Bu topraklar böyle böyle zehirlendi işte; solun, yaşanan bütün pratiklerden ve isimlerden bağımsız olarak ne söylediğine neyi amaçladığına bir an olsun bakılmadı. Daha doğrusu sağın sarayında kimi zaman bir yanaşma, fırsatını bulduğunda da derebeyi görevini üstlenen siyasal İslamcılar yaptı bunu

Sağın yeşili ve lanetlenen sol

Aydın Tonga - Yazar

Tanıl Bora, sağcılığın; milliyetçilik(katı), muhafazakârlık (sıvı) ve İslamcılık (gaz) olmak üzere üç halinin bulunduğunu ifade eder ve malum düşünce biçimini şöyle tanımlar: “insanın iradi olarak seçmediği etnik köken, cinsiyet, din, mezhep, memleket gibi kategorileri mutlaklaştırma; politik ve kültürel düzlemlerde istikrar, statüko ve itaatten yana olma; tarihe hamasetle yaklaşma; otorite ve devleti yüceltme; popülerlik, uyumluluk, mutedillik ve tepkisizliği alışkanlık edinme anlamında bireysel ve toplumsal bir alışkanlıktır.”1 Yine Bora’ya göre bu “alışkanlığın” bilinçli olarak “değer” haline getirilmesini de milliyetçilik ve muhafazakârlık üstlenmiştir.

Eleştirel düşüncenin gelişmemesi, çoğulcu ve demokratik bakış açısının zayıflığı, yerleşik düzenin mutlak kabulü gibi olgular üzerinden baktığımızda İslamcı siyasetin genel olarak, sağın güdümünde hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bu anlamda siyasal İslamcılar kabul etsinler ya da etmesinler kategorik olarak “sağcıdırlar”; ki, çoğu zaman bu durumu da inkâr etmezler. Zaten maazallah solcu olmaktansa “sağcı” olmayı dünden kabul ederler. Bu elbet bütün politik İslamcı örgütler için geçerli değil. Lakin ekseriyeti bu durumda.

Öyle ki bir defa sağın yeşil rengi olmayı kendine vazife sayan İslamcı siyaset, eş zamanlı olarak hayata soldan bakmayı da zinhar yasaklar. Bakınız şu satırlar 1960’lı yıllarda yayınlanan “İslamcı” Hilal dergisinden: “Sağ ne faşizm, ne liberalizm, ne de Amerikan kapitalizmidir. Sağ Hz. Peygamber’in yaptığı, beşeriyetin en büyük inkılâbından güç alan ilahi nizamdır, yani İslam’dır. Sağ İslamiyet, sağcı da Müslümandır.”2 Muhafazakâr camianın muteber isimlerinden Ahmet Kabaklı’da bu minvalde benzer görüşleri ifade eder. Ona göre de sağ; iman, sağduyu ve geleneklerdir. Bunların birleşmesiyle oluşan düşünce ve davranışlardır.”3 Sağ bu kadar kutsanınca, solun düşmanlaştırılması işten bile değildir elbet. Nitekim günümüz dahil pek çok “İslamcı” siyasetçiyi paltosundan çıkana Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) başkanlarından Rasim Cinisli, söz konusu düşmanlığı şu sözlerle faş eder: “Marx, Engels ve Lenin’den ibaret üç ayaklı bir idam sehpası halinde insanlığın başı üzerine geçirilmek istenen komünizm, cennet yurdumuzda daha iğrenç emeller peşindedir.”4

Milli Türk Talebe Birliği ismi bu noktada ayrıca önemlidir. Zira bu örgüt, “Komünizmle Mücadele Dernekleri” gibi, solun düşmanlaştırılması sürecinde aktif rol alan yapılanmalardan biridir. Öyle ki, MTTB, “Komünizmi tel’in ve gafletten uyarma mitingleri” dahi düzenlemiştir. Söz konusu mitinglerin iki amaçla düzenlendiğini ifade eden dönemin “Milli Gençlik” dergisi bu amaçları şöyle açıklar: “Birincisi, bütün müesseseleriyle milletimize düşman bir ideolojiyi maddî ve manevî plânda ezmek, diğeri de bu amansız, zalim ve hain ideolojinin son zamanlardaki çalışmaları karşısında kendini sahipsiz hisseden aziz milletimize, yalnız olmadığını, kendi değerlerinin ve müesseselerinin benliğini koruyacak kadar kuvvetli olduğunu ispat etmek…”5 Amaç böyle keskin ifade edilince mitinge uygun pankart açılmalıdır öyle değil mi? Bakın o mitinglerde şu pankartlar taşınmış: “Komünizm sefalettir; Hürriyetin olmadığı yerde insan sevgisi yoktur; Komünizmi yok eden tek kuvvet İslamiyettir; Türk köylüsü tarlan her şeyin alınacak bir ırgat olacaksın; Komünizmle mücadele etmek Allah’a ibadet etmek kadar sevaptır; Su uyur komünizm uyumaz; Her komünist vatan hainidir; Komünizm insanları hayvanlaştırır; Türkoğlu benliğine dön; Domuzdan post, Moskoftan dost olmaz; Anneniz Katerina mı? Komünistlere ölüm.”6

Bu topraklar böyle böyle zehirlendi işte; solun, yaşanan bütün pratiklerden ve isimlerden bağımsız olarak ne söylediğine neyi amaçladığına bir an olsun bakılmadı. Daha doğrusu sağın sarayında kimi zaman bir yanaşma, fırsatını bulduğunda da derebeyi görevini üstlenen siyasal İslamcılar yaptı bunu. Her ne kadar, yurt dışına çıkan sağcı tanıdıkları o ülkenin “sol” partisine oy verse de onlar hiç ar etmeden ve bu durumdan zerre miskal pay çıkarmadan solu lanetlemeye devam ettiler. Misal şu satırlar da ülkemizde yayınlanan bir İslam Ansiklopedisi’nden: “Kuran’ın öngördüğü inanç, düşünce ve hayat biçiminin dışında beşerî istekler, ideolojiler ve zanlara dayalı bilgiler doğrultusunda oluşturulan toplumsal düzenler, şirk düzenleri eş deyişle cahiliye düzenleridir. Böyle bir toplum modeli peşinde koşan insan, bu model ister geçmişte uygulanan bir model olsun, ister henüz uygulanma imkânı olmayan bir tasarı olsun, adı ister demokrasi ister sosyalizm, isterse komünizm ya da faşizm olsun, gericidir, mürtecidir..”7

Nihai olarak şunu ifade etmek gerekir ki; sağın mayası ile yoğrulup günümüze gelen siyasal İslamcılar, bir yandan solu düşmanlaştırma vazifesini üstlenmiş öte yandan da yerleşik ilişkiler ağını din adına meşrulaştırmıştır. Pek tabi olarak yaşanan reel sosyalizm pratiği ve kimi sosyalistlerin söylemleri de, solu şeytanlaştırmak adına ustaca kullanılmıştır. Ve elbet bu pratiğin ya da söylemlerin hatası da görmezden gelinemez. Lakin siyasal İslamcılar için maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu için, onlar siyaset yeri olarak gün yüzünü görmemiş sokakları değil, sağın plazalarını mesken seçtiler.

1 Murat Kayacan, Sağ(Cılık) Ve Sol(Culuk) Kavramları İle Bu Kavramların Kur’an Meallerindeki Kullanımları
2 , a.g.e
3 Ahmet Kabaklı, “Sağ Soruşturması”, (röportaj), Dış Politika Derg., yıl. 1988, sy. 2, s. 240.
4 Emine ÖZTÜRK, Millî Türk Talebe Birliğinde Değişen Milliyetçilik Anlayışı Ve Anti-Komünizm (1965- 1971
5 MİLLÎ GENÇLİK (1966). Komünizmi Tel’in Mitingleri, Millî Gençlik, 3, s.16-20.
6 Emine ÖZTÜRK, a.g.e
7 Aydın Tonga, Osmanlının Paralel Devleti Kadızadeliler, Doğu Kitabevi.