Yükselen doğalgaz faturaları, bankalarda kredi bekleyen insanlar, ay sonunu hesap ederek geçiren öğrenciler, satış hedefleriyle her an işten atılma korkusu yaşayan çalışanlar... Memleketimden kriz manzaraları Moda Sahnesi’nin yeni oyunu ‘Ver Parayı ile tiyatro sahnesinde

Sahnede kriz var: Ver Parayı
Fotoğraf: Orçun Kaya

EDA KÖPRÜ YILMAYAN

‘Ver Parayı’ Alman yazarlar Andreas Sauter ve Bernhard Studlar tarafından yazılmasına rağmen uyarlamanın başarısı sayesinde yerli bir yazar tarafından kaleme alındığı izlenimi veriyor. Yönetmenliğini Kemal Aydoğan ve Çağlar Yalçınkaya’nın yaptığı, Gülen İpek Abalı ve Ayşe Gülsüm Özel’in Türkçeye çevirdiği eser, kalabalık bir oyuncu kadrosuyla sahneleniyor. Oyun; banka, pastane, resim atölyesi, öğrenci evi, apartman, evimizin her şeyi olduğunu iddia eden global bir mobilya mağazası, mimarlık ofisi, postane gibi farklı mekânlarda geçiyor.

MEMUR OLMA, AMİR OL NİNNİ!

Oyuncular sahneye Ticaret Ninnisi’yle giriş yapıyor. ‘Büyüyünce oğlum tâcir olacak, şu talihsiz yurda âmir olacak. Cebi sarı altınlarla dolacak. Çalış oğlum çalış tâcir ol ninni... Memur olma âmir ol ninni...’ *

Oyuna bu ninniyle giriş yapılması manidâr. Zira memur olmayı değil amir olmayı salık veren bir neslin çocukları bugün kapitalizmin pençesinde hayat mücadelesi veriyor. Oyunda da Türkiye’nin 1994, 2001, 2018 yıllarında yaşanan yakın kriz tarihine siyasilerin video görüntüleriyle yeniden tanıklık ediyoruz. Yapılan bu atıflar genç tiyatro izleyicisinin toplumsal belleğinin oluşmasına katkıda bulunuyor.

MEMLEKETİMDEN KRİZ MANZARALARI

Yaşam alanlarımızı kuşatan, kampanyalarla bizlere avantajlar sunduğunu iddia eden, cebimizdeki parayı son kuruşuna kadar almaya çalışan şirketler, bankalar, resmî ve gayri resmî dolandırıcılar... Farklı bir sese dahi tahammül edemeyen, ses çıkaranları nankörlükle suçlayan siyasiler. Oyun boyunca yaşamımıza ayna tutuluyor.

Kimi ısınmak için yakacağı gazı hesap ederken kimi ‘Range’ini’ satma derdindedir. Kürküyle sahnede arz-ı endam eden Hanzade karakteri günümüz Türkiye’sinin yeni muhafazakâr burjuvazisine hayat veriyor. Çocuğuna İngilizce ve Arapça ders aldıran, enstrüman eğitimine götüren yeni zenginleri oyuncu Zeynep Güngörenler canlandırıyor. Eşinin çocuklarıyla vakit geçirme isteğini dahi ‘Boş vakit ne işimize yarar’ sözleriyle geri çeviren Hanzade, oyun boyunca lüks cipini satma nidaları atar. Oyunun sonlarına doğru ise Hanzade karakterini araba galerisinde izleriz; arabasını satmak için oraya gitmiştir, ama daha üst bir model araba alıp borçlanarak galeriden çıkar.

Oyunda öne çıkan bir diğer oyuncu da Cihat Süvarioğlu. Onu sahnede reklâm ajansı yöneticisi Dumrul Bey, bir mobilya mağazasında çalışan satış temsilcisi ve dolandırılan bir otomobil satıcısı olarak izliyoruz. Özellikle bir çanta dolusu parayla eve gelip eşine söylediği şarkıyla izleyenleri gülmekten kırıp geçiriyor. Oyunda yer alan tüm oyuncular ve sahne arkasındaki emekçiler büyük bir alkışı fazlasıyla hak ediyor.

‘DİLE GELSİN EVRENDEN!’

Oyun yaşadığımız sistemin çıkmazlarını aşmak isteyen, çareyi meditatif şeylerde arayan orta sınıf kentli insanın da hikâyesi. Oyunun özeti sayılabilecek mesaj da bu iki arkadaşın sohbeti sırasında karşımıza çıkıyor. ‘Ver Bakalım’ toplumu olarak özetlenebilecek yeni sistemde önce istemek gerekiyor. Üstelik duymaya alışık olduğumuz şekilde; ‘Dile gelsin evrenden!’
Kapitalizmin insanı çaresizleştirmesi, kişisel gelişim gibi moda kavramlarla sistemin bütün yükünün bireyin sırtına yüklenmesi, kolektif bilincin yok edildiği bu yeni düzende insanı yalnızlaştırıyor. İşte ‘Ver Parayı’ güçlü bir mizahi dille tüm bu konuların altından kalkmayı başarıyor.

Oyun sezon boyunca Moda Sahnesi’nden takip edebilir.

*1900’lü yıllarda İttihatçılar, Müslüman-Türk orta sınıfı yaratmak istemişlerdir. Bunun örneklerinden biri de 1913 yılında Çocuk Dünyası dergisinde yayınlanan bu ninnidir.