Tiyatro ve sinema sanatları arasındaki ilişki çok yönlü. İki alanda birden çalışan sanatçılar, tiyatronun büyülü dünyasını konu alan yapıtlar ve sahneden perdeye aktarılanlar yazımızın odak noktasını oluşturuyor.

Sahne tozu yok

Tiyatroların büyük çoğunluğunun kapalı olduğu bir ‘Dünya Tiyatro Günü’ yaşadık. Doğrusu, tiyatro tutkumun yeşerdiği orta öğretim yıllarından bu yana, hiç bu kadar tiyatrosuz kalmamıştım. Yerel yönetimlerimiz tiyatroculara destek olmak amacıyla çevrimiçi ortamda oyunlar sergiliyor, festivaller düzenliyorlar. Ama, sanal ortamda oyun izlemekten zevk aldığımı söyleyemem. Tiyatroda oyuncu ile kurulan göz temasının yerini hiçbir şey tutmuyor. İsterse ‘artırılmış gerçeklik’ olsun! Dün telefonda konuştuğum sevgili dostum Seçkin Çağan ile, her gece bir tiyatroda buluştuğumuz ‘o güzel eski günler’den söz ettik. En kısa sürede sahnelerimize yeniden kavuşmanın özlemiyle…

Bugün sizlere tiyatro kökenli yönetmenlerden, tiyatro dünyasını konu alan filmlerden ve tiyatro sahnesinden beyazperdeye aktarılan oyunlardan söz açmak istiyorum. Genç meslektaşım Tuğçe Madayanti Dizici’nin dünkü yazısında bahsettiği filmleri yinelemeden; adını anacağım filmler ve yönetmenlerin okyanusta birer damla olduğunu, daha yüzlerce ismin var olduğunu anımsatarak…

TİYATROCU USTALAR

Sinemanın pek çok ustası sinemaya adım atmadan önce tiyatroda oyuncu ya da yönetmen olarak çalıştı. “V. Henry”, “Hamlet”, “III. Richard” uyarlamalarıyla sinemaya adım atan Laurence Olivier, tiyatroda oyunculuk, radyo tiyatrosu etaplarından sonra sinemaya geçen, “Macbeth”, “Othello” gibi Shakespeare oyunlarını beyazperdeye taşıyan Orson Welles, tiyatroda “Bütün Oğullarım”, “İhtiras Tramvayı” gibi büyük başarı kazanan rejilere imza atan, Actors Studio’nun kurucusu Elia Kazan, Bertolt Brecht’in tiyatro kuramından etkilenen ve Living Theatre’ı kuran Joseph Losey ilk akla gelen ustalar. Brecht’in de “Kuhle Wampe” gibi bir yapımla sinemada epik anlatımı denediğini unutmayalım.

Tiyatrocu yönetmenler listesi bu isimlerle sınırlı değil. Broadway’de müzikaller yönettikten sonra sinemaya geçen Amerikan müzikallerinin ünlü yönetmeni Vicente Minelli, Britanyalı Richard Eyre ve Kenneth Branagh, Avusturyalı Michael Haneke, Alman sinemasının kült yönetmeni Rainer Werner Fassbinder, İsveç sinemasının büyük ustası Ingmar Bergman sahne tozu yutmuş yönetmenler arasında… Tiyatro tadını sinemaya taşıyan Lars von Trier’in “Dogville”inin yanı sıra, sinemadan tiyatroya uyarlanan epey yapıt var: “39 Basamak”,“Kralın Konuşması”, “Şölen” yalnızca birkaçı…

Sinemamızın kurucu yönetmenleri de tiyatrodan geldi. Tiyatro oyuncusu Ahmet Fehim, “Mürebbiye”, “Binnaz” gibi sinemamızın kuruluş yıllarının önemli yapımlarına imza atmıştır. Oyuncu-yönetmen Muhsin Ertuğrul’un damgasını vurduğu ‘Tiyatrocular Dönemi’nde, “Karım Beni Aldatırsa”, “Leblebici Horhor Ağa” gibi sahne yapıtları sinemaya uyarlanmış, oyuncular Darülbedayi kadrosu içinden seçilmiştir. Cüneyt Gökçer de sinemada yönetmenliği ve oyunculuğu deneyen tiyatrocular arasındadır. En başarılı tiyatro kökenli yönetmenimiz ise “Zengin Mutfağı”, “Yolcu” gibi sahne yapıtları uyarlamaları da olan Başar Sabuncu’dur bana göre.

SAHNEDEN PERDEYE

Yönetmenler için tiyatro oyunları her zaman önemli bir kaynak oluşturmuştur. Sinemanın ilk yıllarından bu yana Shakespeare’in yapıtları kim bilir kaç kez beyazperdeye yansımıştır. Kimi oyunları renkten renge girmiştir; Robert Wise, “Romeo Juliet”den “Batı Yakası’nın Hikâyesi”ni yaratmış, John Madden “Aşık Shakespeare”de yazarın oyunu yazma sürecini ele almıştır. Kurosawa’nın “Ran”ı da bir Shakespeare (Kral Lear) uyarlamasıdır. Tiyatro yazarları deyince, neredeyse tüm yapıtları sinemaya aktarılan Tennesse Willians’dan ve “Blues’un Anası Ma Rainey”le gündeme gelen August Wilson’dan söz etmemek olmaz. Bizde de, Cevat Fehmi Başkut’tan Vasıf Öngören’e, Hidayet Sayın’dan Bilgesu Erenus’a pek çok yazarımızın oyunları sinemaya uyarlanmıştır. Atıf Yılmaz’ın “Asiye Nasıl Kurtulur?”u en başarılı tiyatro uyarlamalarımızdan biridir. En yeni örnekse, önümüzdeki günlerde bir platformda gösterime sunulacak olan Andaç Haznedaroğlu’nun yönettiği Yılmaz Erdoğan oyunu “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?”

Sinema tarihinin başarılı sahne uyarlamaları arasında, Anthony Asquith’in “Pygmalion” oyunundan yola çıkan George Cukor’un “My Fair Lady”, Norman Jewison’un “Damdaki Kemancı”, Michael Curtiz’in “Casablanca”, Hitchcock’un “İp”, Stanley Kramer’in “Rüzgarın Mirası”, Milos Forman’ın “Hair” ve “Amadeus”, Edouard Molinaro ve Mike Nichols’den iki “Çılgınlar Kulübü / Kuş Kafesi” uyarlaması, Volker Schlöndorff’un “Satıcının Ölümü”, Andrey Mikhalkov Konçalovski’nin “Vanya Dayı” ve “Tek Kişilik Düet”, Nikita Mikhalkov’un “Beş Akşam”, Jean-Paul Rappenau’nun “Cyrano de Bergerac”, Sidney Lumet’nin “12 Öfkeli Adam”, Philip Kaufman’ın “Düşlerin Efendisi”, Roman Polanski’nin “Kürklü Venüs” ve “Vahşet Tanrısı” filmlerini sayabilirim. 2020’nin en iyi filmlerinden “Miami’de Bir Gece” de bir tiyatro uyarlaması.

TİYATRONUN DİRENİŞİ

Tiyatro-sinema ilişkisinin en verimli meyveleri arasında, hiç kuşkusuz tiyatro dünyasını konu alan filmler baş sırada. Ernst Lubitsch’in Nazi işgali altındaki Polonya’da tiyatrocuların direnişini anlatan başyapıtı “Olmak ya da Olmamak”, aynı dönemde Almanya’da bir tiyatrocunun yükselişini ve çöküşünü konu alan (gerçek bir oyuncunun yaşamından esinlenen) Istvan Szabo’nun “Mefisto”su, François Truffaut’nun Nazi işgali altındaki Paris’te bir tiyatronun direnişini anlattığı “Son Metro” ve Bob Fosse’un “Kabare”si sahne emekçilerinin faşist rejimler karşısındaki onurlu duruşunu ölümsüzleştiren yapıtlar arasındadır.

Sinemamızda tiyatro dünyasını konu alan film sayısı fazla değil: Sinan Çetin’in “Komser Şekspir”i, Pelin Esmer’in “Oyun” ve “Kraliçe Lear”i ilk akla gelen yapımlar. Fransız sinemasının klasiklerinden, Jacques Prévert-Marcel Carné işbirliğinin ürünü “Paradideki Çocuklar”, bir zamanlar ünlü bir ‘yıldız’ olan bir tiyatro oyuncusunun dramını konu alan Joseph Mankiewickz’in “Perde Açılıyor” (All About Eve), Charlie Chaplin’in “Sahne Işıkları”, John Cassavetes’in tiyatro dünyasına saygı sunuşu “Açılış Gecesi”, Theo Angelopoulos’un ”Kumpanya” adlı başyapıtları, Peter Bogdanovich’in “Oyunun Oyunu”, Taviani kardeşler’in “Sezar Ölmeli”si, Ariane Mnouchkine‘in “Moliere”i, Woody Allen’in “Broadway Üzerinde Kurşunlar”, Mel Brooks’un çılgın güldürüsü “Yapımcılar”, Denys Arcand’ın “Montreal’li İsa”, Bob Fosse’un “All That Jazz”, Pedro Almodovar’ın “Annem Hakkında Her Şey”, Alejandro Gonzalez Inarritu’nun “Birdman” filmleri, ister tiyatrosever olun, ister sinemasever, mutlak izlemeniz gereken yapıtlar... Yaşamınızdan sahne tozu eksik olmasın.