Daha geçen hafta, Cumhur İttifakı’nın sıfırı tükettiğini düşünen meclis muhalefeti emin adımlarla iktidara yürüdüğünü ilan ediyordu. Ne de olsa ekonomide işler rayından tümüyle çıkmış, döviz kuru “akıl dışı” bir hal almıştı. Bırakın muhalif seçmeni, iktidar tabanında dahi peşi sıra homurdanmalar duyuluyordu. Muhalefetin konuşmaya davet ettiği büyük sermaye “bile” sessizliğini bozmuş, kimilerine göre iktidara “muhtıra” vermişti. Geliyordu gelmekte olan, üç vakte kadar…

20 Aralık akşamı, Erdoğan kameralar karşısında “döviz korumalı mevduat müjdesini” verdikten sonra, muhtemelen bir süredir hazırlığı yapılan plan devreye girdi. Bir taşla iki kuş vurulacaktı; hem birileri zenginliklerine zenginlik katacak, hem de geniş kitleler “Reis’in gücünü” hatırlayacaktı. Nitekim o akşam varsıl yandaşlar ellerini ovuştururken, yoksul AKP’lilerin payına hamaset düşüyordu. Abrakadabra eşliğinde dövizde ani iniş yaşandığı esnada muhalefette hayra alâmet olmayan bir şaşkınlık hâkimdi. Muhalefetin sözcüleri, Erdoğan’ın şapkasında “tavşan” kalmadığından o kadar emindiler ki, karşılaştıkları manzara karşısında sus pus kesildiler. Devlet aygıtlarını elinde tutan, birçok güç çevresini hâlâ eş anlı harekete geçirebilen ve kriz anlarında sermaye lehine transfer gerçekleştirmede ustalaşmış bir iktidarın hamle kapasitesini küçümsemek siyasi bir basiretsizlikti.

TRAVMALAR TAZELENDİ

Meclis muhalefetinin bocalaması, toplumdaki travmaları tazeledi. Şaibeli referandumda mühürsüz zarflar karşısında somut tepki vermekte zorlanan, 2018 CB seçimlerinde erkenden havlu atan muhalefet, geniş kitlelerde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” cümlesinin ağırlığını iliklerine kadar hisseden seçmen bu travmayı henüz atlatamamıştı ki, muhalefetin “biz geliyoruz” dediği şu günlerde bir şok daha yaşadı. Şokun nedeni dövizin hızlı düşüşü değil, iktidarın hormonlu sevinç gösterisine muhalefetin karşı hamle ile cevap verememesiydi. “Reis yine kazandı” korosuna bazı muhalif kanaat önderleri de katılınca işler iyiden iyiye sarpa sardı.

Muhalefet birkaç gün sonra toparlanıp, illüzyonu bozmaya çalıştı. Arka kapıdan döviz satış iddiası dahil birçok meseleyi gündeme getirdi, iktidarın reçetesinin hazineye yük bindireceğini söyledi; ancak bir hafta önceki “özgüvenin” yerinde yeller esiyordu. Erdoğan da bu fırsatı değerlendirip ekonomik tahribatı saklayacak kültüralist-popülist söylemini devreye soktu. Faiz lobisi, stokçular, spekülatörler falan derken, “ihanet” denklemini “Beyaz Türkler” ile tamamlamaya karar verdi. Önümüzdeki günlerde “AK-beyazların” servetlerine servet katmasını gizlemek için "Beyaz Türkler” popülizminin yeni örneklerini icat edecekler.

İKTİDAR SÜRE KAZANDI

Şimdi asıl meselemize geri dönebiliriz. Nasıl oluyor da iktidarın bir hamlesi karşısında bu denli yaygın bir erken yenilmişlik hissi muhalefete egemen oluyor? Bu sorunun cevabının iki yönü var. Meclis muhalefeti cephesinden bakıldığında yapılan hataların başında, stratejilerini büyük ölçüde ekonominin rasyonel yönetimi vaadi üzerine kurmaları geliyor. İslamcı ezberleri tekrarlayan AKP Genel Başkanının ve ekonomi kurmaylarının “tutarsızlığını” göstermenin seçmen nezdinde bir karşılığı olduğunu düşünüyorlar. Hâlbuki iktidarın da, onun seçmen tabanının da “tutarlılık” gibi bir derdi yok. Bugüne kadar AKP, krizleri ve tutarsızlıkları üretip kendi lehine kullanabildiği için iktidarda kaldı.

Meclis muhalefetinin yüzünü halka dönmekten anladığı yalnızca esnafın, işçinin, memurun şikâyetlerini dinlemek. İktidar stratejisini belirlemek söz konusu olduğunda ise sermayenin tercihlerinden medet ummak gibi bir yönelim sergiliyorlar. Halkın önüne ana akım ekonomistlerden oluşan “yıldızlar karması” ile çıksalar, anında ibre onlara dönecek zannediyorlar. Çünkü toplumsal muhalefetin gündeminden inatla uzak duruyorlar.

Meclis muhalefetine tepkili kimi muhalifler ise Millet İttifakı’nın açmazlarını sergilerken iktidarın kendine atfettiği gücü örtük bir biçimde yeniden üretmek anlamına gelecek çıkışlar yapıyorlar. Çubuğu ters tarafa bükmek her zaman beklendiği sonucu doğurmuyor. Kimi zaman muhalif mahalledeki umutsuzluğu koyultuyor, direnci istemeden de olsa kırıyor.

İktidar 20 Aralık hamlesiyle yalnızca süre kazandı; ama muhalefet tüm bileşenleri ile iktidarın bu hamlesinden gerekli dersi çıkaramazsa “gelmekte olanın gelmesi” öyle kolay olmayacak.