Sağcı yönetimde sansürcü yasalar
Nick Cohen
Birleşik Krallık hükümeti ‘batı demokrasilerindeki en kapsamlı’ internet denetim yasasını hayata geçirmeyi amaçladığını söylüyor. Çevrimiçi dünyada nefret söylemini engellemek adına muhafazakarların bulduğu çözüm, siyasetçilere orantısız yetkiler vermek ve sağcı Daily Mail gazetesinin eski yazı işleri müdürü Paul Dacre’yi ‘baş sansürcü’ yapmak.
Çevrimiçi güvenlik yasasına göre Facebook, Twitter, Instagram, TikTok ve arama motorlarının yasadışı içerikler sunmalarını önleyecek sistemler kurmaları gerekecek. Ancak bununla da kalınmıyor. ‘Yasal fakat zararlı’ içeriklerin de engellenmesi öngörülüyor. Bu ne demek? Yorumculara göre ‘yasal içerikleri’ de kapsayan bu önlem, beslenme bozukluğundan muzdarip gençlerin sağlıksız beslenme tavsiyelerine maruz kalmalarını, depresyonla mücadele eden insanların önüne intihar tavsiyelerinin çıkmasını, ya da Covid-19 tedavisi için Ivermectin kullanımının savunulmasını engellemek gibi amaçlar taşıyor.
KIRMIZI ÇİZGİLERİ KİM BELİRLİYOR?
Bu işin nereye varacağını bilmemiz mümkün değil. Fakat anlaşılıyor ki ‘kırmızı çizgilerin’ nerede olduğuna karar verecek kişi eski Daily Mail editörü Dacre olacak. Yayın kuruluşlarını denetleyen Ofcom birimi devasa bir ‘moderatör’ haline gelecek. Ofcom’da görev yapan memurların şirketlere 18 milyon sterlin ya da senelik cirosunun yüzde 10’una kadar ceza verme yetkisi olacak. Kimse Dacre’nin tarafsız olduğunu iddia edemez. Üstelik, eski kuşak gazetecilerden biri olduğunu ve yeni medya teknolojileri hakkında muhtemelen pek bilgi sahibi olmadığını da not düşmek gerek. Hükümetin atama danışmanları da geçen sene yürüttükleri çalışmada Dacre’nin ‘güçlü fikirleri’ dolayısıyla Ofcom yöneticiliği için iyi bir aday olmadığı yönünde görüş bildirmişlerdi. Bakanlar ise bu tavsiyeyi görmezden gelmeyi seçtiler.
Diğer bürokratlar ise Dacre’nin yalnızca ‘tek bir kişi’ olacağını ve kendi önyargıları doğrultusunda karar veremeyeceğini söyleyerek kendilerini avutuyorlar. Buna katılmak mümkün değil çünkü Ofcom’a ne yapıp ne yapamayacağını söyleyen yasayı tasarlayanlar da yine muhafazakar siyasetçiler olacak.
DENETMENİ KONTROL ALTINA ALMA ÇABASI
İngiliz denetmenler siyaset ile aralarına daima mesafe koymuştur. Ülke aynı zamanda Avrupa Konseyi üyesi ve hükümetlerin ‘denetmenleri siyasi gücün etkisine alacak mekanizmalardan kaçınmaları’ ilkesine de bağlı olması gerekiyor. Çevrimiçi güvenlik yasası bu ilkeyi yerle bir ediyor.
Kültür Bakanı Nadine Dorries de geri adım atmayı reddediyor. Yasa tasarısına göre kendisine “Ofcom’un stratejik önceliklerini belirleme” yetkisi verilecek. Ofcom iç yönetmeliğini yürütme ile paylaşacak ve bakanlar yönetmeliğin ‘hükümet politikalarıyla uyuştuğunu’ teyit edecek. Muhafazakarların araya mesafe koymak gibi bir derdi yok. Denetmenleri avuçlarında istiyorlar.
Diğer yandan yasa tasarısı için yürütülen çalışmalarda en aklıselim önerileri yapanlar Carnegie kuruluşundan William Perrin ve Lorna Woods oldu. İçeriklerin değil, kurulan sistemlerin denetlenmesi gerektiğini söylediler. Facebook ve Twitter gibi kuruluşların, üst yöneticilerine ya da hissedarlarına prim ödemek yerine şikayet mekanizmalarına yatırım yapmaları gerektiğini söylüyorlardı. Mevcut tasarının ise ‘geleneksel kontrol ve denetim mekanizmalarına’ aykırı olduğunu söylüyorlar. Denetmenleri siyasi direktifler doğrultusunda hareket etmeye zorlamanın ise ‘çizgiyi alenen geçtiğini’ ifade ediyorlar. Yönetmelik vasıtasıyla da bakanlara ‘sözde bağımsız’ denetim kurumunu yönlendirme imkanı tanınacak. Dorries tam olarak neyi dikte edecek bilmiyoruz. Dolayısıyla Siyah Hayatlar Önemlidir hareketi, LGBTİ+ hakları savunucuları, Tükeniş İsyanı mensupları endişelenmeli mi söyleyemeyiz. Fakat elimizdeki veriler çevrimiçi denetimin şimdiden siyasetin denetimine sokulduğunu gösteriyor.
İnternetin denetime alınması önerileri 2019 yılında konuşulduğunda bürokratlar demokratik kaygılarını dile getiriyorlardı. Batıda yapılan seçimlere yönelik Rusya müdahalesi, kara paranın ve maksatlı dezenformasyonun yaygınlaşması politika yapıcılara ‘demokratik değerleri ve prensipleri koruma’ görevi biçmişti.
Sosyal medya şirketlerinin ‘güvenilir ve farklı görüşlere yer veren’ haberler paylaşma sorumluluğundan söz edildi. Eski Facebook yöneticisi Frances Haugen geçtiğimiz ay muhbirlik yaptı ve Facebook’un nefreti ve dezenformasyonu kasıtlı olarak beslendiğini çünkü ‘medeni ahlakın’ iş modeli olarak verimli olmadığını söyledi. İçerik nefret içeriyorsa, insanları kutuplaştırıyor ve bölüyorsa, çevrimiçi dünyada daha fazla etkileşim alıyordu ve sosyal medya şirketleri de bunu biliyordu.
Tüm bunlar artık geride kaldı. UCL Üniversitesi’nin Anayasa Araştırmaları biriminden bazı araştırmacılar yasa tasarısının ilk haliyle şu anki halini karşılaştırdılar. Tasarının öncelikleri demokrasiyi korumaktan uzaklaşmış durumda ve asılsız haberlerle mücadele konusu ise tamamen silinmiş.
SANSÜR YETKİSİ GENİŞLETİLİYOR
Muhafazakar Parti’nin kaynak avantajını da unutmayalım. 2019 yılında yapılan tüm siyasi bağışların üçte ikisi Muhafazakar Parti’ye gitti. Parti genel seçimlerde tekinsiz sağcı kurumlardan bağışlar aldı ve paranın kaynağını şeffaf bir şekilde paylaşmadı. Avrupa Birliği’nden ayrılma kararına giden süreçte de Facebook reklamları kullanılarak kamuoyu yaratılmasında çağ atlandı. Hal böyle olunca, Boris Johnson ve Michael Gove gibi isimlerin yürüttüğü bir hükümetin asılsız haberlerle mücadele etmesi zaten düşünülemezdi.
21'inci yüzyıl teknolojisinin telefonumuza kadar getirdiği çevrimiçi dünyada intihar, beslenme bozuklukları, aşı karşıtlığı, cinayet ya da tecavüz gibi olgulara engel olunması gerektiğine katılıyorum. Fakat teknoloji yeni diye eski kuralları topyekûn terk edemeyiz. Birilerine sansür yetkisi vermeden önce kime verdiğinizi ve niyetlerinin ne olduğunu iyice düşünmeniz gerek.
The Guardian'dan çeviren Fatih Kıyman