Sağlık emekçilerinin sesine ses vererek...

BANU BÜLBÜL

“Ne kadar da sanal oldu her şey” diye şikayetleniyor “sanal muhalefet” üzerine çoğu kez sanal alanlardan muhalefet ediyorduk. Sokakta bir araya gelişlerimizi dünya üzerinde etkileyen ilk berbat salgın siyasaldı. Ne zaman hangi kalabalık ortamda patlayacağını kestiremediğimiz canlı bombalar, insandan insana gelecek yıkımın ölümün ilk habercileri gibiydi. O günlerden sonra sadece miting yaparken, sokağa çıkarken değil toplu taşım araçlarını kullanırken de korktuk. Sonra korona geldi. Bu defa belayı yani virüsü taşıyan yine insandı ama kendisi de üzerinde taşıdığı şeyin başkalarına nasıl zarar vereceğini bilmiyordu. Soft biçimde yapılan “dünya nereye gidiyor, nasıl bir sanallığa sıkışıyoruz” sohbetlerinin işaret ettiği günler böyleylikle sert biçimiyle geldi çattı.

Bildiğimiz biriktirdiğimiz mücadele yöntemleri, çoğunlukla kitlelerin düşünsel duygusal olarak bir arada oluşlarını fiziken de ifade ettiği yöntemler üzerine kuruluydu. Peki yerine ne yapacaktık? Ya korona günlerinde karşı çıkmamız gereken acil, bekletilemez gündemler oluşursa ne olacaktı? Bunun için telaşlandık da kuşkusuz ama bir yandan da görüyoruz ki bir takım yeni biçimler üretiyor insanlar... 1 Mayıs eylemleri çeşitli ülkelerde alanlarda aralıklarla durularak yapıldı örneğin. Buralarda ise istikrarlı bir biçimde sürecin başından bu yana seslerini duyuranlar özellikle KESK’e bağlı SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası) üyesi sağlık çalışanları oldu. Bir yandan yoğun biçimde çalışırken diğer yandan alandaki haksızlıklara karşı çıkma reflekslerini sergilediler.

Mesafeli biçimde durarak sözünü işyerleri önünde söyleyen sağlık çalışanları genel durgunluğa ve sessizliğe inat adeta hepimiz için haykırıyorlar. Onların ekipman ihtiyacının iş güvencelerinin ve sağlıklarının korunması için başlatılan alkış eylemi bir anda onların işvereni olan Bakanlık düzeyinde de desteklenerek görünmez kılındı. “Ülke olarak biz, bir bütün olarak” söylemleriyle korona karşısındaki eşitsizliklerimiz görünmez kılınmaya çalışıldı. Aynı riski alan sağlık çalışanları arasında yaratılan fiili haksızlıklara karşı çıkan sağlık çalışanları, doktorlara diğer çalışanlardan çok daha fazla ödeme yapılmasını protesto ederek hak eşitliği zemininde ısrarcı olacaklarını gösterdiler. Madem ki hastanelerde çalışan tüm sağlık çalışanları aynı riski alıyordu eşit biçimde koruyucu ekipman verilmesi, izin ve ek ödeme desteği sağlanması gerekiyordu. Bu eylemlerle sağlıkçılar gösterilen eşitlikle, hakiki eşitlik arasındaki farkı da teşhir etmiş oldular ki böylesi günlerde bu tarz bir protesto hayati önemdedir. Eylemlerinin sloganı da bu görünürlüğü en iyi şekilde sağlıyordu “hakkınız ödenmez dediler, gerçekten de ödemediler.”

İYİLEŞME ORANLARI SAĞLIK ÇALIŞANLARININ EMEĞİNİN ÜRÜNÜ

Korona ile mücadelede bir başarıdan söz edilecekse bu elbette alanda işini en iyi şekilde yapma gayreti içinde olan sağlıkçıların başarısıdır. İyileşme oranları onların emeğinin ürünüdür. Yerleri silen işçinin, hastaya bakım veren hastabakıcının, iğnesini ilacını veren hemşirenin, tedaviyi planlayan doktorun, hepsinin ortak başarısıdır. Bu ekibin tamamının dayanışma ruhunu zedeleyecek her türlü politik hamle, hepimizin canına kast etmektedir. Bu nedenle bile olsa taleplerini taleplerimiz kılmak ve onları desteklemek önemlidir.

Epeydir moda olan benzetmelerden biri de “kelebek etkisi” metaforu... Bir avuç enternasyonalistin kapitalizmin, üreten tüm insanlar arasında ne denli büyük bağlar yarattığını ve bunun devrimci olanaklar ve bu çerçevede iyicil imkanlar da içerdiğini anlatmakla geçti ömrü ama ne yazık ki milliyetçi argümanlar belirledi genellikle suyun akış yönünü... Milliyetçi argümanlar, çalışanların çıkarlarını bir kez ülke ülke bölünce işyeri işyeri işkolu işkolu da bölüyor böylece nihai ve “son tahlilde” ortak olan çıkarların görünmesini engelliyordu ama işte o söylem koronayla alabildiğine boşa çıktı. Çin’den yolculuğuna başlayan (şimdilik böyle biliyoruz ama nereden başladığının da bir önemi yok bu bahiste) bir virüsün bir kaç ay içinde buradaki hayatı durdurabildiğini gördük. Daha küçük ölçekte baktığımızda sağlık sistemi içinde bir kesimi (diyelim doktorlar) korumaya, ayrıcalıklı kılmaya dönük adımlar döner yine doktorları da vurur. Çünkü çalışma arkadaşına misal oradaki temizlik işçisine verilmeyen ekipman nedeniyle hastalığı kapması o doktorun da hastalıkla karşılaşma olasılığını artıracaktır.

SES’in mücadelesi çabayla emekle örgütlü kalma çabasının ne denli anlamlı olduğunu hepimize gösteriyor. Risk altında olan gruplar, kargocular, market çalışanları, üretimin artarak devam ettiği kimi sektörlerde çalışan işçiler genellikle örgütsüzler ve onların çalışma koşulları, yaşam koşulları ve sağlık durumları hakkında ancak adlarını gizleyerek konuştukları gazetecilerden bir şeyler öğrenebiliyoruz. Öylece çıkıp anlatamıyorlar dertlerini... Hastanelerde dahi çoğu örgütsüz temizlik işçileri ile kamuda çalışan ve KESK üyeliği bulunanlar arasında kendini, koşullarını ifade anlamında büyük bir farklılık var.

EŞİT OLMAYANLARI EŞİT OLDUKLARINA İNANDIRMAK

“Korona aşısını bilim insanları, kapitalizmin aşısını işçiler bulacak” böyle yazıyordu 1 Mayıs’ta balkona asılan pankartlardan birinde... Bir de tek işi yalan, dolan üretmek olanlar var. Eşit olmayanları eşit olduklarına inandırmak, “yalan söylüyorsun” diyenleri olabiliyorsa şakşakla duyulamaz kılmak, olmuyorsa zorbalıkla susturmak olanlar var. Böylesi işleri olanlara insanlığın ihtiyacı olmadığı ortada... Ama aşı, ilaç bulmak için insanlığın iyiliğine çabalayan bilim insanlarının ve hastanelerde çalışan tüm işçilerin emekçilerin sesine ses vermek doğrudan hepimizin iyiliğinedir. Onları takip edelim, taleplerini destekleyelim elimizden gelen desteği sunalım ki hayat devam edebilsin.

Eşit olmadığımız başka alanlar da var. Her türlü gerilimli dönemde olduğu gibi bugün de kadınlara yönelik saldırılar artıyor. İşten çıkarmaların artmasının beklendiği bir dönemdeyiz. Biliyoruz ki işsizlik artacaksa ilk olarak kadın işsizliği artacaktır. Çalışma koşullarının belirsizleştirildiği, işçiler aleyhine kuralsızlaştırıldığı günlerdeyiz. Geçmiş deneyimlerden biliyoruz ki ilk hakkı yenecekler kadın işçiler olacaktır. Sağlık alanında çalışanlar arasında yaratılan ve SES’in karşı çıktığı eşitsiz uygulamalardan söz ediyoruz biliyoruz ki hakkı yenen alanlarda çalışanlar çoğunlukla kadınlardır. Madem ki saldırının ilk hedefi kadınlar olacak, mücadelenin en önündeki yer kadınlarındır.