Şimdi gözler Moskova’da… Uzaktan, “Bırakın Suriye’yi yakayım, İdlib’i yıkayım” diyenleri kenara koyarsak, sahada savaşanların ana babalarının sadece gözleri ve kulakları değil, yürekleri de Putin-Erdoğan görüşmesinde.

Onca hamasete ve “Savaşa hayır” demeyi yasaklamaya rağmen, memleketin kahir ekseriyeti sınırlarımız ötesindeki ölümlere karşı.

Bunun en önemli göstergesi, tabanı AKP tabanına en yakın olan ve AKP ile aynı kökten gelen Saadet Partisi’nin; “En kötü barış, en iyi savaştan iyidir” çıkışı olsa gerek.

Acil bir şekilde kanın durdurulması sağlanmalıdır. Biz ülke olarak Suriye konusunda ilk düğmeyi yanlış ilikledik. Başladığından beri hiçbir gün makul politika üretmediğimiz için bugünkü neticeler olumsuz bir noktaya geldi” diyen ve “Katil Trump’la, katil Netenyahu ile, katil Putin ile oturup aynı masada görüşebiliyorsak, katil Beşer Esad’la da bir şekilde çözüm yoluna gidilmelidir”, önerisinde bulunan Saadet, muhafazakar tabanın nabzını da tutarak konuşuyor.

Sahada neler olup bittiğine dair, resmi açıklamalar ve o söylemi alabildiğine köpürten medyadan kamuoyuna “bilgi” akıtılıyor. Şehitler üzerine söylenenleri dinliyoruz ama her şehit yakının söylediğini değil!

Suriye’ye misliyle karşılık veriyor, uçaklarını düşürüyor, yüzlerle ifade edilen tank ve toplarını imha ediyor, binlerce askerlerini öldürüyoruz! Ancak bir yandan onlarca şehit haberi gelirken, bunların kamuoyunun ruh halini nasıl etkileyip, ne kadar sağlam tutacağını kestirmek zor.

Son bir haftada Suriye’ye ağır darbe vurulduğunu Şam’ın açıklamalarından da anlıyoruz. Öte yandan son haber, Rusya’nın desteğiyle de olsa, “en kritik yerSerakib’in yine rejim tarafından alındığı, orada Rusların devriye attığıydı.

Sahadan kamuoyuna yansıyan bilgiler her zaman gerçek durumdan farklıdır, çünkü kamuoyu desteği bir savaşı kazanabilmenin en önemli koşullarındandır.

Masaya ise sahanın gerçekleri gelir. Sahada çatışılır, masada konuşulur ama o konuşmalar masanın iki tarafında oturanların da bildiği gerçekler üzerinde yapılır.

Putin ve Erdoğan bugün masada mutlaka bize söylenenlerden çok daha fazla ve farklı şeyler bilerek konuşuyorlar.

Masaya oturulan her durumda olduğu gibi, ya masanın devrildiğini ya da bir ateşkes anlaşmasıyla masadan kalkıldığını duyacağız.

Birinci olasılığı kimse aklına getirmek istemez, kabus gibi! Daha yaygın bir savaş; Rusya, İran ve Suriye ile çatışma olasılığı (en iyi ihtimalle ABD ve NATO desteğiyle), daha çok kan ve ölüm demek.

Peki, ne için?

İktidarın buna cevabı Suriye krizinin ilk gününden itibaren epey değişti. Önce rejimi değiştirmek, Esad’ı düşürmek içindi. Sonra sınırlarımızı teröristlerden korumak için… İnsani nedenlerle, varil bombalarından kaçan milyonlara yardım için.

Gelinen son noktada, bir yanda göçü önlemek var ama öte yanda Erdoğan’ın geçen gün açıkladığı çok daha fazlası: İstanbul’u savunmak için!

Bugün Kamışlı’da, Resulayn’da, Tel Abyad’da, İdlib’de vermediğimiz savaşı, yarın Şırnak’ta, Mardin’de, Gaziantep’te, Hatay’da vermek zorunda kalırız. Çünkü senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir. İstediklerini alanlar, namluları hemen Türkiye’ye çevirecektir.

Suriye’de ne işimiz var diye soran muhalefete; bizim burada huzurla yaşayabilmemiz için “Suriye’de topraklarımızda gözü olduğunu inkar etmeyen bir rejim” olmaması gerektiği söyleniyor. Yani, Esad gidene kadar biz Suriye’de olacağız!

Bizim için kurulan bu cümlelerin bugün masada da söylenmesi masanın devrilmesi demek. Masada böyle konuşulacağını sanmıyor ve bugünün akşamında Moskova’dan bir ateşkes haberi duymayı diliyorum!