Önce eğitimin, şimdi de sağlık sisteminin ruhuna “El Fatiha” okunuyor.

Çünkü psikiyatrın ve hekimin yerini imam, tıbbi tedavinin yerini manevi tedavi alıyor.

Böyle olunca yatırım ve kamu bütçesi dünyevi sağlık hizmetlerine değil, uhrevi bakıma göre şekilleniyor.

Diyanet’e 6.7 milyar lira.

Sağlık Bakanlığına 4.2 milyar lira.

İmam sayısı hekim sayısından fazla !

Diyanette 153 bin imam, Eğitime 50 bin din öğretmeni olmak üzere toplam 200 binin üzerinde din bürokratı var.

Doktor mu? 141 bin!

Hastane sayımız 2015 yılında bin 533!

Cami sayımız ise 90.000!

Peki neden böyle oluyor? Devlet neden insanın dirisiyle değil de, ölüsüyle ilgileniyor.

Çünkü, sağlık sisteminin dinselleştirilmesiyle birlikte, bilimsel ve tıbbi hizmet alanı gericileştirilmek suretiyle adım adım kuşatılıyor. Dincilik sağlık alanın da kurumsallaştırılıyor. Bürokratlarından, hizmet üretenlerine ve bizzat sağlık hizmetin kendisi de dinselleştiriliyor. Sağlık hizmetlerinin dinselleştirilmesi ve gericiliğin kurumsallaştırılması politikaları incelenmeye muhtaç. Gelin bakalım neler oluyor?

Yapılmak istenen özetle şu; hasta can çekişirken, besmele çeken imam, doktorun yerine geçiriliyor. Devlet bütçesiyle, hastanelerde Mesnevi, Kuran okuyarak manevi ve bedensel terapi dönemi başlatıldı. Güya Avrupa örnekleri ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) hasta hakları ilkeleri referans alınmış. Oysa uygulanan dinselleştirme politikalarının, Avrupa örnekleri ve DSÖ ilkeleriyle hiç bir alakası yok. DSÖ değil, Osmanlı referans alınmıştır.
Sağlık Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokole göre din adamlarından oluşan “manevi destek ekipleri” yeni görevlerini besmele ile devlet hastanelerinde üstlendi Hastaneler hızla birer külliye havasına büründürüldü.

Sağlık hizmetlerinin dinselleştirilmesi ve dinci uygulamalar, eğitim sisteminde olduğu yaygınlaştırılıyor. Sağlık kurumları Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden dinci kadrolaşmaya maruz kalırken, İmam hatipliler ve İlahiyatçılar için yeni istihdam alanları yaratılmış oldu. Sağlık hizmetlerinin dinselleştirilmesiyle, laiklik ve eşitlik karşıtı yapılanmaya geçiliyor. Bu mezhepçi ayrımcılık uygulamasıyla, hem hizmet üreten emekçiler hem de sağlık hizmeti alanlar üzerinden sosyal baskı mekanizmaları üretiliyor.

Aynı zamanda farklı inançtan olan hastalara yönelik ayrımcılık ve dışlamada üretilmiş oluyor. Kamu sağlık hizmetlerinde yurttaşlık ve sosyal haklar yerine, dinselleştirmenin benimsenmesi, herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli sağlık hakkı ilkesini yok sayıyor.

Müftülükler camilerin dışında, sağlık alanında da görev üstlenirken, kamu hastanelerinde “manevi bakım” adı altında imamlar “Din psikologları” olarak işe alınıyor. “Dini hizmetler ve dini danışmanlık, rehberlik” gibi alanlarda imamlar görevlendiriliyor.

Devlet hastanelerinde “manevi destek uzmanı” olarak görev üstlenen imamlar, sadece hastalarla değil, hasta yakınlarıyla da “destek” altında ilişki kuruyor. Sağlık alanında sunulan “manevi hizmet” ve “desteklerin” referansları tıbbi ve bilimsellikten değil, dinsellik ve mezhepçilikten besleniyor.

Sadece “bedenen değil; ruhları da bîtap” ediyorlarmış!

AKP’nin Sağlık sistemine eklemlediği bu yeni gericilik uygulamaları şöyle:

·Din Psikologları
·Manevi Bakım
·Etik Kurulunda İmam bulundurmak


Kamu sağlık hizmetlerinin gericileştirilmesi, siyasal İslamcı bir projedir. Teokratikleşme yönünde atılan adımların bir başka parçasıdır.

Peki AKP sağlık sistemin dinselleştirilmesiyle neyi hedefliyor?

Resmi din mezhebi olarak kurumsallaştırılan Sünnilik, AKP eliyle sağlık alanına hakim din olarak entegre ediliyor.

Siyasal dinci gericilik, Diyanet ve din eğitimi üzerinden devletle birleştirildi. AKP, şimdi bu gerici örgütlenme modelini sağlık sisteminde de canlandırıyor. Bunu da İslamcı STK’ler ve cemaatler eliyle Sünni-din psikolojisini toplumsal yapıya ve kamusal hizmetlere nüfus ettirerek sürdürüyor.

Siyasal İslamcılık cami düzenini ve hayatını tüm kamusal ve özel alana uygulanmak üzere politika üretiyor. Bunun diğer adı ise laiklik karşıtlığını toplumsallaştırmaktır. Kamusal sağlık hizmetlerinin dinselleştirilmesi, İmam hatipler, Diyanet İşleri Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı eliyle gerçekleşiyor.

Sadece sağlık hizmetleri değil, Türk Standartlar Enstitüsü ile “helal gıda” konusunda da imamların fetvasına başvurulacak. Gıda tüketimi konusuna kadar her alanda yaygın ve yoğun bir “helal” gericilik inşa ediliyor.

Sağlık ve sosyal kamu hizmetleri hukukun evrensel ilkelerine uygun olarak eşit ve insan hakları merkezli olmalıdır. Laiklik doğrultusunda ve demokratik çerçevede olmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü zaten bu çerçevelendirmeyi yapmıştır.

Oysa Türkiye’de durum aksi yöndedir. Örneğin kamu okullarında eğitim ve kamu hastanelerinde ise sağlık hizmetleri dinselleştiriliyor.

Dinci gericilik okullarda “din eğitimi”, hastanelerde ise “manevî bakım ve din psikolojisi” adı altında kurumsallaşıyor.

Peki sağlıkta gericiliğin yol haritası ne zaman ve nasıl başladı?

Bu sorunun cevabını bir sonraki yazıya bırakalım....