Ülkemizde laiklik kadar tartışılmış çok az kavram vardır sanırım. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana siyasetin temel gerilim ve mücadele alanlarından birisi olmuştur laiklik. Amacım laiklikle ilgili bitmez tükenmez tartışmalardan birisini başlatmak, “laiklik elden gitti” ya da “Türkiye hiç laik oldu mu?” gibi tespit ve sorulara cevap aramak değil. Sadece ‘sıra dışı-olağanüstü’ bir siyasi iklimde ülkenin en […]

Ülkemizde laiklik kadar tartışılmış çok az kavram vardır sanırım. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana siyasetin temel gerilim ve mücadele alanlarından birisi olmuştur laiklik. Amacım laiklikle ilgili bitmez tükenmez tartışmalardan birisini başlatmak, “laiklik elden gitti” ya da “Türkiye hiç laik oldu mu?” gibi tespit ve sorulara cevap aramak değil.

Sadece ‘sıra dışı-olağanüstü’ bir siyasi iklimde ülkenin en temel gerilim ve tartışma alanını tanımlayan bu kavramın siyasetin dışına sessiz sedasız adeta bir milli mutabakatla ‘sürgün’ edilmesine dikkat çekmek istiyorum. Başlıktaki soru da bu anlamda. Yoksa çok şükür anayasamızda laiklik ilkemiz hala duruyor!

YSK’nin hukuka takla attırarak verdiği iptal kararı sonrası tekrarlanacak olan seçiminin bir belediye başkanlığı seçimi olmaktan çıktığı konusunda herkes hemfikir. Özellikle tüm bileşenleri ile iktidarın bu seçimi, varını yoğunu masaya sürdüğü bir kumara döndürdüğü çok açık. Masaya “Bahçeli’nin mitilinden”, “Erdoğan’ın eski Fetullahçı yoldaşlarına”, Soylu’nun naklen namaz seanslarından AB ile nikâh tazelemeye kadar her şey sürüldü. Hele Neo-MC (AKP-MHP) adayının vaatleri, bu kadar olur! Hani verdikleri sözlere güven olsa, 25 yıldır iktidarda olduklarını unutsak hadi gelin yapın bakalım diyesi geliyor insanın!

Aynı şekilde, kazandığımız bir seçimin tekrarına -itirazlarımıza rağmen- razı olarak biz de büyük bir risk aldık. Sadece bu özet ve her iki cephede olan bitenler, genel siyasi iklimi sıra dışı/olağan üstü yapar sanırım.

Peki masaya her şeyin sürüldüğü bir siyasi ortamda nasıl oldu da “laiklik” bir tartışma başlığı ve politik iddia olmaktan çıktı? Sadece laikliği savunan siyasi hareketlere yönelik değil bu sorum. Başta AKP olmak üzere laiklik karşıtlığını siyasal söylemlerinin merkezine koyan iktidar koalisyonunu da kastediyorum.

İçinde bulunduğumuz siyasi iklimin önemli bir niteliği daha var: siyasi islamın argümanları ve iddiaları ile iktidara gelen AKP ve sonradan ilişen MHP elitleri tüm program, öngörü ve iddiaları ile çöktü. Dış politikadan eğitime, hukuktan çevre politikalarına nereye elinizi atsanız açık bir çöküş var. O kadar ki artık devr-i iktidarlarında dindarlığın ve “muhafazakâr ahlakın” çöktüğünü kendi kalemleri kabul eder oldu. Böyle bir ortamda ve İstanbul seçiminin bıçak sırtı gittiği bir seçim matematiğinde AKP/MHP ittifakının laikliği doğrudan karşısında almaması anlaşılabilir belki.

Ama bu güne kadar laikliği önceleyen, siyasi iddialarının temeline koyan kişi ve hareketlerin laikliği yok saymaları sadece İstanbul seçimlerine dönük taktik bir hamle midir? Ya da böyle olsa bile bu tutumun maliyeti ne olur? Bu sorular üzerine tartışılması gerekir. Tüm hayati sorunlarda olduğu gibi “sırası mı şimdi?” diyenler olacaktır. Tam sırası! Çünkü bu olağanüstü siyasi iklimdeki iddia ve söylemler geleceği de belirleyecektir. Bu tarz seçim süreçleri aynı zamanda siyasi bilinçlenme süreçleridir.

Tartışılması gerekir çünkü temel siyasi gerilim alanlarından olan laiklik üzerine yeni bir uzlaşı olmuş da o nedenle gündemden kalkmış değil. Yani laikliğin anlamı ve pratiği üzerinde siyasi ve anayasal olarak uzlaşılmış bu nedenle siyasette kavga vesilesi olmaktan çıkmış değil.

Çok değil bir kaç yıl önce Meclis başkanı olan zat “Yeni anayasada laiklik tarifi bir kere olmamalıdır… Böyle bir şey olmamalı. Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım. Müslüman bir ülke olarak neden kendimizi dinden arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.” dediğinde yaşanan tartışmaları hatırlayın. O tartışmalardaki konumları belirleyen dinamiklerden hangisi değişti de adeta bu çağrıya ana akım siyasetler olumlu cevap verdiler?

AKP/MHP iktidarında yandaş kompradorlar ve müteahhitler başta olmak üzere rantçı sermaye kazanırken yoksullara çay simit hesabı yaptılar. Kimlikleri üzerinden ayrıştırmaya çalıştılar. Tam da bu yüzden siyaseti teravih namazına indirgemeye çalışıyorlar. Egemenler, safların farklılığını namaz safları ile örtmeye çalışıyorken çelişkileri ortaya koymanın tam zamanıdır.

Biz biliyoruz ki laiklik aynı zamanda ezilenlerden yana ve sınıfsaldır. Bunun siyasal iletişimi ve egemenler tarafından kötüye kullanılması ise ayrı bir mevzuudur.