Canımız çok yandı. Hekimleri bir türlü önüne geçilemeyen şiddet nedeniyle toprağa verdik, yetmedi. Hekimlerin, sağlıkçıların burnu, kolu, bacağı kırıldı, kurşunlandı, kafasında kaldırım taşı kırıldı, yetmedi. Hastaneler, aile sağlığı merkezleri şiddetin sıradanlaştığı mekanlar haline geldi. Artık tek kişilik değil, gruplar halinde saldırılar yaşıyoruz. Bir hafta içinde Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin basılması, sağlıkçıların kurdukları barikatla canlarını kurtarması, Çapa Tıp Fakültesinde sağlık emekçisinin yediği yumrukla gözünü kaybetmesi ve Trabzon’da aile hekiminin alenen ölümle tehdit edilmesi. Bunlar kamuoyuna yansıyanlar, emin olun çok daha fazlası bir yerlerde yaşanıyor.

Yine arada gündem yapıp, sonra unutup kulağımızın üzerine mi yatacağız? Kadın cinayetlerinde yaşadığımız gibi görmezden mi geleceğiz?

"SİZİ BOŞ YERE DÖVMÜYORLAR"

Hastanelerde sağlık çalışanlarına bu sözün söylenmediği gün yoktur. Bakın istisna falan değil, her gün Türkiye’nin dört bir yanında sağlıkçılar bu sözü duyuyor! Hastanın, hasta yakınının biraz sonra çocuğunu muayene edecek, eşini ameliyat edecek, babasına fizik tedavi yapacak, annesinden kan alacak sağlık çalışanına böyle konuştuğu, yumruk-tekme attığı akıl ve vicdan dışı bir sağlık ortamının içindeyiz.

Dr. Ersin Arslan’ın Gaziantep’de 2012 yılında bir hastasının torunu tarafından öldürülmesi önemli dönüm noktalarındandı. Bir daha bu acılar yaşanmasın diye çok uğraştık. TBMM’de “Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılması” için meclis araştırma komisyonu kuruldu ve önemli bir rapor hazırlandı. Sağlık çalışanları için şiddet durumunda arayacakları beyaz kod hattı kuruldu. Bu hatla ilgili veriler uzun süredir paylaşılmıyor, son açıklanan verilere göre 2018 yılında günde 44, 2019 yılında günde 51 sağlık çalışanı şiddete uğradığını bildiriyor. Bunun buz dağının görünen kısmı olduğu kesindir.

Göksel Kalaycı, Ali Menekşe, Kamil Furtun, Aynur Dağdemir, Fikret Hacıosman isimlerini hatırlıyor musunuz? Ankara’daki, İstanbul’daki, Trabzon’daki manzara durumun vahametini ve aciliyetini gösteriyor.

SAĞLIKTA ŞİDDET DERİN MEVZU

Mevzu günlük, genel geçer açıklamalarla, ziyaretlerle çözülecek durumda değildir. Altında sağlığın piyasalaşması vardır. Hekimlerin, sağlıkçıların itibarsızlaştırılması ve halkın önüne sağlıktaki tüm sorunların sorumlusuymuş gibi atılmaları vardır. Hastaya yeterli zaman ayrılamayan, bir tüketim nesnesine dönüşmüş sağlık hizmetleri vardır. Hasta-hekim ilişkisinin karşılıklı güvene dayalı kurulmasını engelleyen sağlık sistemi vardır. Tıp ve sağlık eğitimindeki sorunlar vardır. Toplumda şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak yaygınlaşması vardır. Sağlık haberlerinde kimi zaman hedef gösteren duyarsız habercilik dili vardır.

Ama her şeyden önce meseleyi bir türlü samimiyetle ele almayan yönetim anlayışı vardır. Bunun somut göstergesi COVID-19 salgını döneminde, Nisan ayında sağlıkçıya müjde diye çıkarılan “şiddeti önleme yasasında” son anda TBMM’deki görüşmelerde yapılan değişikliktir. Görüşmelerde sağlıkta şiddet için “hükmün açıklanmasının geri bırakılamayacağı” yönündeki düzenleme tekliften çıkarılmıştır. Bu da uygulamadaki cezasızlık sonucunun devamına neden olacak niteliktedir. Üstelik bundan bir gün önce çıkarılan infaz-af yasasından sağlık çalışanlarına saldıran ve yaralayanlar da yararlanmıştır.

TÜRKİYE'Yİ YÖNETENLER SAĞLIKTA ŞİDDETİ ÖNLEMEK İSTİYOR MU?

Cevabının evet olduğunu düşünmek istiyorum. O zaman gelin şiddeti artıran sağlık ortamının hastalıklarını samimiyetle ele alalım. Yasal düzenlemeleri popülizme kaçmadan yapmayı göze alalım. Şiddeti önleyecek, yukarıda değindiğim sebepleri ele alıp çözecek bütünlüklü, titizlikle örülen bir çalışmayı başlatalım.

Bunu daha çok hekim, sağlıkçı ölmeden, yaralanmadan, örselenmeden, sağlığımız daha da bozulmadan yapalım.