Hayatımızda iki beylik sözümüz vardır.

Her şeyin başı sağlık!

Eğitim şart!

Salgında gidişatın resmi rakamlarını Sağlık Bakanı’nın günlük twitlerinden öğreniyoruz. Resmi rakamların inandırıcılık düzeyine ise çoktandır TÜİK gibi örneklerden aşinayız. İşin aslının çok farklı olduğunu doktorlar her gün söylüyor zaten ve rakamlardaki tutarsızlık ayyuka çıkmış vaziyette. Ah şu Tabipler Odası filan olmasaydı salgını ne güzel ‘idare’ ederlerdi!

İşte son olarak İstanbul ve Ankara Büyük Şehir Başkanları da konuştular. İmamoğlu, “Neyi gizliyorsunuz. Tüm ölümleri kayıt alan kurumuz. Nakli yapan da biziz. Mezarlıklar Müdürlüğü bizde, ölümler bize geliyor. Bunun gizlisi saklısı olmaz” demek zorunda kaldı. İmamoğlu, “Şu anda neredeyse İstanbul eşittir Türkiye” açıklamasını yaptı, Yavaş da “Sadece Ankara’da 563 kişi öldü” dedi.

Peki, hal böyleyken neler oluyor? 350 bin kişiyle yüz yüze, nefes nefese Ayasofya ibadete açılırken, günlükçü Sağlık Bakanı başta olmak üzere kimsenin söz etmediği Covid, konu 30 Ağustos olunca akla geliyor. Her tür kutlamada elbette pandemi nedeniyle tedbiri elden bırakmamak lazım, ama bu virüs Ayasofya’da da Anıtkabir’de de virüslüğünü yapmaz mı?!

Anıtkabir’deki devlet töreninde ise hacimli bir Doğu Akdeniz mesajı verilmiş. Acaba “Ordular ilk hedefiniz Doğu Akdeniz’dir. İleri!” demek de aklından geçmiş midir?

Gerçi Milli Eğitim Bakanı’nın aklından geçenleri tam isabet tahmin edebiliriz. Ulu Hakanları Abdülhamid Han’ın Maarif Nâzırı’nın “Şu mektepler olmasa, Maarif’i ne güzel idare ederdim” demesi gibi Ziya Selçuk da “Öğretmenler olmasaydı eğitimi ne güzel ederdim” demek istemektedir. Bakın işte o da aynen ““Eğitimde asıl yük öğretmen maaşı ile ilgilidir. Öğretmen maaşlarından dolayı yatırıma fırsat kalmıyor” demiştir.

Eğitim mi dediniz?

BirGün’de Mustafa Kömüş’ün haberini okumuşsunuzdur: AKP iktidarının her ile bir üniversite politikası, hayalet bölümler yarattı. 15 ve üzerinde kontenjanı bulunan tam 143 bölüme yerleşen kişi sayısı 5 ve altında kaldı. Çoğunluğu mühendislik bölümleri olan bu bölümlerin 20’si ise hiç kimse tarafından tercih edilmedi.

Ama bu yıl, ilahiyat ve İslami ilimler kontenjanı 476 kişi artarak 19 bin 363’e çıkarılmış. Ve kontenjanların tamamı da dolmuş. Ama bu arada imam hatip mezunlarının sadece yüzde 16’sı üniversitelerin lisans bölümünü kazanabilmiş! İyi midir, kötü müdür, bilemeyiz.

Ve üstelik Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi başlatılıyormuş. O boş kalan mühendislik fakülteleriyle mi? İlahiyat mezunlarıyla mı? Geçen gün o hamlede CB, MESS Teknoloji Merkezinin açılışını yapay zekâlı köpek robotu tarafından getirilen sanal açılış butonuna basarak gerçekleştirmişti. Muhtemelen ‘yerli ve milli’ ve de hakikatte yabancı teknolojili bir robottu o da…

Fatih Altaylı şöyle derken haklıydı elbette: “O robot köpeğin ‘Kangal’ ya da ‘Akbaş’ olmasını istiyorsak eğer gençlerimizin mühendislik fakültelerine, temel bilimlere girmesini teşvik etmemiz lazım. Aksi takdirde yapabileceğimiz tek teknolojik hamle, başkalarından aldığımız teknolojileri kullandığımız yerlerin açılışında dua etmek olur!”

Gerçi çalışıp okuyarak mühendis olmanın pek bir anlamı da kalmadı. Yeni ahlak anlayışı yetiyor: Nazar etme ne olur, çalarsan senin de olur! Üstelik nazardan korunmak için muska dağıtıp dua edecek yeterince ilahiyatçı var işte.

Ayrıca Sağlık Bakanlığının günlük rakamlarına da gerek yok.

Bize dayatılanlarla her gün belli bir anda hemen ölüyoruz. Sonra ertesi sabah yeniden doğuyoruz. Hayır, kendimizden doğuyoruz. Hayır, kendimizi doğurtuyoruz. Kendimizin ebesiyiz. Bir yanımız ölüm kalıyor hep. Bir yanımız hayat.

Ama “Ölüm olmasaydı hayatta kalmak ne kolay olurdu” diyemeyiz ki…