Denizlerde balık stoku azalırken ‘çare’ diye sunulan çiftlikler ülkenin dört bir tarafını sarmış durumda. Bulunduğu yeri kirleten çiftliklere ilişkin Dr. Küçükgül, “Bu akıl dışı uygulama doğaya hakarettir. Sadece bir avuç para için gözü dönmüşleri ve yardakçılarını beslemeye yarar” dedi.

Sağlığı ve balıkları kafese kapattılar
Fotoğraf: Depo Photos

Aycan Karadağ

Aşırı avlanma, kirlilik, iklim krizi, kıyı ve habitat tahribatı gibi birçok neden dolayı balık stokları azalırken iktidar ‘çareyi’ balıkları hapsetmekte buldu. 2021’den bu yana denizleri kirleten 29 kafes balıkçılığı projesine onay verildi.

1980’lerde 600 bin ton olan balık avcılığı 2021’de 262 bin tona gerilerken; denizlerde yetiştiricilik yoluyla yapılan balık üretimi 335 bin tona yükseldi. Böylece doğal ortamlarında avlanan balık sayısı, kafeslerde yapılan yetiştiriciliğin gerisinde kaldı.

Denizlerdeki balık stoku azalırken balık çiftlikleri projeleri her geçen gün artıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı denizlerdeki balık çiftliği projelerine 2021 yılının başından bu yana 13 ÇED olumlu kararı verirken 16 ÇED gerekli değildir kararı verdi. 2021 yılı öncesi özellikle Mersin, İzmir ve Muğla çevresinde yoğunlaşan balık çiftlikleri ülkenin dört bir tarafına yayılmış durumda. Son 1 buçuk yılda Trabzon’da 9, Giresun ve Sinop’ta 4 Artvin’de 3 projeye daha onay verildi. Bu projelerde orkinos, levre, lüfer gibi binlerce ton balık üretilecek.

AKIL VE BİLİM DIŞI

Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünden emekli akademisyen Dr. Enver Yaser Küçükgül, çiftliklerde üretilen balıkların besleyici olmadığına dikkat çekti. Çiftliklerde yetiştiren balıklara çeşitli kimyasallar verildiğini ve balıkların bir kısmını dışarı atması sonucu denizi kirlettiğini belirtti. Dr. Küçükgül, “Bu üretim şekli, tekniği ve ülkemizdeki uygulaması akıl ve bilim dışıdır. Tüm katkı ve tehlikeli zararlı kimyasalların yanı sıra doğadan avlanarak yok edilen yavru balıklar feda edilir” dedi.

Deniz ürünlerinden beklenen sağlık girdilerinin başında gelen omega türü yağların böylesi suni üretimle sağlanamayacağı bilimsel olarak kanıtlanmıştır Deniz ürünlerinden beklenen sağlık girdilerinin başında gelen omega türü yağların böylesi suni üretimle sağlanamayacağı bilimsel olarak kanıtlanmıştır

Balık çiftlikleri ülkenin dört bir tarafında pıtrak gibi çoğalırken direnişler de sürüyor. Aydın Didim, İzmir Urla ve Sinop’un ilçelerinde denizdeki kirliliğin artıracağı gerekçesiyle itirazlar sürüyor.

Balık avcılığın büyük bir kısmının yapıldığı Karadeniz’de balıklar kafeslere hapsediliyor. Doğu Karadeniz’den en batıya kadar şirketler denizi parsellemiş durumda. Balık çiftliklerinin kuşattığı yerlerden birisi de Sinop’un Ayancık ilçesi. Noordzee, Dixa ve Denizana adlı 3 şirket Ayancık’taki balıklara kafese atmakta ısrarcı. Hamsi, palamut, mezgitiyle ünlü bölgede, diğer iki şirketin de projesi onaylandığı takdirde 6 bin ton somon ve alabalık üretimi yapılacak.

KIYI BALIKÇILIĞINA ZARAR

Ayancık Çevre Koruma Derneği Başkanı Mukaddem Sarısoy, köylülerin mera alanlarında da çiftlik kurulacağını belirtti. Üretimin çok daha fazla olacağını ifade eden Sarısoy, “Besleme ve yemlemeyle ilgili birçok problem var çiftliklerde. Yemleme yapılan alanlarda denizin kirliliği söz konusu ayrıca bu balıklar istilacı balıklar olduğu için kıyıda bulunan balıkların nüfusunu azaltacak ve ilaçlama yaparak kıyı balıklarının ağır tahribata uğramasını sağlayacaklar. Denizde bulunan mevcut doğal yaşamın hasar alması ve ekolojinin dengesinin alt üst olması söz konusu” diye konuştu.

Akdeniz’deki çiftliklerin kıyı balıkçılığını bitirme noktasına getirdiğini hatırlatan Sarısoy, “Bizim bu çiftliklerin kapatılması ve gerçekleşmemesi yönünde taleplerimiz var. Daha önce Akdeniz’de yapılan bu çitlikler kıyı balıkçılığını bitmesi noktasına kadar getirdi ve kıyıdaki ekosisteme büyük zararları oldu. Kıyı balıkçılığıyla geçimini sağlayan insanların büyük oranda bitmesini sağladı ve bölgedeki ekonomiye hiçbir katkısı olmayan bir duruma sebep oldu” ifadelerini kullandı.

BU BİLİM DIŞI UYGULAMANIN DÜNYADA EŞİ YOK

BirGün'e konuşan Dr. Enver Yaser Küçükgül, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Çok kısa sürede, çok yüksek oranda üretimi hedef alan bu üretim şekliyle; insanların sağlıklı çevrede yaşam hakkı yanında, hayvan haklarına ve bu besinlerin tüketimi için ulaşacağı insanların sağlığına olumsuz etkisi göz ardı edilmektedir. Deniz ürünlerinden beklenen sağlık girdilerinin başında gelen omega türü yağların böylesi suni üretimle sağlanamayacağı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Kullanılan yemler için gerekli hammaddeler; yüksek protein ve yağ içerikli olanlar kullanılmaktadır. Balıkların hastalıklara karşı direncini artırmak ve aldığı yemi hazmettirmek için C, B, K, E, D gibi vitaminlerle çeşitli mineraller balık yemine karıştırılır. Ayrıca gelişmeyi sağlayıcı takviye kimyasallar, kafes ve çevresi için ilaçlar, balıklar için antibiyotikler vb. sayısız kimyasallar kullanılabilmektedir. Balık besin maddelerinin yanı sıra, aşılar, iştah arttırıcılar, hastalıktan koruyucular, gelişmeyi kontrol eden ajanlar, koruyucu kimyasallar, dezenfektanlar, antibiyotikler ve adları açıkça yazılmayıp EC kod numarası yazılan tehlikeli zararlı organik kimyasallar da kullanılmaktadır. Bunlar, balık bünyesinden atılsa bile, deniz suyuna, dip örtüsüne ve doğal canlıların bünyesine geçerek, diğer canlılara zarar verme potansiyeli taşırlar.

Tüketim fazlası olarak kalan yemler, dışkılar ve boşaltım ürünlerinin oluşturduğu çözünmeyen veya çözülebilir karakterde olan maddeler, organik karbon, azot ve fosfor fraksiyonlardır. Azot ve fosforun verilen yemle balık bünyesine aktarılan, artıklarda suda çözünen oran ve çözünmeyip partikül olarak dibe çöken fraksiyonları teorik olarak hesaplanır. Balıkların yemediği yem artıkları, balıkların, dışkıları, idrarları ve vücut sıvıları yolu ile deniz ortamına ulaşmakta, bir kısmı çözünüp dağılırken, bir kısmı da dibe çökelmektedir. Su ürünleri yetiştiriciliğinin su ortamı üzerine başlıca etkilerini ötrofikasyon, sedimentte organik zenginleşme, ışık geçirgenliğinin azalması olarak sıralayabiliriz.

Su ürünleri yetiştirme tesisleri sürekli olarak yem kalıntıları, dışkı ve boşaltım ürünleri şeklinde organik atık üretir. Yemlerle alınan azotun, balık türlerine göre değişmekle beraber, yaklaşık %20-30’u balık vücudunda tutulur, geri kalan %70-80 oranındaki miktar çözülebilir amonyum ve üre olarak atılır. Bu üretim şekli, tekniği ve ülkemizdeki uygulaması akıl ve bilim dışıdır. Tüm katkı ve tehlikeli zararlı kimyasalların yanı sıra doğadan avlanarak yok edilen yavru balıklar feda edilir. 1 kilogram çipura/levrek eti üretebilmeniz için 1.8-2.0 kilogram doğal balık avlanarak yem yapılır. Bu akıl dışı ve doğaya hakarettir, ama bir avuç para için gözü dönmüşü ve yardakçılarını beslemeye yarar.

Karaburun yarımadasının batısından Ildırı Körfezi, Gerence Körfezi ve Çeşme Körfezine etkisini yıllardır izlediğimiz balık çiftlikleri. Bu Çiftlikler;

•Mevcut yasalara aykırı olarak konumlandırılmış (minimum 1100 metre kıyı mesafesi dikkate alınmadan 20-50 m ye yerleştirilmiş)

•Benim sayabildiğim 35 balık çiftliği var

•Her bir işletmede 10-60 arasında 50 metre çaplı 15 metre derinlikte kafes var

•Ortalama 20 kafes desek 35 x 20 = 700 kafes demektir

•Kafeslerde ortalama 500 bin balık beslenir yani: 700 kafes x 500.000 balık = 350 milyon

•Bir balık günde 1 gram atık bıraksa (20-100 g ortalama) günde 350 ton atık denize verilir,

•Yılda bu alana bırakılan atık miktarı minimum 350 ton x 365 gün = 127.750 ton

•Bu sayısal değerin on katını alabilirsiniz yani 1.5 milyon ton tehlikeli zararlı kimyasal atıklar bu alana bırakılmaktadır.

Bu kadar dar alanda kümülatif etki dikkate alınmadan yapılan bu işin dünyada bir benzeri yoktur, bu çiftliklerde denetim yoktur, açılan davalarda verilen bilirkişi raporlarının bilimle ve vicdanla ilişkisi yoktur."