Ressam Komet’in ölüm haberi, sarsıcı oldu benim için. Ben onun ‘Olabilir Olabilir’ adlı şiir kitabının editörlüğünü yapmıştım, o da benim ilk romanım ‘Karınca Hastanesi’nin kapağında kullanmam için bir resmini hediye etmişti, Tuhaf bir biçimde taşınmalar sırasında o resim kayboldu, biri mi çaldı, ne oldu bilmiyorum. Umarım bir gün o resime kavuşurum, çünkü romanı yayımlanmadan okuyan Komet, o resmi romanı okumadan benzer bir ruh hali içinde yaptığını söylemişti, Şiir kitabı çıktığında çeşitli yerlerde kendisiyle söyleşilerimiz de yayımlanmıştı. Şimdi o günleri hatırlayınca, gerçek bir ‘sanatçı oluş’a dair kendisini dinleyip izleyerek çok şey öğrendiğimi fark ediyorum. BirGün’de yayımlanan bir söyleşimizde şöyle demişti Komet: “Sanatçı yalancı olamaz. Yalan söylediği zaman artık yaratamaz. Sanatçı, özgürlük koşucusudur. Hiçbir baskı veya yöneltim önünü kesemez. Ne devlete, ne de diğer iktidar odaklarına boyun eğmez. Dünyadaki canlı cansız bütün varlıklardan sorumlu olmasını isterim sanatçıdan. Onun aşırı ve aykırı, hatta vahşi eylemleri bile, gerekli bir iletiyi-mesajı veriyor olabilir. Korkmamalı bir sanatçı. Yaptığı şey’in gerektirdiği gibi davranmalı. Bu bir dinginlik de olabilir, bir coşkunluk- taşkınlıkla da kendini ortaya çıkarabilir.”

YALAN

Sanatçının yalanla ilişkisi üzerine çok şey söylenebilir elbette, ama Komet’in demek istediği sahici insan olmaktı. Sahici bir insan, yalnız kalmayı da göze alabilen biridir, tıpkı gerçek sanatçıların göze aldığı gibi. Günümüzde ise öylesine kuşatıcı bir biçimde konformizmle karşı karşıya ki çoğunluk, boşluk duygusundan gerçeklere ve yaratıcı düşüncelere yer açmak güçleşiyor. Konformist olmayan biri kendisini ortaya koyup diğer insanlar ve hayatla daha sahici bağlar kumak için yalnızlık dahil pek çok zorlukla mücadele ederken, konformist kişi, yalnızlığını daha da ağırlaştıracak şekilde diğerlerine uyumlu olmaya çabalar ve bu uyum kişiyi aynılaşmaya sürükleyerek bireyselliğini yitirmesine yol açar. Birey olma duygusunu ve kişisel kimlik deneyimlerini yitiren kişi, boşluk duygusuyla baş başadır artık ve yalnızlığı daha da ağırlaşır.

KONFORMİZM

Rollo May’e göre, çağımıza musallat olan konformizmin ana nedeni doğaya hâkim olma çabasının doğal bir sonucu olarak ‘doğa’nın nesneleşmesi ve kendisi de doğanın bir parçası olan insanın da bu nesneleşmeden payını alıp yabancılaşması. Şöyle yazmıştı ‘Kafese Konan Adam’da: “Cansız doğayı ölçmekte ve dizginlemekte muazzam başarı gösteren yöntemler, on dokuzuncu yüzyılda insan doğası üzerinde de uygulanmaya başladı. Kendimizi ağırlığı tartılıp, ölçüleri alınan ve analiz edilen nesneler olarak algılar olduk. Bu durumda mecburen kendimizi de cansız doğa gibi gayrişahsi görmeye başladık. İnsan doğası, üzerinde iktidar kurulacak, manipüle ve istismar edilecek bir şey haline geldi. Tıpkı dağları istismar ederek çıkardığımız kömür, otomobillerimizin gövdelerine çaktığımız çelik gibi...”

Örneğin estetik cerrahi böyle giderse herkesin burnu birbirine benzeyecek. Geçenlerde AVM’lerin birinde açılan bir stantta, estetik burun ameliyatı pazarlayanları görmüştüm. İnsanın kendisini nesneleştirmesi, Freud’un intihara dair yazdıklarını da hatırlatıyor, intihar olgularında kişinin kendisini nesne gibi algılaması sık rastlanılan bir durum.

Olgun değerlere sahip sahici bir insan, anksiyeteyle ve yalnızlıkla baş etmekte zorlanmaz. Her şeyin çok daha hızlandığı ve değerlerin tepe taklak olduğu bir zamanda, olgun değerlere sahip olmak da hiç kolay değil. Çok uzağa gitmeden, örneğin 2000 yılında selfie, YouTube, TikTok, iPad vb pek çok şey yoktu. Teknolojinin ilişkisel yönde ilerlemesiyle konformizm ve tekilleşme arasında bir ilişki olduğu açık. Her değişim mutlaka peşinden anksiyete getirir ve bu denli hızlanmış bir değişime adapte olabilmek de kolay değil. Önümüzdeki yazılarda bu meseleyi ele almaya devam edeceğim.