Sağlığımız için kreş elzem

ECZ. GAMZE TAŞÇIER

“Kadınlarımızın daha çok sosyal hayatta ve iş hayatında var olmasını istiyoruz.”

Sık sık duyduğumuz bir cümle. Kurması da bir o kadar kolay. Peki, bu cümlenin gereği ne kadar yapılıyor?

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) araştırmasına göre Türkiye’de çalışmak isteyen kadınların oranı %87 olmasına rağmen, 15-64 yaş arası kadınların yalnızca %32’si istihdam ediliyor. İstihdam edilebilenlerin de “eşit işe eşit ücret” alamadığı, yalnızca kadın oldukları için düşük ücretlere mahkûm edildikleri de ortada. Tablo böyleyken, girişteki cümleyi kurduğunuz ve çözüm için elinizi taşın altına koymadığınız zaman cümle kurmaktan başka yararınız olmuyor. Kadınların sosyal hayatta ve iş hayatında daha çok varlık göstermeleri isteniyorsa yapılacak çok şey var. Ama bunların en önemlilerinden biri de kreş sorununu çözmektir.

Ülkemizde çocuk bakımı, maalesef kadınlarla kodlanmış durumda. Çocuk bakmak yalnızca kadının sorumluluğu ve kendisinin de buna yükümlü olduğu bir görev olarak görülüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun araştırmasına göre, bir milyondan fazla kadın, çocuk baktığı gerekçesiyle iş piyasasına giremezken, bir milyonu aşkın kadın da çocuk bakmak için iş hayatını bırakmak durumunda kalmış. Bu fecaatin kaynaklarından biri tabii ki kreş yokluğu. OECD verilerine göre kreşleşme oranı ile kadın istihdamı oranı doğrusal olarak artıyor. Yani yazının başındaki cümleyi kuruyorsanız, kreşle ilgili bu temel gerçeğin gereklerini de yerine getirmeniz gerekiyor.

Ancak bu yazı, ebeveyn olmanın ne demek olduğunu veya kadın ile erkeğin çocuk bakımında eşit sorumluluk sahibi olduğu gerçeğinin altını çizme çabasıyla yazılmadı. Ortada olan tabloya ve yarattığı sorunu çözüme kavuşturma gayesiyle yazıldı. Dolayısıyla bu bariz gerçek üzerinde detaylıca oyalanmadan, sağlık çalışanlarının sorunlarına odaklanmak gerekiyor.

Sağlık çalışanları da kreşsizlikten en çok muzdarip olan kesimlerden biri. Çalışma koşulları, aşırı yoğun ve yasal süreleri dahi aşan çalışma süreleri doktor, hemşire, ebe ve diğer tüm sağlık çalışanlarını zorluyor. Büyük fedakârlıkla çalışan bu insanların temel bir talebi var: Nöbetler, uykusuz geceler ve uzun çalışma saatleri olan sağlık çalışanları, hastanelerde yirmi dört saat açık kreş ve bakım evleri istiyor. Tüm gün kreş mi olur demeyin, çünkü bu insanların çalışma saatleri yok. Günün yirmi dört saati aktif şekilde hastanelerde insan hayatını kurtarmaya ve bizlere şifa dağıtmaya çalışıyorlar.

Türkiye’de çok ciddi boyutlarda doktor ve hemşire açığı var. OECD ülkeleri arasında hem doktor hem de hemşire sayısında sonuncu sıradayız. Bin kişiye 1.9 doktor düşerken, yine bin kişiye 2.1 hemşire düşüyor. Karşılaştırma açısından Avusturya’da doktor sayısı bin kişiye 5.2 iken, Norveç’te bin kişiye 17.8 hemşire düşüyor. Yani arada devasa farklar var. Durum buyken bizlerin sağlık çalışanlarının çalışma standartlarını artırmamız ve ihtiyaçlarını gözetmemiz gerekiyor.

Gece nöbetlerinde çocuklarını bırakacak yerleri olmayan pek çok çalışan işlerini bırakmak durumunda kalıyor. Dolayısıyla kreşsizlik, Türkiye’nin diğer ülkelerle arasındaki kişi başına düşen sağlık çalışanı farkını da artıran bir unsur haline geliyor. Büyük ve şaşalı törenle açılan, Türkiye’nin, Dünya’nın ve galaksinin en müthiş, en görkemli, enlerin eni hastanesi (!) olan Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’nde bir kreş dahi yok. O kadar da müthiş değilmiş…

Kamu kreşlerinin artmasını, iş yerlerinde yasalara uyulmasını ve kreşler açılmasını, tabii ki sadece kadınlar için değil, tüm ebeveynler için istiyoruz. Sağlık çalışanlarının kreş talebi de, meslek itibariyle hem hayati hem de gün boyu sürmesi gerektiği ve farklılaşan bir ihtiyaç olduğu için çözülmesi gerekiyor. Kreş talepleri karşılanmadığı sürece, sorun zincirleme olarak sağlığını arayan her yurttaşa dokunuyor. Sağlık Bakanı kendi hastane/üniversitesine fayda sağlamakla uğraşacağına, sağlık çalışanlarının faydasına ve toplum sağlığı için çalışmaya karar verirse bu sorun çözülebilir. Bugün olmaz ise halkın iktidarında mutlaka çözülecektir.