teknolojik anlamdan belki bugünkü gibi gelişmiş değil ama bazı şeyler bugünkünden daha iyi.

►Bundan 150 sene sonra dünya Ortadoğu’ya yine aynı şekilde bakıyor.
Tam aynı şekilde değil aslında. Orada iklim değişikliğinin getirdiği bazı şeyler var. Kitapta çok bahsetmediğim esasında ama dünyanın yaşanılabilir yerleri çok azalıyor. Ya fazla su oluyor ya fazla ısınıyor kuraklık baş gösteriyor… İnsanlar belli yerlere sığınıyor. Ortadoğu maalesef insanların daha da az yaşadığı bir yer haline geliyor. Orası aslında pek de yönetilmeyen bir yer oluyor. Şimdi Afrika’nın bazı bölgeleri için nasıl umursamazlıkla yaklaşıyorsak orada bir ideal olan bir devlet var mı, kim kimi öldürüyor, kaç kişi ölüyor günde? Bazen haberlerde görüp üzülüyoruz ama düzenli olarak Türkiye’de ne oluyor, Avrupa’da, Ortadoğu’da, İsrail’de ne oluyor diye takip ettiğimiz düzeyde takip etmiyoruz orayı. Öyle bir yer oluyor Ortadoğu. Yani bugünkü gündemin tam orta yerinde var olan bir yer olmaktan çıkıyor.

"Erkekler ortadan kalktığında o dinden yararlanmak isteyen ve kendi hizmetine uygun hale getiren bir sınıf olabilir"

► Erkeklerin önceliğine hizmet eden dinlerin, erkeklerin olmadığını bir dünyada durumu ne olur?
Enteresan... Benim şahsi görüşüm, sadece kadınlardan oluşan toplumlarda dinin daha az olması yönünde. Ama bir yandan da şeyi de düşünmüyor değilim, bugün din bildiğimiz anlamda erkeklere çok hizmet eden bir şey. Erkekler ortadan kalktığında o dinden yararlanmak ve kendi hizmetine koşmak isteyecek bir sınıf olabilir. O sınıf kadınlardan oluşacak ama onun kullanılabilir oluşunu değiştirmiyor. Onu kullanarak kendi siyasal, toplumsal gündemini dayatmak isteyecek kadın sınıf oluşacak. Kurandaki ayetleri kadınların erkeklere biat etmesi için yorumlayan bugünkü bakışın yerine başka bir bakış gelecek. Bu bir yorum meselesi aslında. Denilebilir ki; burada erkeklerden bahsediyor ama aslında kadın da olabilir. Yorumları genişleterek o günkü sosyal koşullara uyduracak şekilde... Bugün de aynı şeyi yapmıyor muyuz? Bundan 1400-1500 yıl öncesinin kelimelerini bugünün koşullarına uydurarak konuşuyoruz. Yine kendisini yeniden üretebilir. Aynı güç ilişkisi bu sefer din üzerinden.

► Constantine’in doğumundaki gizemi okuyucuya bırakıyorsunuz. Muhtemelen erkekler yaşıyor, saklanıyorlar. Öyle mi?

Onu kasten yanıtlamadım. Aslında o bir olasılık. Ben bu romanı yazmaya başka bir romanı yazarak başladım. Kitabın içerisinde Constantine’in yazdığı bir roman var, ‘İstanbul Beyfendisi’ diye, aslında önce onu yazmaya başlamıştım. 50- 60 sayfa yazdım. Gerçekten erkekler bir yere gizlenmiş ve tekrar ortaya çıkmanın planlarını yapmaya çalışıyorlardı. Yazdım, yazdım ama en sonunda dedim ki, aslında yazmak istediğim yola çıktığım nokta bu kadar girift olay örgüsü olan, bakalım geri dönebilecekler mi sorusuna odaklanmış roman değildi. Dolayısıyla yazmakta olduğum romanı bu roman içerisinde yazılmış olan bir roman olarak kurgulayıp ona bir daha girmedim. Bir yandan da bir şeyi açık bırakmak istedim. Constantine’in bir 10 yıllık ömrünü hiç görmüyoruz. Evden kaçıyor, kendini İstanbul’a bırakıyor, bir gerilla savaşı vereceğini anlıyoruz, öyle beyan ediyor ama ondan sonra yok oluyor. Gördüğümüz zaman da ünlü olmuş, roman yazmış. 10 yıllık dönemde gerçekte ne yaptı? Romanından anladığımız kadarıyla ona benzer işler yapmış. Romanda anlattığı tarzda başına bir şeyler gelmiş. Ama gerçekte gelmiş mi? Ne kadar uydurma ne kadar gerçek. Eğer devamını yazacak olsam…

'Y' bir Netflix dizisi olabilir

► Devamını yazmayı düşünüyor musunuz?

Aslından düşünmüyordum ama sonra bu romandanbir Netflix hikâyesi çıktı. Y'yi dizi yapmak istiyorlar. Netflix’ten geldiler, burada daha önce zaten yapım şirketiyle çalışmışlar. 2 sezon dizi çekmişler. Yani bir Türk yapım şirketiyle çalışma deneyimleri var. Yapım şirketi kitabı Netflix’e teklif etmiş. Bir toplantı yaptık, sonuç bu sene sonuna kadar belli olacak... Bu kitabın başı ve sonunun çok genişleyebilecek bir yapısı var. Roman içerisinde özetleyerek geçtiğim hikâye bile aslında kendisi tamamen ayrı büyük büyük bir hikâye. Gerçekten böyle bir erkek grubu varsa, nasıl geri gelmeye çalıştıklar ve kadınlar nasıl bir mücadele verecek? Erkeklerin içerisinde dönekler olacak mı? Kadınlar içerisinde bunlara yataklık edecek olanlar olacak mı? Böyle bir düşünce var kafamda.

► Kitapta sosyalizm ve komünizm örnekleri ile yaşanan bir düzene işaret eden bölümler vardı.
Daha paylaşmaya yönelik, gönüllülük gibi, yaşam mekanlarının ve işin paylaşılması, bunun sadece bir ülke bazında değil daha dünya toplumu bazında gerçekleşiyor olması gibi şeyler. Daha az maddiyatçı, paraya pula az önem verilen, sahip olunan şeylere daha öz önem verilen gibi…

► Dikkatimi çeken başka bir şey de sınavdan daha önce alınmamış en büyük notu Constantine’in almış olması. Doğrusu bir erkek geliyor ve deha çıkıyor. Mesela bu beni biraz rahatsız etti.
Bunu hiç böyle düşünmedim. Constantine’i erkek olarak gördüğüm için deha olarak yazmadım. Onu öyle yapan şey neydi acaba? Kadınlar tarafından bir kız çocuğu gibi yetiştirilmiş olması mı? Çok farklı olduğu belli. Herhangi bir çocuk kadar yetenekli olabilirdi ama bir tık daha üstün yeteneği var. O dehayı yaratan şey bazen çok beklenmedik bastırılmışlıklardan kaynaklı da olabiliyor. O, erkek olduğu için dahi oluyor değil esasında. Yaşam koşulları onu böyle bir yere itiyor. Varoluşu zaten o kadar tehlikede ki... Her an sona erebilecek bir varoluş. Onun, bir çocuğun zihninde yaratabileceği baskıyı ve açılımları aslında tahmin etmemiz çok zor. Erkek de olsaydı kız da olsaydı belki aynı koşullar altında yaşayan kız çocuğu olsaydı bile böyle bir patlamaya yol açabilecekti. Çünkü dehası da çok stabil deha değil. O da çok her an nereye everileceği, yok olup olmayacağı sorgulanabilecek, tıpkı varoluş gibi. Ertesi gün Constantine’den bahsedebilecek miyiz? Bunun cevabını bilmiyoruz. Dehası devam edecek mi, onu da bilmiyoruz. Nitekim etmiyor da. Erkekler daha yetenekli düşüncesi ile yazmadım yani.

"Pinokyo’yu şimdi okuyacak olsanız, fazla trajik gelebeilir"

► 2. bölüm, maceralarla geçiyor. Çocuğun gözünden görüyoruz dünyayı…
İkinci bölüm Pinokyo hikâyesi üzerine kurulu. Tahtayı oyar, kukla yapar, kukla macerası boyunca insan olmaya çalışır. Yaramazlıklar yapar en sonunda mavi melek onu insana dönüştürür. Tam da Constantine’in hikâyesi. Çok paralel giden bir hikaye var. Pinokyo’yu şimdi okuyacak olsanız, fazla trajik gelebeilir. Onu böyle bir roman içerisinde yapmak zor oluyor. Çünkü başına sürekli talihsizlikler geliyor. Bir yerden sonra gerçeklik duygusunu zedeleyen bir şey. Onu hem çok gerçekçi kılmaya çalışmadan bir yandan da belki olabilir hissini canlı tutmaya çalışırken bazı yerlerde de yeteneğinin abartılması gibi o tarafa taştı.

"Gündem bugün nasıl hızla değişiyorsa o gün de o kadar hızlı değişiyor"

► Bir erkeğin yaşıyor olması, varlığı bazı kesimler tarafından çok büyük tepkiyle karşılanıyor ama ona rağmen çok da fazla tehlikeyle karşılaşmıyor. Neden?
Tam karışılacağı noktada kesiyorum o bölümü. Biraz da dünyanın gündemi diyeceğimiz şeyler… Bugün nasıl hızlı değişiyorsa o gün de o kadar hızlı değişiyor. Bir canavar ortaya çıkıyor ve o canavar dünya gündemini meşgul ediyor. Sonra hemen unutuluyor. Devlet olarak öldürmek nahoş olabilir, biz bunu yumuşata yumuşata yola sokabiliriz gibi bir rahatlığı var sistemin. Hormon tedavisi veririz diye düşünülüyor. Aileler kişisel tepkiyi gösteriyor ama kimse de onu öldürmüyor. Dolayısıyla ilk baştaki büyük tepki sömürülüyor ve gündem olmaktan çıkıyor.

►Günümüzde kadın mücadelesi ilerici bir rol oynuyor dolayısıyla...

Bence ilerici bir rol oynamıyor. Daha radikal olmalı. Daha uzlaşmacı bir rol oynuyor benim gözümde. Daha eşitliği oynayan bir şey var. Halbuki ama eşitlikle pazarlığa başlayınca hiçbir zaman eşitliğe ulaşamıyorsun. Daha yukarıdan başlamak lazım belkide. Kadın mücadelesine dışarıda bakıp eleştirecek bir halim yok haddim de değil.


►Kadın da güce sahip olunca dönüşüyor kitapta. Esas mesele iktidar meselesi mi?

Bu konuda akıllarda soru işareti kalmasını isterim. Sonuçta kadınlar da melek değil. Kadınlar da birbirlerine kötülük yapıyor. Dolayısıyla erkeklerin olmadığı bir dünya sadece ütopik bir dünya olamaz. Her şey tozpembe olmayacak. Birisi başka daha güçlü olmak isteyecek gibi şeylerden. Toplum geneline yayılmasından kaynaklana şeyler de olur diye düşündüm.

Dünyada sadece erkekler yaşıyormuş gibi davranıyoruz

►Sadece erkeklerin yaşadığı bir dünya olsaydı nasıl olurdu?

Çoktan batmış olurduk herhalde. Açıkçası o kadar düşünmek istemeyeceğim bir şey ki... Aslında dünyada sadece erkekler yaşıyormuş gibi davranıyoruz. Kadınlar da yaşıyor evet ama kadınlar ve erkeklerin birlikte eşit ve ortaklaşa yaşadığı bir dünya diyemeyiz. Dünya tarihinde bir sürü toplumsal yapıda aynı şey aslında erkeklerin toplumunda kadınlar da var gibi bir şey. Bu dolayısıyla erkeklerin lüksünü arttıran bir şey. Aslında erkeklerin dünyası içerisinde yaşanan bir dünya yine. Sadece erkekler yok ama yine erkekler var…

►Bugün yaşanılan dünya, kadınlar için bir distopya mı sizce?

Bence öyle. Kadınların, dünyayı ve insanları kavrama konusunda erkeklerden çok daha üstün olduğuna inanıyorum. Yani dünyanın böyle kurulması çok ilginç bir şey. Kadınların kuralları ile dönen bir dünyada değiliz. Kadınlar böyle bir dünyayı yönetmek için daha donanımlı aslında. Bana çok tuhaf geliyor nasıl bu noktaya gelmişiz.