“Avukatlarımızın 5 Nisan avukatlar gününü gönülden tebrik ediyorum. Avukatlarımıza başarılar diliyorum.”

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın sosyal medyada yaptığı paylaşımın ardından henüz 24 saat bile geçmeden… Avukatlar, İstanbul, Çağlayan Adliyesi’nin orta yerinde, ‘çok başarılı bir biçimde’ tekme tokat polis dayağı yiyor.

Cumhuriyet Gazetesi’nin 3 avukatı; Akın Atalay, Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör uzun süredir tutuklu. Meslektaşları, onlara destek için her Perşembe saat 11.00 ile 13.00 saatleri arasında ‘oturma eylemi’ yapma kararı alıyor. Henüz ilkinde polis, avukatlara tekme tokat müdahale ediyor. Ters kelepçe, gömlek yırtma, biber gazı sıkma; dahası kol, burun, bacak kırma ‘programa’ dahil ediliyor.

Üstelik polis şiddeti dışarıya da taşıyor. Adliyenin hemen ön tarafından plastik mermi çekirdekleri toplamak mümkün oluyor.

Çağlayan’ın salonlarında, koridorlarında bulunanlar gazın etkisinden öksürüklere boğuluyor.

Aynı saatlerde 17. Ağır Ceza’da, Gezi’de katledilen Berkin Elvan Davası’nın ilk duruşması görülüyor.

Yazdık… Bir kere daha yineleyelim. Açıkçası salonun dışında işkence yaşanırken, içeride bir katil üzerinden, ‘tepeden tırnağa’, ‘yukarıdan aşağıya’ bir sistem aklanmaya çalışılıyor.

Mahkemede, emniyette ‘gizlilik’ esas. Sanık ‘bu kurala’ uyuyor. Takma bıyık ve peruğunu, aksesuar niyetine taktığı gözlükle süslüyor. Film aynı film. Önce Ethem’i vurup sonra peruk takan, yani şahken, ‘Şahbaz’ olan bir diğer katille aynı taktik.

Mahkeme başkanı duruşmaya halen Van’da görevini sürdüren ve salona SEGBİS ile bağlanan sanık polisle konuşuyor: “Elvan Ailesi avukatlarının talebi mahkemeye getirilmen yönünde. Mahkemeye gelmek ister misin?”

Buna verilen cevap da en az sorusu kadar ilginç: “Eşim hamile ayrıca can güvenliğim tehlikede.”

Vay be… Demek ki eşler, anneler kıymetli, can tatlı!

“O halde niye?” diye sorası geliyor insanın.

Ama heyet üzerinde durmuyor.

Peki, üzerinde durulan ne?

Acısı henüz ilk günkü gibi taze bir annenin sözleri.

Gülsüm Elvan’ın sözlerindeki ana fikir açık. Sadece şahbazlara değil, şahlara da dikkat çekiyor: “Bu işler öyle al gülüm ver gülüm olmaz. Tetiği çeken de ‘polis destan yazdı’ diyen de suçlu!

Bu sözler gökten zembille mi indi?

Sözden önce ‘başka söz’ var. Sadece, biraz Gezi gazı yutmuş, ‘yıkılacak’ denen parkın tedrisatından az buçuk geçmiş olan değil neredeyse toplumun tamamı da anımsıyor.

Üç kelime: “Emri ben verdim.”

Her şey ayan ‘beyan’ okunuyor işte.

Berkin’in annesi Gülsüm Elvan’a ‘dava’ sinyali
Okunmayan, atlanan, gözden kaçan, 4 yıl sonra başlanan davanın ilk duruşmasında araya sıkışıp kalan… Ona da vurgu yapalım.

26 maddelik Berkin Elvan davası tutanağının 23’üncü maddesi! Orada şunlar okunuyor: “Duruşma tutanağının çözümü tamamlandıktan sonra, duruşma sırasında, taraflarca 5237 Sayılı TCK’nın 128/1 maddesi kapsamında iddia ve savunma dokunulmazlığını aşan söz ve eylemlerin olmadığı hususunun takdiri ve ifası için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine…”

Yani…

Gülsüm Elvan’ın ‘maksadı aşan’ ifadeleri için mahkeme ‘usturupluca’ savcılığa suç duyurusunda bulunuyor.

Çağlayan Adliyesi… Matruşka gibi; açıldıkça içinden ‘adalet’ çıkıyor!!!

Böyle olur tutuklu avukata destek eyleminin sonu!

Oğlu katledilmiş bir anne. Umurunda mı bir mahkeme kâğıdı daha?

Ama arşiv sıkıntı demek… Silinmiyor.

Kimi zaman komik, kimi zaman trajik.

Bir distopyanın bile kalan dibini sıyırmak gibi.

“Avukatlar gününü gönülden tebrik ederim…”

“Emri ben verdim.”

Şahlar çoktan şahbaz oldu da…